Kısafilm

Mavi Gözlü Dev

Nazım Hikmet ismini duyduğumuzda aklımıza gelen ilk şey, Türk şiirinin bu büyük ozanına ve dünyaya nereden  baktığınıza göre değişir. Çoğunluk onun için en güzel aşk şiirlerini, ülkemizin kurtuluş destanını en duyarlı yazan ve ülkesini çok seven bir ozandı derken, bazıları ise vatan hainiydi demekten kendini alıkoyamaz. Nazım Hikmet, bu dünyadan göçtüğünde bizim kuşağımız onunla aynı havayı solumaya başlayalı bir kaç yıl olmuştu…

MAVİ GÖZLÜ DEV

Yönetmen: Biket İlhan

Oyuncular: Yetkin Dikinciler, Dolunay Soysert, Özge Özberk, Uğur Polat, Nil Günal, Suna Selen, Rıza Sönmez, Ferit Kaya, Sinan Tuzcu, Devrim Nas

Görüntü Yönetmeni: Claduio Bolivar

Senaryo: Metin Belgin

Sanat Yönetmeni: Mustafa Ziya Ülkenciler

Müzik: Cem İdiz

Kurgu: Muammer Koçak

Yapımcı: Selenay Tozkoporan Oğuz, Biket İlhan

Yapım: Sinevizyon Film / 2007 / 118 dk.

Nazım Hikmet ismini duyduğumuzda aklımıza gelen ilk şey, Türk şiirinin bu büyük ozanına ve dünyaya nereden  baktığınıza göre değişir. Çoğunluk onun için en güzel aşk şiirlerini, ülkemizin kurtuluş destanını en duyarlı yazan ve ülkesini çok seven bir ozandı derken, bazıları ise vatan hainiydi demekten kendini alıkoyamaz. Nazım Hikmet, bu dünyadan göçtüğünde bizim kuşağımız onunla aynı havayı solumaya başlayalı bir kaç yıl olmuştu. Onu, yazılarından, şiirlerinden ve hakkında söylenenlerden ve yazılanlardan tanımaya çalıştık. Bütün dünya onun sanatçı kimliğine saygı gösterirken, onun yaşamının büyük bir kısmı, vatanında hapishanelerde çürüdü. Suç işlemediğini düşünmesine karşın hapiste olmak, onun için dayanılmaz bir işkenceydi. 14 Mayıs 1950 yılında yapılan seçimler vesilesiyle çıkarılan af yasasıyla serbest kaldıktan sonra, öldürülme korkusu yüzünden ülkesinden kaçtı ve doğduğu topraklara hasret çekerek yaşadı ve 1963 yılında gurbette öldü.

Yüreği sevgi dolu ve dizelerinde yaşamı son derece yalın ama bir o kadar da duyarlı olarak yansıtan Nazım’ı tanımayanlara, onu en iyi anlatabilecek sanatların başında sanırım sinema gelebilir. Şüphesiz bu varsayım her zaman geçerlik taşımayabilir. Biket İlhan, son filminde senaryosunu Metin Belgin’in yazdığı “Mavi Gözlü Dev”de, bu işe soyunmuş. Metin Belgin’de filmin senaryosunu birkaç kez yazmış. Şüphesiz Nazım Hikmet hakkında film yapmak kolay bir karar değil. Çünkü karşınızda filmin adı gibi dev bir sanatçı, bir insan var. Nazım, onu tanımış olanların anılarında yaşarken, tanımayanların ise düşlerinde yaşıyor. Ayrıca bu olgu sadece sevenleri için değil, sevmeyenleri açısından da bir gerçeklik taşıyor.

Film, Nazım’ın Çankırı Cezaevi sonrasında yattığı Bursa Cezaevi’nde, 1941 yılında başlar. Dünyada, Hitler faşizminin çıkardığı yangını söndürme mücadelesi vardır. Daha önce idama mahkum edilmiş olan Nazım, bu kez 28 yıla mahkum edilmiştir. Karar temyiz edilmiş, fakat bir değişiklik olmamıştır. Nazım, içeride mahkumlardan genelde saygı görmektedir. Nazım, hapishanedeki günlerinin büyük bir bölümünü, isteyen mahkumların resimlerini yaparak geçirmektedir. Mahkumlar ona manici demektedirler. Özellikle cezaevi müdürü Tahsin Bey, ona saygı duymakta ve haksızlığa uğradığını düşünerek Nazım’a çok iyi davranmaktadır. Nazım’ın hapishanede en iyi dostları yazar Raşit Kemali (Orhan Kemal), Yusuf, Emin Usta ve ona kayıtsız şartsız asistanlık yapan İbrahim Balaban’dır. Balaban’ın şair babasıdır o. Nazım, çok sevdiği karısı Piraye, çocukları Mehmet ve Suzan’dan da uzak düşmüştür. Karısına sık sık yazdığı mektuplarla, şiirlerle ona duyduğu aşkı ve hasreti yansıtır. Nazım, müdür Tahsin Bey’in yardımıyla, siyatik ağrıları için gittiği kaplıca izinlerinden birinde kendisiyle tanışmak için çabalayan pazarcı Nuri Bey’den önce şüphelense de sonra iyi dost olurlar. Nuri Bey aracılığıyla zaman zaman gizlice dışarıya mesaj yollar. Hapisliğin süresi uzadıkça ve durumun değişmesi olasılığı ufukta görünmedikçe, Nazım’ın direnci azalmaya, morali bozulmaya başlar. Diğer yandan kendisinden çok etkilenen ve kocasıyla ayrılma aşamasına gelmiş olan dayısının kızı Münevver’in, Kasım 1948’de ziyaretine geldiğinde, ona aşkını açıklaması, onu derinden etkilemiştir. Karısına haksızlık yaptığını bilmesine karşın, sanatçı genlerinin önlenemez dürtüleriyle Münevver’e karşı ilgisiz olmadığını belli etmiştir.  1949 yılında onu ziyarete gelen Piraye, Münevver’le karşılaşmış ve derinden yaralanmıştır. Önce Raşit Kemali’nin, daha sonra Balaban’ın tahliye olmasıyla yalnız kalan ve maneviyatı olumsuz etkilenen Nazım, Nisan 1950’de ölüm orucu tutmaya karar verir. Balaban’a kendisini salmazlarsa ölümünden sonra açıklaması koşuluyla bir mektup verir. 1950’de seçimlerin yapılması vesilesiyle çıkarılan afla, 15 Temmuz 1950’de Nazım özgürlüğüne kavuşmuştur. 17 Haziran 1951’de yurt dışına kaçan Nazım, 25 Temmuz 1951’de vatandaşlıklıktan atılmıştır. 3 Haziran 1963’te yorgun yüreği Moskova’da durur.

“Mavi Gözlü Dev”, büyük Türk ozanı Nazım Hikmet’in yaşamından bir kesite yoğunlaşarak, ona yaşatılan çileleri yansıtırken, diğer yandan onun sanatçı kişiliğini, yaratıcılığını, gelgitlerini, aşk ve sevgilerini anlamamıza katkıda bulunuyor. Şüphesiz bu açıdan ortada bir başarı olduğunu söylemek gerekir. Bu başarıda yönetmen Bikat İlhan’la birlikte senarist Metin Belgin’in, başrol oyuncusu Yetkin Dikinciler’in ve sanat yönetmeni Mustafa Ziya Ülkenciler’in de önemli payları olduklarını belirtmek gerekir. Yetkin Dikinciler’in, fizik olarak Nazım Hikmet’e olan benzerliğinin avantajı büyük olmuş. Ama Nazım’ı yansıtabilmek için biraz da etki altında kalmaktan sıyrılma isteği veya yönetmenin talebiyle, sanki biraz fazla nötrleştirilmiş bir Nazım izliyormuşsunuz hissi uyanıyor. Bu duygunun oluşmasında, konuşmalarını alalade bir tonlamayla yapması, Nazım gerçekten böyle biri  miydi sorusunun akıllara asılmasına neden oluyor. Şüphesiz kurmaca bir filmde, yönetmenin oyunculuğu belirleme ve kendine göre yorumlama hakkı olduğunu düşünseniz de, “Mavi Gözlü Dev” in, dramatik bir belgesel de olduğunu düşündüğünüzde, yukarıdaki soruyu sormadan edemiyorsunuz.

Filmin en başarılı unsurlarının başında sanat yönetmenliğinin geldiğini iddia etmek sanırım abartılı kaçmayacaktır. Özellikle 1940’ların Türkiye’sinde, Bursa’da bir cezaevinin koşulları, filmde anlatılmak istenen tema bağlamında işlevsel açıdan önemli bir atmosfer katkısı yaratıyor. Oyunculuk açısından kimi karekterleri yansıtan kişilerin çok uygun olmadığı düşünülse de, genel anlamda oyunculuk açısından belli bir düzeyin yakalandığı belirtilebilir. Ama Münevver karakterinde Özge Özberk’e çok az yer verilmesi ve büyük ozanın yaşamında önemi olan kadınlardan birinin ve bu ilişkinin yüzeysel geçilmesi, seyircinin anlama ve tanıma arzusuna yanıt vermiyor ve filmi eksiltiyor. Diğer yandan Nazım gibi salt sanatçı değil, aynı zamanda önemli bir siyasi figürün, ideolojik düşünceleri bağlamındaki siyasi haraketle ilişkileri ve ara ara isimleri geçen dönemin komünist hareketi içindeki diğer figürlerin kimliği ve önemleri hakkında bir eksiklik duygusunun oluşmasına neden oluyor. Bu eksiklik, aslında dönemi yaşamış veya dönem hakkında bilgilenmiş kişilerden daha çok, günümüz gençliği açısından daha belirleyici olarak görünüyor.

Nazım gibi salt Türkiye’ye değil, bütün insanlığa mal olmuş bir sanatçının kurmaca bir filminin yapılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Filmin gecikmiş bir film olmadığını da belirtmek gerekir. Hem ülkemizin demokratikleşme sürecinde aldığı yol, hem de 1990’larda ortaya çıkan yeni Türk sinemasının, artık gelişmiş ülke sinemalarına yakın standartlarda film üretmeye başladığını düşündüğümüzde, Nazım gibi dev bir sanatçının filminin de bugünün koşullarında yapılmış olmasının daha etkili olduğunu belirtmek gerekiyor. “Mavi Gözlü Dev” in, Nazım Hikmet’in yaşamına kapı aralayan bir film olduğunu ve devamının geleceğini umut edelim.

Bülent VARDAR

1961, Ankara doğumlu. 1983 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü, Sinema-TV-Fotoğrafçılık Ana sanat Dalı'ndan mezun oldu. Aynı üniversitede Yüksek Lisans, Marmara Üniversitesi'nde Sanatta Yeterlik yaptı. 1989 yılında yaptığı “Gemi Adamları”, 1991 yılında yaptığı “Geleneksele Dönüş” (TRT 2, İZ TV), 2002 yılında yaptığı “Zührap Usta” (CCN TÜRK) adlı belgesel filmleri yönetmiştir. 2000 yılında Beta Yayınevi tarafından basılan “Sinema ve Televizyon Görüntüsünün Temel Öğeleri”, “20.YY’ın Son Beş Yılında Türk Sineması” (2015), “Sinemada Ses ve Müzik”, “Yaşama Sarılmış Bir Serüven Tuncel Kurtiz (2010), “Ediz Hun” (2012) ve “Bir Sinema Arkeoloğu Burçak Evren” (2012) isimli kitapları bulunmaktadır. Sinema konusunda pek çok film eleştirisi ve makalesi bulunan Vardar, ayrıca film, reklam filmi, televizyon yapımı ve reklam/tanıtım fotografı alanında görüntü yönetmenliği ve aydınlatma tasarımı çalışmaları; Ferhan Şensoy'un "Varsayalım İsmail" dizisinin Işık yönetmenliğini de yapmıştır. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sinema-TV Bölüm Başkanlığı, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürlüğü ve Okan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı olarak görev yapmış ve halen Beykent Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema (TR) Bölüm Başkanı olarak çalışmaktadır. [ Bütün Yazılar ]

Yukarı SB
error: Content is protected !!