36. İstanbul Film Festivali’nin Ardından
Başlangıcından günümüze her geçen gün gelişerek ve büyüyerek dünyanın önemli film festivallerinden biri olan İstanbul Film Festivali, 15 Nisan 2017 Cumartesi günü sona erdi. 36. İstanbul Film Festivali’nin ödül töreni 14 Nisan 2017 Cuma günü SOHO’da gerçekleştirildi…
36. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ’NİN ARDINDAN
Başlangıcından günümüze her geçen gün gelişerek ve büyüyerek dünyanın önemli film festivallerinden biri olan İstanbul Film Festivali, 15 Nisan 2017 Cumartesi günü sona erdi. 36. İstanbul Film Festivali’nin ödül töreni 14 Nisan 2017 Cuma günü SOHO’da gerçekleştirildi.
Ödül kategorilerine ve ödüllerin kimlere gittiğine bakalım. Altın Lale Uluslararası Yarışmada: Altın Lale: Ornitolog / The Ornithologist (João Pedro Rodrigues), Jüri Özel Ödülü – ’93 Yazı / Summer 1993 (Carla Simón); FACE Avrupa Konseyi Sinema Ödülü – Félicité (Alain Gomis), Mansiyon Ödülü – Mavi Sessizlik (Bülent Öztürk); Altın Lale Ulusal Yarışmada: Altın Lale En İyi Film – Sarı Sıcak (Fikret Reyhan), En İyi Yönetmen – Yeşim Ustaoğlu (Tereddüt), Jüri Özel Ödülü – Onat Kutlar anısına- Mavi Sessizlik (Bülent Öztürk), En İyi Kadın Oyuncu Ödülü – Tereddüt filmindeki rolüyle Ecem Uzun, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü – Sarı Sıcak filmindeki rolüyle Aytaç Uşun, En İyi Senaryo Ödülü – Mavi Sessizlik filmiyle Bülent Öztürk, En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü – Sarı Sıcak filmiyle Marton Miklauzic, En İyi Kurgu Ödülü – Sarı Sıcak filmiyle Ömer Günüvar & Fikret Reyhan, En İyi Özgün Müzik Ödülü – Tereddüt filmiyle Antoni Komasa-Lazarkiewicz; Ulusal Kısa Film Yarışmasında: En İyi Kısa Film – Zelal (Filiz Işık Bulut), Mansiyon – Nebile Hanım’ın Solucandeliği (Pınar Yorgancıoğlu); Ulusal Belgesel Yarışmasında: En İyi Belgesel – Derdo Ana ve Ceviz Ağacı (Serdar Önal), Mansiyon – Blue (Mehmet Sertan Ünver); Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü: Mavi Sessizlik (Bülent Öztürk); FIPRESCI Ödülleri: Altın Lale Uluslararası Yarışma’da – Duvarlar Arasında / In Between (Maysaloun Hamoud),, Altın Lale Ulusal Yarışma’da – İşe Yarar Bir Şey (Pelin Esmer), Ulusal Kısa Film Yarışması’nda – Hinterland (Sinan Kesova).
Festivalin ödül kazananları kapsamında yukarıda belirttiğimiz bölümlerde festivalde gene birbirinden ilginç, nitelikli, heyecan verici ya da nostaljik çağrışımlar yapan filmler vardı. Özellikle her geçen gün, geniş kitleleri gülmeye zorlayan “kaba güldürü” bağlamındaki filmlerin egemenliğine giren sinema sektörümüz ve film gösterim ağımızı göz önünde bulundurduğumuzda, İstanbul Film Festivali’nin, sinefiller açısından bir vaha etkisi yarattığını iddia etmek abartılı olmayacaktır. Her ne kadar yakın zamanda “Başka Sinema” uygulamasına paralel olarak, Cinemaximum grubunun bazı sinemalarında da Art House (sanat sineması) türündeki filmlerin gösterilmesine olanak sağlanmış olsa da, yukarıda belirttiğimiz ana akım sinema içerisinde, bu tarz filmlerin yer alma oranlarının çok yetersiz olduğunu belirtmek gerekir.
Geçtiğimiz günlerde sona eren festivalde yer alan bazı filmler hakkında kısa hatırlatmalar yaparak festivalin ardından görüşlerimizi özetleyelim: Festivalin Altın Lale Uluslararası Yarışma Bölümü’ndeki en ilginç ve etkileyici filmlerden biri Almanya, Avustralya ortak yapımı olan “Manifesto” idi. Yönetmenliğini Julian Rosefeldt’in yaptığı filmin ismiyle müsemma senaryosunu, çağdaş sinemanın en dikkat çekici aktrislerinin başlarında gelen Cate Blanchett, canlandırdığı 12 ayrı karakterle yansıtıyor. Ana akım sinemanın neredeyse tükendiği ve anlatacak öykü bulmakta zorlandığı bir dönemde, sinemanın sanatın işlevi bağlamındaki etkisini yeniden hissetmemize katkı sağlayan Manifesto, Altın Lale Uluslararası Yarışmanın en iyilerinden biriydi. Sanat adına pek çok sorular soran, bu arada burjuva ideolojisini ve kapitalizmi de yerden yere vuran film salt sinefil’lerin değil, aydın ve sanatçıların da ilgi alanına girebilecek bir yapım olarak dikkati çekiyordu.
Festivalin Yıllara Meydan Okuyanlar bölümünde Fransa, Belçika ve Almanya ortak yapımı olan ve merakla beklenen, soluksuz izlenen bir film ise “Genç Karl Marks” idi. Yönetmenliğini Raoul Peck’in yaptığı film, sosyoloji ve sosyal bilimlerin gelişmesinde önemli payı olan, materyalist felsefe ve onun ekonomi politiğini geliştiren, özellikle yaşamının ve çalışmalarının yetkin ve olgun örneği olan Kapital (Das Kapital) ile, kapitalist toplumun ve onun ekonomik düzeninin açmazlarını ortaya koyarak, sosyalizm ve komünizm gibi üretim ilişkilerinin son aşaması olduğu söylenebilecek ideolojilerin, Marks’ın varsayımlarından biraz sapsa da Rusya’da, Sovyet Devriminin yolunu açan proletarya iktidarının alt yapısını da hazırlamış filozof ve devrimcinin yaşamını anlatıyor. Genç Karl Marks, bu önemli düşünürün gençliğine yoğunlaşarak onun gelişim sürecini, aile yaşamını ve işçi sınıfı ve tüm ulusların emekçileri açısından da ortaya koyduğu çalışmalarının önemini, sinema dilinin olanaklarını başarıyla kullanarak yansıtıyor. Ayrıca Marks’ın kadim dostu Friedrich Engels ile olan ilişkileri ve Engels’in işçi sınıfının haklarının gelişmesi adına bir burjuva olmasına karşın yaptığı katkılar ve Marks ile olan yakın ilişkilerinin de ele alındığı film, Komünist Manifesto’nun basılmasıyla sona eriyor.
Festivalin Dünya Festivallerinden bölümünde, Bir Arjantin, İspanyol ortak yapımı olan ve Gaston Duprat ve Mariona Cohn’un ortak yönettiği “Saygın Vatandaş” ise, etkileyici ve acı acı düşündüren filmlerin başında geliyordu. Az gelişmiş ülkeler açısından ortak bir saptama ve gözlem niteliği, bir laboratuvar işlevi taşıyabilecek olan bu film, Wilhelm Reich’ın “Faşizmin Kitle Psikolojisi” kitabını teyit eder nitelikte ve mizahtan destek alan küçük bir baş yapıttı. Filmin merkezine Nobel ödülü kazanmış bir romancıyı oturtan yönetmenler, karakterleri aracılığıyla salt insan davranışlarını, şiddete eğilimi, muhafazakarlık altına saklanmış olan iki yüzlülük ve bu olguların atbaşı gittiği az gelişmişlik olgusunu sorgulamayarak, aynı zamanda yaratıcı kişilerin barındırdığı kibri, cehaletle karşı karşıya bırakarak da günümüz toplumlarına bir ayna tutmaktalar.
Festivalin Altın Lale Ulusal Yarışma bölümünde yönetmen Yeşim Ustaoğlu’nun En İyi Yönetmen ödülünü kazandığı “Tereddüt” filminden, En İyi Film Ödülünü kazanan Sarı Sıcak; Seyfi Teoman En İyi İlk Film ve En İyi Senaryo ödüllerini de kazanan Mavi Yalnızlık gibi filmler dikkati çekiyordu. Popüler televizyon dizileri ve ana akım sinemanın komedi kulvarında her daim varolan Birol Güven’in yapımcılığını yaptığı ve fena şekilde Anton Çehov esintileri taşıyan Martı ise, ilginç başlayıp finalini toparlamakta zorlanan bir film olarak akıllarda yer ederken, Manifesto filminin bir yerinde geçen Godard’a ilişkin göndermeyi akla getirdi: Bir şeyi nereden aldığınız önemli değil, onu nereye götürdüğünüz önemlidir…
Bülent Vardar