Kısafilm

the_light

Festivalden Gösterimler, “Işık”…

Işık (The Light) Film Analizi…

Yönetmen: Tom Tykwer

Senarist: Tom Tykwer

Görüntü Yönetmeni: Christian Almesberger

Kurgucu: Clus Wehlisch, Alexander Berner

Özgün Müzik: Johnny Klimek, Tom Tykwer

Oyuncular: Nicolette Krebitz, Lars Eidinger, Tala Al-Deen, Elke Biesendorfer, Julius Gause

Yapımcı: Uwe Schott, Tom Tykwer

Yapım Şirketi: X-Filme Creative Pool

Dünya Hakları: Beta Cinema

Almanya / 2025 / 162 Dk

44. Uluslararası İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilen ve bu yılki Berlin Film Festivalinin açılış filmi olan Tom Tykwer imzalı “Işık”, Berlin’de yaşayan ve karmaşık yaşamlarının ürettiği sorunlarla, Suriyeli göçmen Farah ‘ın evlerine gündelikçi olarak gelmesiyle, farklı bir şekilde yüzleşen Engels ailesini ve buna koşut olarak özgün bir sinema üslubuyla, Suriye merkezli göçmen sorununu beyaz perdeye taşıyor. 

the_light_YouTube

Arap baharı olarak adlandırılan ve hâkim dünya düzeninin Orta Doğu’ya dayattığı karışıklıklar ve bu duruma koşut olarak iç savaşlarla ortaya çıkan devasa yıkım ve can kayıpları, her şeyini yitirmiş, tek çabaları canlarını kurtarmak ve yeni bir yaşam kurmak hayalinde olan insanları acımasız bir göçe zorladı. Önceleri İstanbul caddelerinde tek tük gördüğümüz Suriye plakalı şık araçlar, bu acımasız dönemin öncüsü olduklarında pek bir şey anlamasak da, özellikle sahillere vuran küçük çocuk cesetleriyle simgeleşen bu umarsız göçün yarattığı sosyal ve ekonomik sorunlar öne çıkarken, bizi de toplum olarak derinden etkileyen düzensiz göç, medya kanalıyla evlerimize yansır ve yarattığı ekonomik sonuçlarla derinden hissedilir hale geldi.  

Ulusal çıkarların yarattığı sağırlıkla bu sorunu öteleyen ve önceleri pek de umursamayan Avrupa ülkeleri, Almanya başta olmak üzere, ekonomiden sosyal hayata bir anda her şeyi olumsuz etkilemeye başlayan bu akını önleyebilmek için her çareye başvurmak zorunda kalırken, bu durumun yarattığı sosyal problemleri çözmek için farklı yöntemler aramaya başladılar. İkinci dünya savaşının yarattığı yıkım ve can kayıpları tarihe gömülürken, yeni bir ırkçılık dalgası da siyasal ve sosyal yaşamı tehdit eder hale geldi. 

  • the_light_YouTube
  • the_light_YouTube
  • the_light_YouTube

Bu kapsamlı girişten sonra, filmimize dönerek hikayeyi özetleyelim. Berlinli reklamcı Tim Engels (Lars Eidinger), karısı Milena (Nicoletta Krebitz), ikiz çocukları Freda ve Jon ile Milena’nın   Nijeryalı bir göçmenden olan oğlu Dio ile birlikte Berlin’de bir apartman dairesinde yaşamaktadırlar. Farklı alanlardaki iş kollarında çalışan ve dağınık bir yaşama sahip bu ailenin göçmen temizlikçileri kalp krizi geçirerek ölür. Yerine bulunan eğitimli ancak temizlikçilik yaparak bir aile içerisinde yaşamak arayışındaki Suriyeli Farah, farklı bir ışık üreten makinesiyle onları adeta bir grup terapisine ve kendi dramına dahil edecek ve yaşamlarının farklı bir atmosfer kazanmasına yardımcı olacaktır. 

Sıradan Alman yaşamına aşina olanlar için çok bilindik bir aile tablosuna bizi de dahil eden Yönetmen Tykwer, Suriyeli Farah hikayeye dahil oluncaya kadar, uzun bir başlangıç ve tanıtma sekanslarıyla bu darmadağınık gözüken yaşam tarzını ve özellikle sosyal medyada bizlerin Almancı ya da gurbetçi olarak adlandırdığımız Türkiyeli göçmenlerin tasviriyle, her gün yağmur, Lidl, Aldi ve Türk bakkalı ve yine posta kutusunu dolduran mektup salvosu olarak özetlenen ama nedense her ırktan göçmenin favori ülkesi olan Almanya’yı, sıradan ve gri yüzüyle seyirciye tanıtıyor.  Bisikletinden ve özgür tarzından ödün vermeyen ancak iş problemleri olan Tim, yine zorlu uçak yolculuklarıyla gidip geldiği Nijerya’da çocuklar için mütevazı bir gösteri salonu inşaatı için finans yaratmaya çalışan, karışık duygular içerisindeki Milena ve sanal dünyanın büyüsüne çoktan kapılmış ve bambaşka bir uzmanlık edinen oğulları Jon (Julius Guase), hikayenin öne çıkan karakterleri olurken, bu türbülansın içerisinde farklı bir sos haline gelen küçük Dio (Elyas Eldridge), bizi adım adım bu karmaşık yaşamın detaylarıyla yüzleştiriyor. Farklı arayışlardaki çift, beraberliklerini kurtarmaya çalışırken, hiç de farkında olmadıkları bir dramın izleriyle bambaşka savruluşların bir anda öne çıktığını görüyoruz.

Özellikle Covid sonrası artan sosyal giderler ve yabancılara karşı her zaman mesafeli olan ancak her nedense bunu bizim de çok yakından bildiğimiz göç hikayeleriyle harmanlayan bir toplum yaşamının olduğu, bu, Avrupa’nın görece lider ülkesinin, göçmen sorunu nedeniyle yaşadığı sosyal ve siyasal sıkıntılar, ırkçılığın hortlaması, dikkatle ve önemle altı çizilmesi gereken konular. Yönetmen Tykwer hepsine çok da iddialı olmayan bir sinema diliyle usulca dokunuyor. Kendi kodlarını oluşturarak ve hikâyeyi fazla dönüştürmeden.

Toparlayacak olursak, bu yılki Berlinale’de açılış filmi olmasının da bir anlamı olduğunu düşündüren, Yönetmen Tom Tykwer imzalı “Işık”, göçmen ve vize sorunlarıyla başa çıkmaya çalışan ülkemiz  ve insanları için de ilginç bir seçenek haline geliyor. Bu noktada bir de katkı yapalım. Son yıllarda Alman sineması, öne çıkan yapımlarında, tarihi ve sosyal konulara olan ilgisini güçlü yapımlarla beyaz perdeye aksettiriyor. Bu anlayışın, istisnalarını ayrı tutarak, çoğunlukla dizi mantığını aşmayan dramlar ve kaba komedilerle, sabırları zorlayan korku filmlerine imza atan bizim sinemacılarımıza da kayda değer bir üslup örneği olmasını umduğumuzu da ekleyelim.

Hikmet Vardar

Yukarı SB
error: Content is protected !!