Kısafilm

MIDWAY

Midway Film Analizi

MIDWAY
MIDWAY

Yönetmen: Roland Emmerich

Senaryo: Wes Tooke

Oyuncular: Ed Skrein (Dick Best), Patrick Wilson (Edwin Layton), Woody Harrelson (Chester W. Nimitz), Luke Evans (Wade McClusky), Mandy Moore (Ann Best), Etsushi Toyokawa (Amiral Yamamato)

Görüntü Yönetmeni: Robby Baumgartner

Kurgu: Adam Wolfe

Müzik: Harald Kloser, Thomas Wanker

Yapım Yılı ve Süre: 2019/138 dk.

Dünya tarihinin en kapsamlı travması sayılabilecek 2. Dünya Savaşına etkisi olan önemli dönüm noktalarından birisi, Pasifikteki savaşın kaderini de etkileyen Midway muharebesidir. Pearl Harbour’daki felaketten ders çıkarılarak Amerikan istihbaratının ciddiye alınmasıyla, Amiral Yamamoto (Etsushi Toyokawa), kumandasındaki Japon donanmasına pusu kurulmuş, günümüz havacılık teknolojilerine göre ilkel sayılabilecek yöntemlerle ve şansın da yardımıyla, tarihe geçen bu muharebe sonucunda tüm Japon uçak gemilerinin batırılması, Japonların Pearl Harbour’da amaçladıklarına benzer bir sonuç yaratarak, savaşın kaderini değiştiren önemli kilometre taşlarından birisi olmuştur.

Dönem filmleri, sinemanın dijital olanaklarla günümüzde eriştiği anlatım gücüne karşın, bence, halen en zor çekilen filmler olarak yerlerini koruyorlar. Özellikle meraklısı olduğum 2. Dünya Savaşını anlatan filmler, çekimler yaptığım Normandiya ve Avrupadaki savaş alanlarını neredeyse karış karış gezerek edindiğim bilgiler ışığında değerlendirdiğimde, benim için her zaman farklı bir anlam kazanıyor. Son yıllarda üretilen filmlerde milyonlarca insanın yaşamına mal olan bu savaşı, eğlenceli ve kendine göre bir sinema üslubuyla yorumlayan Tarantino gibi yönetmenler bulunsa da, dünya çapında büyük can ve mal kayıplarına neden olmuş, özellikle sivillere karşı işlenen savaş suçlarında patlama yaratmış, göçlere, toplu kıyımlara ve atom bombası gibi kitle imha silahlarının icat edilmesine ve ilk güdümlü füzelerle uzay çağına doğru evrilecek bir çağın başlamasına imkan sağlamış bu süreç, halen dünya sinemasına adını yazmış yönetmenler aracıyla yeni nesillere aktarılmaya çalışılıyor.

Godzilla 1998, Vatansever 2000, Yarından Sonra 2004, Kurtuluş Günü 2 2016 gibi filmleriyle sinemaseverlere kendisini tanıtmış Alman asıllı yönetmen ve yapımcı Roland Emmerich imzalı Midway, ilk sahnelerinden başlayarak, Spielberg usulü inceden inceye planlanmış ve seyirciyi de belgesel gerçeklikle içine katan epik bir filmden çok, yönetmenin, özellikle bazı sahneleriyle ‘Kurtuluş Günü’ performansına yakın düşen, adeta, bilgisayar ve özel efektlerin tam mesai yaptığı, görüntü kalitesi yüksek bir bilgisayar oyununu andırıyor. Kuşkusuz ‘Pearl Harbour’ saldırısını ve yine ‘Midway’ savaşını kusursuz bir gerçeklikle beyaz perdeye taşımanın kolay bir iş olmadığını görüyoruz. Bu yıkımı beyaz perdeye taşımanın günümüzdeki tek çaresinin bilgisayarla üretilmiş görüntüler olduğu da bir gerçeklik olmasına karşın, bu durum, tarihi bir kapışmayı beyazperdeye taşımanın kolay olmadığını hatırlatırken, sürreal bir gerçeklik algısını da beraberinde getiriyor.

Belgeselleri saymazsak, Emmerich imzalı Midway, 1976’da dönemine göre özellikle ses bakımından büyük yenilikler taşıyan Charlton Heston, Henry Fonda ve James Coburn gibi önemli oyuncuların rol aldığı Jack Smight imzalı Midway filminin yeniden çevrimi. Daha ilk sahnelerden itibaren Yönetmen Roland Emmerich’in, Almanlara özgü bir ayrıntı titizliğiyle, bu tarihi dönüm noktasını anlatan yazılı ve görüntülü her detayı değerlendirdiğini ve filmde kronolojik sırasına uygun olarak olayları beyaz perdeye taşıdığını görüyoruz. Özellikle uçak gemilerine yapılan acil inişlerin görüntülendiği belgesellerdeki iniş sahneleri neredeyse birebir canlandırılmış. Doğal olarak Amerikan Ordusu subayı olarak savaşa katılan ve Midway muharebesini canlı görüntüleyen John Ford imzalı Midway belgeselinin dahi filmde küçük bir öyküsü var. Filmde değinildiği şekilde, Japonlara, uykudaki devi nasıl uyandırdıklarını göstermek amacındaki, Albay Jimmy Doolittle’ın gözüpek planına dayanan hava saldırısı da unutulmamış. Ancak Pearl Harbour’a yapılan Japon saldırısıyla birlikte, adeta ‘Kurtuluş Günü’ filmi gözünüzde canlanıyor. Çünkü dijital sinematografi ve bilgisayar destekli görüntülerinde kendilerine has kodları var. Özellikle teknik olarak sinemayı bilen bir gözle bu filmleri seyrediyorsanız, ne denli iyi kotarılsa da, görsel yakınlıklar ve kodlar hemen gözünüze çarpıyor. Bunları aşmak için Spielberg’ün İkinci Dünya savaşı belgesellerinin çekiminde kullanılan lenslere benzer karakterde lensler ürettirdiği göz önüne alınacak olursa, bu durumu Roland Emmerich ve filmi için bir eksiklik olarak yorumlamak haksızlık olacaktır. Ancak, tüm imkansızlıklara karşın, bazı savaşı konu alan Hollywood klasiklerinin daha gerçekçi atmosferler yarattığını da unutmamak gerekiyor.

 

 

Sinema tarihinin önemli yönetmeni John Ford tarafından bizzat belgeselleştirilmiş bu önemli muhabere, bilgisayar desteğiyle üretilmiş görüntülerle beyaz perdeye yansıyınca, bir anda kendinizi, Hollywood’un adeta alışık olduğu bir misyonu yüklendiği, insanlığın başka dünyalardan istila amacıyla gelen güçlerle mücadele etmesini canlandıran bir filmin flashback sahnelerini seyredermiş hissi içinde buluyorsunuz. Özellikle kara savaşlarının, savaş epiklerinde, set ve mekan düzenlemeleriyle çok daha gerçekçi bir atmosferde çekilmesi mümkün olurken, bir uçak gemisini infilak ettirmenin gerçekçiliği doğal olarak gölgeleniyor. Bu nedenlerle Midway’i kronolojik olarak değerlendirmenin daha doğru olacağını anlıyoruz. Yönetmen Emmerich bu konuda ayrıntılara azami titizlik göstererek, özellikle kablolu yayın kanallarında defalarca seyrettiğimiz belgesel sekanslarını, filmine, özetleyerek yerleştiriyor. Bu noktada oyunculardan da söz etmek gerekiyor.

Emmerich imzalı Midway, bize göre, yarattığı sinematografik atmosfer ve senaryosuyla daha çok, Michael Bay imzalı Pearl Harbour (2001) filmiyle kıyaslanabilir. Ancak Yönetmen Bay bu filmde iki arkadaşın aynı kadına olan aşkını, muazzam Pearl Harbour baskınına paralel biçimde anlatırken, Emmerich öyküsünü daha çok gözüpek donanma pilotu Dick Best (Ed Skrein) ve eşi rolündeki görkemli güzel Mandy Moore (Ann Best) etrafında şekillendiriyor. Sürpriz bir biçimde, yaşlandırılmış Woody Harrelson’ı, Amiral Chester W. Nimitz olarak karşımızda buluyoruz. Bu gruba, Japon kültürüne ve askeri anlayışına vakıf, görev aşkı yüksek Edwin Layton rolünde Patrick Wilson ve işkolik, hırslı ve yaşadığı sağlık sorununa karşın görevi bırakmak istemeyen filo Amirali William ‘Bull’ Halsey rolündeki Dennis Quaid’de dahil oluyor. Ancak hiçbir oyuncunun yeterince öne çıkmadığını ve hatta bazılarının silik karakterler haline geldiğini de belirtmek gerekiyor.

Yönetmen Roland Emmerich’in iddialı bir işe soyunduğunu kabullenmek gerekiyor. İmzasını taşıyan film, dünya tarihindeki önemli bir dönüm noktasını beyaz perdeye taşıyor. Bu noktada fütüristik savaş filmleriyle tecrübesini kanıtlamış yönetmenin özellikle ses ve görüntü efektlerinin kullanılmasındaki tecrübesini bu filme de aktardığını görüyoruz. Batılı sinema endüstrilerinin özellikle çok başarılı olduğu dönem canlandırmalarına dair dekor, kostüm ve objelerde işe dahil olunca, Midway, günümüz nesillerine, 2. Dünya Savaşının önemli bir dönüm noktasını canlandırmalarla anlatmaya çalışan görkemli bir seyirliğe dönüşüyor.

Savaş filmlerini, özellikle, konusu 2. Dünya Savaşı ve Vietnam olanları tutkuyla sevenlerdenim. Bu filmlerin gerçek gücünün sinema salonunda sınandığını, Spielberg imzalı Er Ryan’ı Kurtarmak (1998) filminde, kanlı Omaha Beach çıkarmasının canlandırıldığı sahnede, adeta koltuğa mıhlanarak anlamıştım. Bu açıdan yaklaşıldığında, Emmerich imzalı Midway, bu türün tutkunlarında, bence, gereken etkiyi yaratmaktan uzak kalıyor. Özellikle benim gibi İkinci Dünya savaşının yaşandığı yerleri düzenli ziyaret eden ve on yıllar sonra dahi bu tarihi travmanın yarattığı büyük felaketi ve insanlık dramlarını kısmen hissedebilen biriyseniz, hayal kırıklığı yaşamanız mümkün olacaktır. Ancak Yönetmenin belgesel gerçekliğe uygun canlandırmaları ve adeta tarihi bir belge film anlayışıyla olayların kronolojisine gösterdiği sadakatın, günümüzde demokrasi ve teknolojinin imkanlarıyla öne çıkan ülkelerin, haber alma özgürlüğünü ve kendini ifade etmek imkanı sağlayan yeni medyayı kullanarak gönüllü biçimde terörist gruplara katılan genç vatandaşları gözönüne alındığında, savaşın gerçek yüzünü göstermek ve bunu yaparken, genç nesillere bu travmanın yaşanmış örneklerini güçlü bir biçimde hatırlatmak amacı taşıdığı da anlaşılıyor ve bu yönüyle Midway, kayda değer bir seçenek haline geliyor.

Hikmet Vardar

Yukarı SB
error: Content is protected !!