Gece Yüzüşü (Night Swim) Film Analizi
Bryce McGuire’ın senaryosunu yazdığı ve yönettiği Night Swim (Gece Yüzüşü),
Yönetmen: Bryce McGuire
Senaryo: Bryce McGuire
Öykü: Bryce McGuire, Rod Blackhurst
Oyuncular: Wyatt Russell, Kerry Condon, Amélie Hoeferle, Gavin Warren, Jodi Long, Nancy Lenehan, Eddie Martinez, Elijah J. Roberts
Görüntü Yönetmeni: Charlie Sarroff
Kurgu: Jeff McEvoy
Müzik: Mark Korven
Yapımcılar: Jason Blum, James Wan
Yapım Yılı ve Süresi : 2024 98 Dk.
Havuzda yüzmeyi sevenlerdenseniz bir defa daha düşünün. Özellikle ülkemizde Özal dönemiyle farklı bir anlam kazanan “5 yıldızlı“ otel tatilleri ve son iki 10 yıla damgasını vurmuş “havuzlu site” anlayışı, aslında çocukların temel eğlencesi haline gelen ve bana göre hijyen bakımından sorgulanması gereken havuz sefalarını, her zaman tartışmalı hale getirmiştir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası göreceli olarak bir ekonomik refah dönemi yaşayan Amerika ve Batı Avrupa ülkelerinde, özellikle beyaz yakalılar, yöneticiler ve şöhretlerin ilgi gösterdiği havuzlu müstakil evler öne çıkmaktadır.
Bryce McGuire’ın senaryosunu yazdığı ve yönettiği Night Swim (Gece Yüzüşü), Amerika’daki banliyö hayatının sıradan zevklerini, şeytani bir kötülükler zinciri halinde beyaz perdeye yansıtan kurmaca bir hikayeyi anlatıyor. Bu noktada yeni bir şey yok. Korku filmlerinin tanınan isimleri Jason Blum ve James Wan’dan beklenecek tarzı, çılgınlığı ve şeytani dünya kurgusunu, Poltergeist ve Pet Sematary gibi seksenler dönemi klasik korku filmlerinin ürkütücü atmosferi ve duygusal etkileşimiyle harmanlayan bir sinema diliyle kotarılan ve Seksenli yıllara ait popüler kültüre dair imalar ve alt metinler içeren McGuire’ın uzun metraj versiyonu, ilham kaynaklarına gönderme yapmakla kalmıyor, aynı zamanda tematik bir amaç da taşıyor. Yapım notlarında Yönetmen McGuire şöyle diyor: Filmin açılışını kısmen seksenli yıllarda yaptık çünkü Poltergeist, Christine, Burnt Offerings ya da Jaws gibi Night Swim‘e ilham veren eski filmlerdeki nostalji hissini uyandırmak istedim. Filmin büyük bir kısmı belirsiz bir zamanda geçiyor ama film pek çok açıdan geçmişi geride bırakmakla ilgili, dolayısıyla başlangıçta bu nostalji hissine kapılmak doğru geldi.
Kişisel olarak, saygın örneklerini ve başta Alfred Hitchcock gibi tarz sahibi yönetmenlerini ayrı tutarak, tür bakımından korku filmlerine düşkün olanlardan değilim. Bunun en önemli nedeni basit bir sinematografi olgusu ve beylik kalıplarla “B filmi” formatına yakın, düşük bütçeli sıradan örnekler kotarmak kolaycılığına elverişli olmasıdır. Hele günümüzün bunaltıcı sorunlarla yüklü dünyasında toplumdaki her bireyi etkisi altına alan depresif ruh halini daha da ileriye taşımamak, belki bir başka neden olarak gösterilebilir. Yönetmen McGuire’ın iddialı açıklamaları, filmine, sinemanın dahi çocuğu Spielberg imzalı Jaws’ın çıtasını yakalatamıyor. Çünkü bu noktada oyuncu performansları ve hikayenin sahiciliği Jaws gibi yapımlarda seyirciyi filmin bir parçası haline getirirken, maket tekne ve havuz giderinden cin çıkartan görüntü efektleriyle yaratılan metaforlar, usta işi bir sinema dili ve atmosferi örneği sergilemiyor.
Bu yönde okumalar yapmak gerekirse, Yönetmen sinema kuramına koşut, abarttığın kadar etki yaratırsın mantığıyla, yan unsurlar ve alt metinler yaratmak çabasını öne çıkarmaya çalışırken, sıradan, anlatım gücü sınırlı bir sinema diliyle yüzleşiyoruz. Yine de, mekan olarak seçilen evin öyküsü ve biçim bakımından filme başarıyla eşlik eden yüzme havuzunun tasarımı ve yine gece atmosferi, detaylarda farkındalık yaratıyor. Kuşkusuz bu durum, seyirci bakımından ne denli etkisi olduğu tartışmalı olsa da, film üzerine okumalar yapmak için elverişli bir detay haline geliyor. Filmin önemli bir sürprizi de, Eve Waller rolünde, bize göre bir başyapıt olan Martin McDonagh imzalı drama “The Banshees of Inisherin’deki” (2022) performansıyla En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Akademi Ödülü® adayı olan, İrlandalı oyuncu Kerry Condon oluyor.
Hikayeyi özetleyecek olursak,filmin merkezinde yer alan Waller ailesinin sevgi dolu babası başarılı beysbol oyuncusu Ray Waller (Wyat Russel),MS (Multiple Skleroz) hastalığının pençesine düşmüş ve fiziksel olarak hastalığın etkileriyle mücadele etmektedir. Profesyonel beysbol oyunculuğu kariyeri nedeniyle evlilik hayatlarının çoğunu şehirden şehre taşınarak geçiren fedakâr çift Ray ve Eve (Kerry Condon), lise öğrencisi ve rekabetçi bir yüzücü olan çocukları Izzy(Amélie Hoeferle) ve zeki, hassas, beceriksiz bir ortaokul öğrencisi olan küçük kardeşi Elliot (Gavin Warren)ile birlikte, banliyöde büyük bir arka bahçesi ve havuzu olan iki katlı mütevazı bir ev satın alarak buraya yerleşirler. Uzun yıllardır gizemli bir şekilde kullanılmayan, bölgedeki yer altı suyuyla doldurulabilen yüzme havuzu, ailenin çabalarıyla düzgün bir şekilde temizlenerek yeni yaşam düzeninde bir rahatlama bölgesi haline gelir. Eve, tüm gücüyle Ray’in sağlığına odaklanmaktan ve eşinin kariyerini desteklemekten memnun olduğunu söylese de, depresyonla, kimlik ve diğer günlük sorunlarla mücadele etmektedir. Doktorunun, su terapisinin MS’in etkilerini hafifletmeye yardımcı olabileceği yönündeki tavsiyesiyle, Ray, yeni yüzme havuzunda çalışmaya başlar. Bu çalışmalar kadar, ailenin, havuz etrafında şekillenen sosyal yaşamlarının etkisiyle, Ray, ilginç bir şekilde kendisini yeniden iyi hissetmeye ve farklı bir ruh haliyle güç kazanmaya başlar. Ancak bu durumun arkasında gizemli bir gücün ve ağır bir bedelin olduğu ailenin karşılaştığı tatsız olaylarla anlaşılacak ve Ray, ailesini korumak üzere hayatındaki en büyük skora odaklanacaktır.
Kısa filmlere konu olan bazı iyi fikirler, uzun metraja dönüştürüldüğünde, her zaman istenilen etkiyi sağlamıyor. Bu konuda ülkemizden de bir örnek verecek olursak, bir kısa film projesi olan ve festivallerde de ilgiyle karşılanarak ödüle layık görülen, Barış Sarhan imzalı “Cemil Şov” , uzun metraj versiyonuyla eleştirmenlerden övgüler ve ödüller alsa da, aynı ölçüde ilgi uyandırmadı. Bu bağlamda iyi bir fikrin her tür yapım için en iyi sonucu verebileceği anlayışı da tartışmalı hale geliyor. Ayrıca hikayenin, Yönetmen Bryce McGuire’ın kişisel korkularından güç aldığını, yapılan söyleşilerde sarf ettiği şu sözlerle anlıyoruz; su, aklımdan çıkmazdı,” diyor. “Florida’da üç tarafı okyanusla çevrili sadece su ritüellerine katılarak hayatta kalınabilecek bir iklimde, boğulan arkadaşlar; evleri sular altında bırakan kasırgalar, tekne kazaları, köpekbalığı saldırıları arasında büyüdüğünüzde suya karşı bir tür korku ve saygı duymaya başlıyorsunuz.”
Toparlayacak olursak, Yönetmen Bryce McGuire imzalı Gece Yüzüşü, sinemanın, türe özgü bilindik kalıplarını kullanan, ilgi uyandırmış bir kısa film denemesini, yeterli sinematografisi ve oyuncularıyla uzun metraj bir yapımla taçlandıran, ancak sıradanlaşmaktan kurtulamayan mütevazı bir örneği. Bu tür filmlere ilgi duyanlar için, sözümüzü hiç sakınmadan, seyirlik olarak adlandırabileceğimiz Gece Yüzüşü, türün meraklıları için vizyondakiler arasında bir seçenek olabilir.
Hikmet Vardar