Kısafilm

İstanbul Kırmızısı

Ferzan Özpetek, sinemasını İtalya’da geliştirip, olgunlaştıran ve salt ülkemiz sinemasının değil, çağdaş İtalyan sinemasının da önemli yönetmenlerinin başında geliyor. Bu bağlamda Özpetek her filmini bir önceki filminden bir adım öteye taşıyabiliyor mu? Sanat başta yaratıcılık ve yetkin bir birikimden destek alan bir üretme alanı olduğu için böylesi bir soru çok anlam taşımayabilir.

İSTANBUL KIRMIZISI

Yönetmen: Ferzan Özpetek

Senaryo: Ferzan Özpetek

Oyuncular: Halit Ergenç, Tuba Büyüküstün, Nejat İşler, Mehmet Günsür, Selim Bayraktar, Serra Yılmaz, Zerrin Tekindor, Cemre Ebüzziya, Reha Özcan, Ayten Gökçer, Şerif Sezer

Görüntü Yönetmeni: Gian Flippo Corticelli

Kurgu: Patrizio Mareno

Müzik: Giuliano Taviani, Carmelo Travia

Süre: 115 dk.

Ferzan Özpetek, sinemasını İtalya’da geliştirip, olgunlaştıran ve salt ülkemiz sinemasının değil, çağdaş İtalyan sinemasının da önemli yönetmenlerinin başında geliyor. Bu bağlamda Özpetek her filmini bir önceki filminden bir adım öteye taşıyabiliyor mu? Sanat başta yaratıcılık ve yetkin bir birikimden destek alan bir üretme alanı olduğu için böylesi bir soru çok anlam taşımayabilir. Diğer yandan Özpetek’in son filmi İstanbul Kırmızısı, her ne kadar ülkemizin önde giden oyuncularının bir resmi geçidi olsa da, Özpetek’in, önceki filmlerinin, örneğin Cahil Periler (Le Fate Ignoranti) filminin düzeyinin gerisinde mi kalıyor?

İstanbul, filmde Özpetek’in ana karakteri Deniz’in ağzından deşifre ettiği gibi bir sürtüğe benzetiliyor, içine herkesi kabul eden bir sürtük. Çağlara, yıllara meydan okuyan, ama barındırdığı güzelliklerini, kültürel zenginliklerini de korumayı başaramayan bir sürtük. Adı üstünde bir sürtük ve değerlerini yitirmiş… Ferzan Özpetek, filmini aynı isimli kitabından esinlenerek gerçekleştirmiş. Neden şimdi ve neden sadece mekanın baskın olarak İstanbul olduğu bir film? Özpetek filminde yarattığı olay örgüsünün peşinden bizi sürüklemeye çalışırken, diğer yandan filminde oluşturduğu karakterleri aracılığıyla yitirilen, özlem duyulan istanbul’a da, ülkemizin dönüşen ve değişen yaşamına da bir ağıt yakıyor gibi…

Zengin bir ailenin küçük oğlu olan Deniz, yazdığı romanın editörlüğünü yapması için yıllar önce İstanbul’dan ayrılarak Londra’ya yerleşen Orhan’la anlaşarak onu İstanbul’a davet eder. Deniz, uçarı, ailesinin özellikle annesinin gözdesi ve aynı zamanda film yönetmeni olan ve toplumda tanınmış, “ünlü” bir şahsiyettir. Orhan, edebiyat sanatı çerçevesinde yazdığı ilk yapıt olan masal formundaki çalışmasıyla başarı kazanmış, fakat alkol bağımlısı karısının arabada unuttuğu küçük oğullarının ölümü üzerine kaçarcasına İstanbul’u terk ederek Londra’ya yerleşmiştir. Orhan, Deniz’in yaşadığı Boğazdaki yalıya, Deniz’in ısrarları neticesinde yerleşir. Bu yalı ve ilişkilerinin barındırdığı insanlar bir yaşam laboratuvarı gibidir. Deniz’in Beyaz Türk, zarif ve mutsuz annesi İstanbul’un ve yaşadığı dünyanın değişimine tahammül edemediği için evden çıkmamaktadır. Evin meraklı ve kimi zaman bir çalışanı değil de yaşayanı gibi davranan kahyası Sibel ve Deniz’in gölgesinde kalmaktan kimliğini inşa edememiş ağabey Ali. Ayrıca melankolik tavırları ve sanki filmde kendisini yabancıymış gibi hisseden Tuba Büyüküstün’ün canlandırdığı Nevra. Şüphesiz evin asal bir figürü olmasa da, Deniz’in romanında kaderi hakkında erken deşifrede bulunduğu, sanatçı ve içinde öfke patlamalarıyla yaşayan Yusuf…

Ferzan Özpetek filmlerinde İstanbul’u ve sinemamızın değişik oyuncularını daha önce de kullanmış olsa da, ilk kez İstanbul Kırmızısı tamamı ülkemiz sinemasının oyuncularından oluşan ve tümünün İstanbul’da geçtiği bir film. BKM’nin yapımcılığını üstlendiği Türk, İtalyan ortak yapımı olan film, Ferzan Özpetek sinemasının değişmez vurgusu, eşcinsellik çağrışımlarını bu kez açıktan değil oldukça kapalı bir şekilde seyirciye aktarıyor. Film başlangıcı itibariyle Özpetek’in sağlam sinema dilinin etkisiyle, seyirciyi içine çekerek Deniz’in ansızın yok oluşuna kadar ilgiyi üstünde tutarak ilerliyor. Özpetek ana akım sinema seyircisini dışlamadan yaptığı diğer filmlerinde olduğu gibi, İstanbul Kırmızısı’nda da seyirciye filmin başında bir öyküyü paylaşmayı vaat ediyor. Bu bağlamda İstanbul gibi herkesin kalbini her şeye karşın kolay kazanabilen bir kente de başrolü vererek… Daha sonra öykünün yapıştırıcı tılsımı, Deniz’in aniden yok oluşuyla, sıradan seyircinin film ile kurduğu ilişkinin de dağılmaya başlamasına neden oluyor. Filmin etkili girişinde ve gelişim sürecinde birer karakter  olarak vaat edilen ana kişiler, yavaş yavaş silikleşmeye ve filme tutunma çabasına girmeye çalışıyorlar.

Bu süreçten itibaren filmde, Ferzan Özpetek sinemasında alışkın olunan olay örgüsünü değil, durumları sergilemeye dönük bir tercih öne çıkıyor. Diğer yandan Özpetek, tüm deneyimli, yaratıcı ve duyarlı sanatçı kimliğine karşın, ben de Kürt meselesine duyarlıyım diyebilmek için, öykünün, filmin dokusuyla uyuşmayan bir Kürt sorunu göndermesi yaparak kendisi de Beyaz Türk durumuna düşüyor. Şüphesiz Beyaz Türk olmak kötü, eleştirilir bir şey değil. Ama bir sanatçının kendi yargılarını da barındırdığı yapıtında, diğer yandan “ben sorunlara duyarlıyım” zorlamasının, evin yardımcısı Sultan’ın ağabeyinin ve ailesinin ülkemizin doğusunda yaşanan çatışmalardan zorunlu göçe mecbur kalmalarını filme eklemek tam anlamıyla bir “sokuşturma” etkisi yaratıyor ve ilgili sahnenin estetik düzeyinin zayıflığı da “sokuşturma” yargısını pekiştiriyor.

İstanbul Kırmızısı kimi zaaflarına karşın, özellikle başarılı görüntü yönetimi, mekan seçimleri, olay örgünün ihtiyaç duyduğu etkili sanat yönetmenliği ve şüphesiz ülkemiz ve İtalyan sinemasının önemli temsilcilerinden olan Ferzan Özpetek gibi nitelikli bir yönetmenin olgun sinema diliyle öne çıkıyor.

Bülent Vardar

1961, Ankara doğumlu. 1983 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü, Sinema-TV-Fotoğrafçılık Ana sanat Dalı'ndan mezun oldu. Aynı üniversitede Yüksek Lisans, Marmara Üniversitesi'nde Sanatta Yeterlik yaptı. 1989 yılında yaptığı “Gemi Adamları”, 1991 yılında yaptığı “Geleneksele Dönüş” (TRT 2, İZ TV), 2002 yılında yaptığı “Zührap Usta” (CCN TÜRK) adlı belgesel filmleri yönetmiştir. 2000 yılında Beta Yayınevi tarafından basılan “Sinema ve Televizyon Görüntüsünün Temel Öğeleri”, “20.YY’ın Son Beş Yılında Türk Sineması” (2015), “Sinemada Ses ve Müzik”, “Yaşama Sarılmış Bir Serüven Tuncel Kurtiz (2010), “Ediz Hun” (2012) ve “Bir Sinema Arkeoloğu Burçak Evren” (2012) isimli kitapları bulunmaktadır. Sinema konusunda pek çok film eleştirisi ve makalesi bulunan Vardar, ayrıca film, reklam filmi, televizyon yapımı ve reklam/tanıtım fotografı alanında görüntü yönetmenliği ve aydınlatma tasarımı çalışmaları; Ferhan Şensoy'un "Varsayalım İsmail" dizisinin Işık yönetmenliğini de yapmıştır. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sinema-TV Bölüm Başkanlığı, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürlüğü ve Okan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı olarak görev yapmış ve halen Beykent Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema (TR) Bölüm Başkanı olarak çalışmaktadır. [ Bütün Yazılar ]

Yukarı SB
error: Content is protected !!