Ürküten Nostalji Geri Döndü, Siyah Telefon 2…
Siyah Telefon 2 Film Analizi…
Yönetmen: Scott Derrickson
Senaryo: C. Robert Cargill, Scott Derrickson ve Joe Hill
Oyuncular: Mason Thames (Finney), Ethan Hawke (The Grabber), Madeleine McGraw (Gwen), Jeremy Davies (Terrence), Arianna Rivas (Mustang), Miguel Mora (Ernesto), Damian Bichir (Mando), Anna Lore (Hope)
Görüntü Yönetmeni: Par M. Ekberg
Müzik: Atticus Derrickson
Yapım Yılı ve Süre: 2025, 114 dk.
Sinemadaki devam olgusu genelde bir parantezi açık bırakarak seyircide ve yorumlayanlarda beklenti yaratırken, adını aldığı, Joe Hill imzalı kısa bir öyküye dayanan ilk film, Siyah Telefon, kesin bir finalle parantezi kapatmıştı. Ancak 2022’de vizyona giren ve korku türünde fenomen sayılabilecek bir film haline gelen bu yapım, dünya çapında 160 milyon dolardan fazla hasılata ulaşıp, eleştirmenlerden övgüler alınca, bir devam filmi yapımcılar için kaçınılmaz oldu.
İlk filmde, o tarihte 13 yaşındaki Finn, kendisini kaçıran çocuk katili Grabber’ı (Yakalayıcı) öldürmeyi başararak elinden kurtulmuş ve bu karabasanın tek kurtulanı olmuştur. Ancak her şey geride kalmamıştır. Bu olay kendisini bir tür “akran zorbası” haline getirmiştir ve ”Grabber” ile bilinçaltında sık sık yüz yüze kalmaktadır. Bu durum hayatını alt üst etmekte, uyuşturucu kullanmaktadır. Ancak telefon yeniden çalmaya devam ederken, dört defa Oscar® adayı olmuş Ethan Hawke’nin canlandırdığı “Yakalayıcı”, gerçek alemde yenilmiş olsa da spiritüel alemde Finn’den intikam almaya çalışmaktadır. Tüm yaşamı kabusa dönen ve sosyal sorunlarla başa çıkmaya çalışan Finn kadar kız kardeşi Gwen’de (Madeleine McGraw) bu karabasanın içine sürüklenmektedir.
Artık 17 yaşında olan Finn, geçmişteki mücadelenin kötü anılarını silmeye çalışırken yaşamın gerçekleriyle yüzleşmekte ve uyumsuzluklar yaşamaktadır. Annelerinin ölümüyle hayatı dağılmış alkolik babalarıyla beraber yaşamakta ve yaşanılanları unutmaya çalışmaktadırlar. Ancak kendisi gibi bu olayların etkisindeki kız kardeşi Gwen, rüyalarında siyah telefondan gelen çağrılar almakta ve “Alpine Lake” adlı bir din kampından mesaj gönderen üç çocuğa dair rahatsız edici rüyalar görmektedir. Hem kendisinin hem de ağabeyinin acılarına son vermek için gizemi çözmeye kararlı olan Gwen, Finn’i bir kış fırtınası sırasında kampa gitmeye ikna eder. Birlikte, ölümden sonra daha da güçlü hale gelen ve onların hayal edebileceklerinden çok daha derin bağlara sahip bir katille yüzleşmek zorundadırlar.
Gwen’in rüyasında cevap verdiği telefon görüşmelerinden, annesiyle, Alpine Lake’de ki katolik çocuk kampı ve annesinin ölümüne uzanan olaylar zinciri arasında garip bir bağ olduğu anlaşılmaktadır. Gwen çözümün burada olduğunu anlar ve yine bir rüyada annesinin genç haliyle konuşur. Genç anne de yıllar önce, buz tutmuş çocuklarla ilgili rüyalar görmektedir. Gwen annesinin genç haliyle rüyalar üzerinden bağlantı kurar ve bu kampa giderek olayları araştırmalarının doğru olacağını anlar. Finney ve göçmen erkek arkadaşı Ernesto’yu (Miguel Mora), annesinin geçmiş yıllarda görev yaptığı Alpine Lake de ki kış kampına gitmeye ikna eder. Kahramanlarımızın Ernesto’nun eski Chevrolet’si ile bir kar fırtınasını aşarak zorlukla ulaştıkları kampta, tesisin sahibi Mando (Demian Bichir), yeğeni Mustang (Arianna Rivas) ve iki dindar kamp çalışanıyla baş başa kalırlar. Rüyalara ev sahipliği yapan bu mekânın ne anlatmaya çalıştığını çözmeye uğraşırken, Grabber’ın rüyalardan güç bulan tehditleriyle, amansız bir mücadelenin içinde kalacaklardır.
Ödemeli televizyon kanallarında örneklerine rastladığımız “Güzellik Kraliçesi Cinayetleri” ve benzeri belgesel suç dizilerini andıran bir atmosferde 80’li yıllara geri dönüyoruz. Yönetmen Derrickson ve görüntü yönetmeni Par M. Ekberg tarafından hikâyeye atmosfer kazandıran bir metafor haline getirilen, geçmiş on yılların nostaljik çevirmeli “umumi” telefonları ve Hollywood polisiyelerinden aşina olduğumuz telefon kulübesi, filmde hem hikâyenin görsel satır başlarını oluştururken hem de adeta planları bağlamak için kullanışlı nostaljik unsurlar haline geliyor. Eksantrik karakterler olan ve “ti” ye alınan, koyu Katolik dindar kamp görevlisi çift (bu noktada bir parantez açalım, sahiden ağızlar neden bozuluyor?), eski hükümlü, tanrı yoluna dönmüş kamp sahibi ağır abi rolündeki Demian Bichir ve akranlarıyla havasını bulan genç Mustang (otomobil markası değil), kasvet dolu atmosferde farklı bir renk haline geliyorlar.
Korku türünün yapım bütçesi olarak elverişli koşullar sağladığı değerlendirilse de bu filmler kolayca sıradanlaşmak tehlikesi taşıyor. Yönetmen Scott Derrickson bu noktada başarılı bir işe imza atmış. Bütünlüğünü koruyan, sarkmayan, sıradanlaşmayan ve sinema kuramının kurallarına adeta yenilikçi yorumlar getiren bir film izliyoruz. Her şeyin yerli yerinde olduğu ve gerektiği gibi akan bir hikâyede, kahramanlarımız, girdikleri mücadeleden yüz akıyla çıkarken, donmuş göle bidonlarla gömülen ruhların acısı da sona eriyor. Yönetmen Derrickson korku sineması trüklerini, türün öne çıkan örneklerine nazire yaparcasına başarıyla kullanırken, zaman zaman seyirciyi gerçekten ürküten bir görselliğe imza atıyor. Bu noktada, Testere, Elm Sokağında Kabus, Teksas Testere Katliamı, Sapık ve benzerleri gibi öne çıkan örneklere, adeta bir saygı duruşu gibi algılayabileceğimiz bazı sahneler, farklı okumalar yapılmasına fırsat sağlıyor.
Toparlayacak olursak bu tür hiçbir zaman ilk tercihim değil. Bunun esas nedeninin “öldürmek” fiilini yeterince kanıksatan, sıradanlaştıran ve bazı hasta ruhlara belki de ilham veren detaylar olabileceği dahi düşünülebilir. Stephen King gibi bu türün filmlerine ilham kaynağı olmuş yazarlarla geniş kitlelerden okur kazanılmasının, benzer filmlerin başarısına büyük katkısı olsa da bu unsurların ve ölümün sıradanlaştırılmasının, savaşlar, ekonomik zorluklar ve benzeri karabasanlarla zaten bunalmış insan ruhunu nasıl bir spiritüalizm içerisine soktukları düşünülmesi gereken bir detay.
Devam filmi Siyah Telefon 2, ilk versiyonunda sona ermiş görünen bir hikâyeyi spiritüel alemde devam ettirirken, vasatın üzerindeki sinematografisi ve hikayesiyle vizyondaki filmler arasında, bu türün öne çıkan seçeneklerinden birisi haline geliyor.
Hikmet Vardar







