31. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nin Ardından…
31. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivalin en önemli bölümü olan Ulusal Uzun Metraj Film Yarışmasında bu sene 11 film yarıştı: “Bildiğin Gibi Değil”, “Umut”(Hevi), “Ölü Mevsim”, Döngü”, “Gecenin Kıyısı”, “Hiç Bir Şey Yerinde Değil”, “Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri”, “Su Yüzü”, Yeni Şafak Solarken, “Hakkı”, “On Saniye”.
31.Uluslarası Adana Altın Koza FF sona erdi. Festivalde ödül alanlara yazımızın sonunda yer vereceğiz. Festivalin açılış töreninde dünya sinemasının önemli yönetmeni Jerzy Skolimowski Yaşam Boyu Başarı Ödülünü alırken; Orhan Kemal Emek Ödülü ise sinemamızın önemli oyuncusu Güler Ökten, Mazlum Kiper ve yönetmen Muzaffer Hiçdurmaz’a; Onur Ödülleri ise Demet Akbağ ve Uğur Polat’a takdim edildi.
31. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivalin en önemli bölümü olan Ulusal Uzun Metraj Film Yarışmasında bu sene 11 film yarıştı: “Bildiğin Gibi Değil”, “Umut”(Hevi), “Ölü Mevsim”, Döngü”, “Gecenin Kıyısı”, “Hiç Bir Şey Yerinde Değil”, “Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri”, “Su Yüzü”, Yeni Şafak Solarken”, “Hakkı”, “On Saniye”.
UMUT (HEVİ)
Uzun metraj film yarışmasının filmleri hakkında görüşlerimizi paylaşalım. “Umut” (Hevi) eski bir öğrencim de olan Orhan İnce’nin ilk uzun metrajlı filmi. Orhan İnce, “Adem Başaran” ve “Ali Ata Bak” isimli filmleriyle dikkati çekmiş ve ödüllere uzanmıştı. “Umut” (Hevi) aslında bir umutsuzluğun, yoksunluğun da öyküsü. Karısını kaybeden ve birisi konuşma engelli iki çocuğuyla hayata tutunma mücadelesi veren Hamo’nun, oğlu Çetin’in güvendiği bir adam aracılığıyla dolandırılmasını ve her şeye karşın yaşama dönük umutlarını anlatmış filmiyle yönetmen Orhan İnce… Sahici ve samimi bir ilk film olan Umut, yalın anlatımıyla yönetmen Orhan İnce’nin sinemada söyleyeceği yeni şeyler de olabileceğinin nişanesi niteliğinde.
GECENİN KIYISINDA
“Gecenin Kıyısında”, Türk-Alman yönetmen Türker Süer’in, dıştan içe bakışı. Bu bağlamda cesur bir yaklaşımla henüz ülkemizde de sinema aracılığıyla henüz hesaplaşılmayan 15 Temmuz darbe girişiminin perde arkasına ilişkin flu bir tablo çizse de; geçmişten bugüne ülkemizin kara deliklerini oluşturan darbelerin son halkası olan bir kalkışmayı filminin fonuna yerleştirip, darbeleri besleyen zihniyete de ışık tutmaya çalışıyor. Yakın zamanda ülkemizde travmatik ve yıkıcı bir etki bırakan bir ihtilal girişimi olan 15 Temmuz’u daha önce vurguladığımız gibi filminin fonu yaparak, birisi yüzbaşı diğeri üsteğmen olan iki kardeşin çatışmasını, öyküsünün odağına alan Türker; bu bağlamda itaatkarlık, başkaldırı, otoriter ilişkilerin zihniyeti vb. gibi olguları filmi aracılığıyla masaya yatırıyor. Bir ilk film olmasına karşın yönetmen Süer, sinematografik ögeleri filminde başarıyla kullanmış. Özellikle oyunculuk performansları bağlamında Yüzbaşı Sinan karakterini bir elbise gibi üzerine giyen Ahmet Rıfat Şungar, 31. Altın Koza Film Festivali, Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü, Ölü Mevsim filminde canlandırdığı Halil karakteriyle Erdem Şenocak ile paylaştı. Film ayrıca Yılmaz Güney Ödülü ve En İyi Kurgu Ödülünü de aldı. Yönetmen Türker Süer, öyküsünü anlatmadaki başarısı ve sinematografik ögeleri başarıyla kullanması ile En İyi Film Ödülüne uzanabileceği intibasını da yaratmıştı.
ÖLÜ MEVSİM
Festivalin en çok ödül toplayan filmi, akademisyen de olan Burak Kaplan’ın yapımcılığını yaptığı ve Doğuş Algün’ün senaryosunu yazıp yönettiği “Ölü Mevsim” oldu. Beş dalda ödül kazanan film, iki erkek kardeşin ilişkileri üzerinden yaşamın sıradan ilişkilerinin yıkıcılığına mercek tutarken; aynı zamanda düzensiz göçmenlik, ırkçılık gibi olgulara da değiniyor. Senaryosunun kimi dramatik zaaflarından kaynaklanan gerçeklik eksikliği nedeniyle öyküsünü anlatmada kimi zaman tutarsız bir görüntü sergileyen Ölü Mevsim’de, diğer yandan kız kardeşi oynayan ve yardımcı rol algısı öne çıkan Öznur karakterinde Ece Yaşar’ın, En İyi Kadın Oyuncu Ödülünü alması da ilginçti.
BİLDİĞİN GİBİ DEĞİL
Yönetmen Vuslat Saraçoğlu, ulusal yarışma filmi “Bildiğin Gibi Değil” ile, babaları ölen üç kardeşin cenaze için çocukluklarının geçtiği Tokat’ta buluşmaları ve geçmişe yönelik hesaplaşmalarına kamerasını çevirmiş. Abileri Tahir yıllardır babasıyla birlikte Tokat’ta esnaflık yapmış, onun eli, kolu olmuş ve kendi hayallerinden vazgeçmiştir. Ortanca kardeş Yasin, kentin dokusundan farklı bağımsız kişiliğiyle, bu küçük kentte sıkışıp kalmamış hayallerinin peşinden giderek yazar olmuştur. Küçük kız kardeşleri Remziye ise, ailenin delisi olmuş başına buyruk yaşayan ve tezgahtarlık yaparak yaşamını kazanmaktadır. Babalarının sorumluluğunu bencilce abileri Tahir’in üzerine yıkan Yasin ve Remziye (Sude), babaların ölümü vesilesiyle cenaze için çocukluklarının geçtiği eve dönerler. Bu süreç sadece cenaze buluşması olmaz, aynı zamanda bir hesaplaşmaya dönüşür. Geçmişe ilişkin eteklerindeki bütün taşları döken kardeşler, kızkardeşlerinin çocukluk yıllarında yaşadığı cinsel tacizi öğrendiklerinde şoke olur. Yönetmen Saraçoğlu, ülkemizin yıkıcı sorunlarından birini ele alırken aynı zamanda kardeşlik ilişkileri ve çocuk ebeveyn ilişkisindeki sorumluluklar hakkında da seyircisini düşünmeye sevkediyor. Oyunculuk performansları açısından Remziye karakterini başarıyla canlandıran Hazal Türesan’ın öne çıktığını vurgulayalım.
DÖNGÜ
Yaşamlarını dayanışma içinde zar zor sürdüren bir ailenin anneannesi Sevim, yaşı ilerlemiş zengin bir kadın olan Ayten’in evinde gündelikçi olarak çalışmaktadır. Müşkülpesent bir kadın olan Ayten, yabancı uyruklu bakıcısı Lena’dan, avizesini temizlemesini ister ve genç kadının düşerek yaralanmasına neden olur. Bu durum her şeyi değiştirir. Yönetmen Erkan Tahhuşoğlu, günümüz Türkiyesinde uzayan yaşam süreci bağlamında sayıları çoğalan yabancı uyruklu bakıcı kadınların dramına filminde yer verirken, emekçi insanların yaşadıkları zorluklarla, aşağıdakiler ve yukarıdakiler arasındaki ilişkilere de yalın ve minimal öyküsünde yer vererek beyaz perdeye taşıyor. Bu bağlamda ülkemizdeki emekçi insanların yaşama tutunma çabalarına ve onların sorunlarına kamerasını çeviriyor. Filmin başrol oyuncusu ve Sevim karakterine hayat veren Serpil Gül’ün, filmdeki performansıyla En İyi Kadın Oyuncu Ödülünü almayı hak ettiğinin de altını çizelim.
HEMME’NİN ÖLDÜĞÜ GÜNLERDEN BİRİ
Festivalin sürpriz filmi olan “Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri”, festival seyircisi tarafından da içselleştirildi ve filmin başındaki ve finalindeki halay sahnesiyle seyirci de yerinde duramayıp neredeyse koltuklarında halay çekti. Son derece yalın ve minimal sinema diliyle öyküsü anlatan yönetmen Murat Fıratoğlu, aynı zamanda Eyüp karakterini de canlandırıyordu. Eyüp yaşadığı İzmir’den ayrılıp memleketine dönünce, bir domates tarlasında işçi olarak çalışırken, yevmiyesini vermediği gerekçesiyle işçi başıyla girdiği laf dalaşında annesine küfrettiği için onu öldürmeye karar verir. Eyüp, işi bırakıp evden silahını alıp bir dizi sorunla da boğuşarak hasmını öldürmeye giderken, başından absürt olaylar geçer. 81. Venedik Film Festivali’nde (2024) “Orizonti Ödülü”nü de alan “Hemmenin Öldüğü Günlerden Biri”, Jüri Başkanı Nuri Bilge Ceylan’ın ağırlığını koymasıyla jüriden, 31. Uluslararası Adana Altın Koza FF, Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması En İyi Film Ödülü’nü aldı. SİYAD jürisi de bu filme En İyi Film Ödülünü verdi. Sinema Yazarlarının yenilikçi, aynı zamanda yaşamın sıradanlığı içinde bireyin çaresizliğine, Yeni Gerçekçi İtalyan Sinemasının anlatım kodlarını hatırlatan göndermeler de içeren bir filmi desteklemesi doğaldı… Ulusal Uzun Metraj Film Jürisi, bu filme Yılmaz Güney Ödülü’nü vererek, yönetmen Murat Fıratoğlu’nun omuzlarına ağır bir yük yüklemeyebilirdi! Yönetmen Fıratoğlu için kazandığı bu önemli ödül, inşallah sonraki filmleri açısından motivasyon sağlar ve 56. Altın Portakal FF’de neredeyse ödüllerin hepsini toplayan “Bozkır” filminin yönetmeni Ali Özel gibi o da sessizliğe gömülmez.
HİÇBİR ŞEY YERİNDE DEĞİL
Burak Çevik, sinemamızın genç ve üretken yönetmenlerinden. “Tuzdan Kaide” (2018), “Aidiyet” (2019) ve “Unutma Biçimleri” filmleriyle başta Berlin FF olmak üzere başka festivallere de katıldı. Genelde soyut anlatımlı filmleri ve daha önce gerçekleştirdiği videolar ile dikkat çeken Çevik, gençlik yıllarımda içinde yaşadığım ve bu günlere de ışık tutabilecek kutuplaştırılmış Türkiye’de, devrimci ve ülkücü gençlik çatışmaları bağlamında, özellikle yedi TİP’li gencin katledildiği Bahçelievler Katliamı’na filmiyle göndermede bulunuyor. Yönetmen Burak Çevik, cesur bir filme imza atmış. Yaşı gereği yaşamadığı bir dönemi danışmanları aracılığıyla ve yoğun bir okuma yaparak sinema aracılığıyla anlatma çabasına soyunmuş. Peki amacına ulaşmış ve başarılı bir sonuç ortaya çıkarabilmiş mi? Şüphesiz dönem filmi yapmak kolay değil! Yönetmen Çevik de bu zorlu işin üstesinden gelebilmek için tek mekanda geçen tiyatral bir filme göz kırparak çözüm üretmiş, dinamik bir kamera kullanımına karşın… Yönetmen filminde ideolojik bir tavır peşinde olmadığını söylese de, böyle bir konuya ideolojik bakmadan anlatmak kolay değil. Açıklamasından yönetmenin nesnel olmaya çalıştığını, taraf tutmadığını varsaymak lazım. Diğer yandan ülkemizin karanlık geçmişinin önemli merhalelerinden birisi olan Bahçelievler Katliamı’na kamerasını çeviren yönetmen, naif ve birbirine yoldaş diye hitap eden ve bolca sigara tüketen karton karakterlerle devrimci gençleri tasvir edip; ülkücü gençleri ise kısmen daha gerçekçi bir betimlemeyle ele almış ve filminin ismiyle müsemma olarak “hiç bir şey yerinde değil” duygusunun ortaya çıkmasını engelleyememiş. Diğer yandan günümüzde yirmili yaşlardaki gençlerin, 12 Eylül hakkında hiç bir bilgiye sahip olmadığı gözününde bulundurulursa, Burak Çevik’in yaşamadığı bir dönemi filmi aracılığıyla anlama çabası daha da önem kazanıyor. Nitekim Ulusal Film Yarışması Jürisi de, bu çabaya kayıtsız kalmayıp yönetmen Çevik’e, En İyi Yönetmen Ödülünü verdi.
ON SANİYE
Sinema yazarlığından gelen yönetmen Ceylan Özgün Özçelik’in son filmi “On Saniye”, yarışma filmleri arasında bir başka tiyatral film olarak dikkati çekiyordu. Sevgisiz büyümüş ergen bir kızın küçük bir kediye uyguladığı şiddet bardağı taşırır ve okuduğu özel okuldan atılmasına neden olur. Yaşamın dibinden çıkıp hayata tutunmuş annesi Yasemin, kızının en iyi iletişim kurduğu rehberlik öğretmeni İpek’i tehdit ederek kızını okula geri almasını ister. Yönetmen Özçelik’in, eleştirel bir bakışla ebeveynleri ve öğretmenleri hedef aldığını belirtmesi, filmini grotesk bir finalle bitirmesine engel olamamış. Erdi Işıl’ın aynı isimli tiyatro oyunundan yine kendisi tarafından sinemaya uyarlanmış olan “On Saniye”nin yönetmen Özçelik’in imzasını taşıyan sinema versiyonu, tiyatral anlatımın, tek mekanının zaaflarını alışılmadık kamera hareketleri ve yakın planlardan oluşan çekim ölçekleriyle telafi etmeye çalışsa da; yönetmen Özçelik önceki filmlerinden geriye düşen bir sonucun ortaya çıkmasını engelleyememiş.
SU YÜZÜ
31. Uluslararası Adana Altın Koza FF’de bu sene minimal ve sınırlı mekanlar kullanan filmler çoğunlukta. Bu filmlerden bir diğeri olan “Su Yüzü”, bir ana kızın ilişkisi ve hesaplaşması üzerine yoğunlaşıyor. Babasının ölümü sonrasında uzun yıllar yaşadığı Paris’ten dönen ve annesinin, babasının ölümü nedeniyle içten içe kendisini suçladığını düşünen Deniz, suçluluk duygusu ve yaşama duyduğu öfke nedeniyle annesiyle tartışmaya başlar. Çevresi tarafından Paris’te sanat alanında kariyer yaptığı zannedilen genç kadın, yaşamını yalan üzerine bina etmiştir ve aslında kendisinden kaçmaktadır. Yönetmen Köprülü’nün anlattığı öykü gün yüzüne çıkmamış ilişkiler içermiyor. Benzeri ilişkiler içeren filmler sinemanın hep gündeminde olmuştur. Bu bağlamda bu bilindik dünyaya yönetmen Zeynep Körükçü, yenilikçi bir biçimle çözüm getirebilmiş mi? Bu soruya olumlu yanıt vermek zor olsa da, yönetmen ana karakteri Deniz’in yaşadığı açmazların ve kaygıların seyirciye geçmesinde öyküsünü başarıyla işliyor. Kadın yönetmenlerin nispeten bir denge oluşturduğu 31. Uluslararası Altın Koza FF, Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda, yönetmen Köprülü, öyküsünü anlatmada başrol oyuncuları Cemre Ebüzziya ve Nazan Kesal’ın performanslarından önemli destek almış. Özellikle dizi filmlerdeki oyunculuğuyla dikkati çeken Cemre Ebüzziya, sinemada başka performanslarla da beyaz perdede yer alacağı izlenimini yaratıyor.
YENİ ŞAFAK SOLARKEN
Yönetmen Gürcan Keltek, kendisini görüntülerle başarıyla ifade eden bir isim. Kıbrıs’ın kapalı şehri Maraş hakkında 2015 yılında gerçekleştirdiği “Koloni” isimli belgesel filmiyle, etkili görüntüler ve müzik kullanımıyla geçmişte bir arada yaşayan insanların unutulmuş, tozlanmış ve 50 yıl öncesinde kalmış yaşamlarına anakronik bir bakış açısıyla başarıyla yaklaşmıştı. Gürcan Keltek’in, son filmi “Yeni Şafak Solarken”, aslında bir belgesel film projesi olarak düşünülmüş ve sonrasında kurmaca bir filme dönüştürülmüş ve Kıbrıs hakkında yaptığı belgesel filmi Koloni’nin dokusu, müzik ve görüntü egemenliği, Yeni Şafak Solarken filminin de odak noktası olmuş. Film, dünyevi yaşamdan uzaklaşan bir gencin yaşadığı içsel, uhrevi ve psikolojik çöküntü üzerinden onun varoluş yolculuğunu anlatıyor. Filmin uzun süresi ve Wernor Herzog’un değişmez ve Oskar adayı olmuş görüntü yönetmeni Peter Zeitlinger’in estetize edilmiş görüntüleri, özellikle filmin ikinci yarısında sembolik bir anlatımın odağı olurken, seyircinin de filmden kopmasına neden oluyor. Zeitlinger’in Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülünü de aldığını anımsatalım.
HAKKI
Antik bir kentin yamacındaki küçük bir kasabada ailesiyle mutlu bir yaşamı olan Hakkı, turistlere objeler satıp rehberlik yaparak geçimini temin etmeye çalışır. Kuşaklar boyunca yoksulluktan kurtulamayan Hakkı, bacanağının evinin yanındaki asırlık ağacın köklerinin evini tahrip ettiğini söylemesiyle yaptığı kazı sonucu tarihi bir heykel bulur ve onu yasa dışı yollardan bir tarihi eser kaçakçısına, bilmeden değerinin çok altında satar. Heykelin değerini öğrendikten sonra, başka objeler de bulabileceğine olan inancı orta yaşlı adamı delilik sınırlarına getirip ailesini kaybetmesine de neden olur. Zengin tarihi nedeniyle yoksul ve açgözlü insanların define arayıcılığına sıklıkla şahit olan ülkemizdeki bu traji komik sorunsala çevirmiş kamerasını yönetmen Hikmet Kerem Özcan… Oyunculuk performansları bağlamında Bülent Emin Yarar, canlandırdığı Hakkı karekteriyle öne çıkarken, özellikle atmosfer yaratma açısından görüntü yönetiminin ve sanat yönetmenliğinin filmin önemli artıları olduğunu; genç oyuncu Tuana Almacı’nın da Türkan Şoray Umut Veren Kadın Oyuncu Ödülünü de aldını ekleyelim.
Yazımızın sonunda 31. Uluslararası Adana Altın Koza FF Ulusal Uzun Metraj Film Yarışmasının sonuçlarını hatırlatalım: En İyi Film Ödülü: Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri (Yön: Murat Fıratoğlu);Yılmaz Güney Ödülü: Gecenin Kıyısı (Yön: Türker Süer); Jüri Özel Ödülü: Hiçbir Şey Yerinde Değil (Yön: Burak Çevik); Adana İzleyici Ödülü: Hakkı (Yön: Hikmet Kerem Özcan);
En İyi Yönetmen Ödülü: Burak Çevik (Hiçbir Şey Yerinde Değil); En İyi Senaryo Ödülü: Erkan Tahhuşoğlu (Döngü) & Selen Örcan, Doğuş Algün (Ölü Mevsim); En İyi Kadın Oyuncu Ödülü: Funda Eryiğit ve Ece Yaşar (Ölü Mevsim); En İyi Erkek Oyuncu Ödülü: Erdem Şenocak (Ölü Mevsim) & Ahmet Rıfat Şungar (Gecenin Kıyısı); En İyi Müzik Ödülü: Son Of Philip (Yeni Şafak Solarken); En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü: Peter Zeitlinger (Yeni Şafak Solarken); En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü: Erim Gayretli (Hiçbir Şey Yerinde Değil); En İyi Kurgu Ödülü: Rainer Nigrelli (Gecenin Kıyısı); Yardımcı Rolde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü: Nesrin Uçarlar (Ölü Mevsim); Yardımcı Rolde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü: Serkan Ercan (Ölü Mevsim); Türkan Şoray Umut Veren Genç Kadın Oyuncu Ödülü: Tuana Almacı (Hakkı); Umut Veren Genç Erkek Oyuncu Ödülü: Ömer Akalın (HÊVÎ / Umut); SİYAD En İyi Film Ödülü: Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri (Yön: Murat Fıratoğlu); Film Yön En İyi Yönetmen Ödülü: Erkan Tahhuşoğlu (Döngü) & Hikmet Kerem Özcan (Hakkı)