Patron Gibi
Yönetmen: Miguel Arteta
Senaryo: Sam Pitman & Adam Cole-Kelly
Oyuncular: Tiffany Haddish, Rose Byrne ve Salma Hayek, Billy Porter, Jennifer Coolidge, Ari Graynor, Natasha Rothwell, Jessica St. Clair ve Karan Soni
Kurgu: Jay Deuby
Müzik: Christophe Beck
Yapım Yılı ve Süre: 2020/83 dk.
Sinemanın politika ile ilişkisi tüm sanat dallarında olduğu gibi sürekli tartışılmıştır. Gelişmiş ülkelerin siyasi nedenlerle başarıyla uyguladıkları ve günümüzde her türlü iş ilişkisinde de hoyrat ancak etkili bir düzenleme yöntemi olan böl ve yönet politikaları, ülkelerin siyasi ilişkileri kadar şirketlerin yönetilme biçimlerine de şekil veriyor. Son iki on yılda küreselleşmenin ve bölgesel çatışmalarında etkisiyle hiç görülmediği kadar öne çıkan göçmen hareketleri ve bu bağlamda daha yüksek perdeden dile getirilen koruyucu söylemler, başta Birleşik Devletler olmak üzere sinemanın da farklı türler üzerinden konusu haline geliyor.
Yönetmen Miguel Arteta imzalı Patron Gibi, okul yıllarından başlayarak birbirinden kopmayan ve beraber yaşayan iki ayrı ırktan bekar kadının eğlenceli başarı öykülerini anlatıyor. Doğal olarak Hollywood sinemasının ve Amerikan sinema endüstrisinin tüm kodlarını kullanarak. Hollywood’un Amerikan derin devlet politikalarının cilalanmasında başarıyla görev yaptığı iddiaları ne denli gerçekleri yansıtıyor bilinmez olsa da, özellikle Donald Trump’ın başkan seçilmesiyle birlikte, aslında bir göçmen ülkesi olan Birleşik Devletler’de Avrupadaki örneklerine parmak ısırtan göçmen karşıtı uygulamalar ve özellikle Meksika asıllı göçmenleri hedef alan, sınıra duvar inşa etmek gibi abartılı projeler, beyaz Amerika’nın aslında ne denli ırk temelli olduğunu bizlere bir defa daha hatırlattı.
Frida (Julie Taymor-2002), Trafik Steven (Soderbergh-2000) gibi hatırda kalan performanslarla öne çıkmış Meksika asıllı güzel yıldız Salma Hayek’in, abartılı ve etnik kökenleri gözönüne alındığında birçok yoruma neden olabilecek Claire Luna karakteriyle karşımıza çıktığı Patron Gibi, öyküsünden daha çok ne türde ırkçı göndermeler olup olmadığını sorguladığımız bir film haline geliyor.
Kendi isimlerinden oluşan markalarıyla kozmetik sektöründe başarı kazanmak azmindeki, yakın iki arkadaş olan, Mia ve Mel (Tiffany Haddish ve Rose Byrne), özgürce yaşamakta ve sıfırdan kurdukları kozmetik şirketini işletmektedirler. Ancak mali sorunları ciddi boyuttadır ve acilen çözüm gerektirmektedir. Kozmetik sektöründe kötü şöhret kazanmış, başarılı, ancak agresif yöntemlerle bir tekel oluşturmak gayretindeki iş kadını Claire Luna (Salma Hayek), cazip bir ortaklık teklifiyle karşılarına çıkar. İçinde oldukları mali kriz ortakları zorunlu bir seçim yapmaya mecbur bırakır. Ancak, yıllardır süregelen sarsılmaz dostlukları Claire Luna’nın böl ve yönet politikaları sonucu önemli bir sınav vermek üzeredir. Konumuz güzellik olsa da, olaylar gitgide çirkinleşecek ve kaçınılmaz bir hesaplaşma yaşanması gerekecektir.
Yönetmen Miguel Arteta imzalı Patron Gibi, Hollywood’un sinematografik şablonlarını alışıldık biçimde kullanarak, merkezine, serbest ve akıllarına geldiği gibi yaşayan iki kadını alırken, günümüz kodlarına gönderme yapmayı amaçlayan bir biçimde ve sinematografi kuramında yeri olsa dahi, bu yöntemleri cömertçe kullanarak alabildiğine abartılmış bir göçmen karakterini ve görece başarısını, beyaz perdeye taşıyor. Doğal olarak sonunda alaşağı ederek ve haksızlığa uğramış beyaz ve iliştirilmiş siyahi Amerikalı kadınların haklarını geri teslim ederek. Özellikle Akademi ödüllerine değin damga vuracak hale gelen beyaz ve siyah Amerikalıların şiddet ve acımasızlıkla yoğrulmuş ilişkileri ve 21. Yüzyılın dünyasında, patronluğa soyunan bir süper gücün bu duruma halen insana yakışır bir çözüm bulamamış olması birçok anlamlı soruyu beraberinde getiriyor. Sinematografi kuramı bakımından filmin teknik kalitesini, özellikle sinema endüstrisinin kalesinde kotarılan filmler bağlamında eleştirmek artık anlamsız hale geliyor. Dijital teknolojinin ulaştığı boyut teknik olarak belli düzeyde film üretmeyi sıradanlaştırırken, müzikte olduğu gibi tartışılır bir yaklaşım olsa da içerik olarak öykülerin basitleştiğini ve belli düşünme kapasitesini hedef kitle olarak tespit eden filmlerin öne çıktığını görüyoruz.
Geçenlerde Almanya’da biraraya geldiğim, Meksika asıllı Amerikalı dostum, tüm ziyaret boyunca özellikle beyaz Amerika’nın, kendi vatandaşları arasında dahi Avrupada görülmeyecek ölçüde ayrımcı uygulamalarda bulunduğunu ve bu kodlardan beslenen sosyal ilişkilerin gün geçtikçe içinden çıkılmaz hale geldiğini uzun uzun anlattı. Özellikle başkan Trump safında politika yapan ağabeyine dahi sık sık sitemde bulunduğunu ve uzun yıllardır yaşadığı Almanya’da kendisini çok daha özgür hissettiğini vurucu bir dille anlattı. Amerikan ordusunda görev yapmış, Amerika’da doğmuş büyümüş Meksika asıllı bir Amerikan vatandaşının bu denli samimi açıklamaları doğrusu beni hayrete düşürdü. Dünyayı pençesine alan ırkçılık ve ötekileştirmenin, günümüzde karşımıza çıkan her uluslararası sorunda büyük rol oynadığını kabul edenlerden birisi olarak bu durumun nereye evrileceğini düşünmeden yapamadım.
Gelişmiş ülkeler, günümüz iletişim teknolojileri ve yeni medya uygulamalarıyla artık bir tık uzaklıkta olan mesafeleri, onlarca yıl öncesinde olduğu gibi sınırlamak, dünya kaynaklarını cömertçe kullanırken, üçüncü dünya ülkelerini eskiden olduğu gibi yok saymak istiyorlar. Ama dünya ülkeleri ve ötekileştirilmiş sınıfları ve halkları oluşturan geniş kitleler bu durumu kabullenmek istemiyor. Dijital devrim ve yeni medya uygulamaları sayesinde her olgunun sınır tanımadan tartışılır hale geldiği bir dünyada, bu durum bir paradoks yaratıyor ve karşımıza çıkan her türden çatışmanın temelini oluşturuyor.
Toparlayacak olursak Patron Gibi, Meksika asıllı ve şöhret kazanmış bir oyuncunun desteğiyle, zaman zaman ölçüleri zorlayacak biçimde göçmen asıllı patron tiplemesini yerden yere vururken, Anglo Sakson köklere gönderme yaparak sanki beyazlardan şaşmayın mesajını veriyor. Doğal olarak bu konuda tartışmalı görüşler olsa da, sinemayı bir tür kafa dağıtma ve eğlence olarak görenler için, kural tanımaz fettan kadınların, temposu düşmeyen başarı öyküsü, seyredilecek filmler listenizde ilginç bir seçenek olabilir.
Hikmet Vardar