Kısafilm

Muhsin Bey’den Mazhar Bey’e Yavuz Turgul

Turgul sineması konvansiyoneldir ve klasik dramaturji sinemasının temelidir. Onun sineması, denemeci yaklaşımlara kapalı, “durumları yansıtan” yeni dönem sinema anlayışını benimsemeyen bir sinemadır; kendi içinde tutarlı bir sinemadır…

‘Muhsin Bey’den ‘Mazhar Bey’e Yavuz Turgul

Yavuz Turgul’un ismi, Türk sinemasında her zaman saygı uyandırdı. Yönetmenliğini yaptığı filmlerden daha fazla sayıda filmin senaryosunu yazdı. Ertem Eğilmez’in katkısıyla başladığı senaryo yazarlığında önce Sultan (1978) filmiyle dikkatleri çekti. Sinemamızda ses getirmiş Çiçek Abbas ( 1981) ve kült film olan Züğürt Ağa’nın (1985) senaryolarına imza attı. Yönettiği bütün filmlerin senaryoları kendisine aittir.

Turgul, entelektüel seviyesiyle, duygu, düşünce ve eleştirilerini görüntülerle ifade eden bir “auteur”, yani yaptığı filmler üzerinde kendine has etkisi belirgin şekilde hissedilen bir yönetmen olarak öne çıkar.

Ayrıca Manajans Thompson’da metin yazarı olarak başladığı reklamcılık kariyerini, Medina Turgul markasıyla devam ettirmiş ve reklam alanında da öne çıkan bir isim olmuştur.

Kimi yönetmen ve akademisyene göre “Yeşilçam” döneminin sona erişini sembolize eden Muhsin Bey (1987), bir yönetmen olarak Yavuz Turgul’un ilk filmi olmasa da “dikkati çeken” ilk filmiydi (yönettiği ilk film, Fahriye Abla’dır). Aynı zamanda Yavuz Turgul ve Şener Şen ikilisinin ortak çalışmalarının da başlangıcını temsil eden Muhsin Bey, Türk sinemasının bütün zamanlarının “en iyi 10 film”inden biri olarak kabul edilir. Gerek öz bağlamında, gerekse de estetik boyutuyla 1980 sonrasında kapitalizme hızlı bir eklemlenme süreci yaşayan Türk toplumundaki değerler erozyonunu hızlı ve bilinçli şekilde kavrayan bir “auteur”ün gözünden, söz konusu yozlaşmayı Şener Şen ve Uğur Yücel gibi iki büyük oyuncunun katkısıyla yansıtan bir başyapıttır bu…

Turgul, 1978’de senaryo yazarlığıyla başladığı sinema yolculuğunda şimdi vizyondaki son filmi Yol Ayrımı dâhil olmak üzere sekiz film yönetti.

1996 yapımı Eşkiya, 90’larla birlikte büyük bir değişime sahne olan ve Yeşilçam sonrasında bağımsız bir sinema anlayışının başını çektiği yeni Türk sinemasına, “eski”nin temsilcisi bir yönetmenin, yeni bir başyapıtı olarak bomba gibi düşmüştü. 2.5 milyonu aşan seyirci sayısıyla, sinema yazarından herkese tüm kesimlerden övgü toplamış ve yüceltilmişti. Eşkiya’nın temel dinamosunu, güçlü bir aşk öyküsü ve ihanet oluşturuyordu. Şener Şen’le başlayan işbirliği bu filmle de devam ederken, gene Uğur Yücel de filmin kadrosuna güçlü bir katkı ve boyut katıyordu. Film arkadaşlık kavramını sorgularken, aynı zamanda “eşkıya” gibi yasadışılığı çağrıştıran bir imgenin, masumiyetini kaybetmiş bir toplumda taşıdığı anlam ve “dürüstlüğe” atıfta bulunuyor, eşkiyalık bağlamında toplumsal değişime, çarpık kentleşmeye ve mafya ilişkilerinin yükselişine de objektifini çeviriyordu.

Yavuz Turgul’un filmlerinde, kimi zaman ön tarafta güçlü bir aşk hikâyesi ya da yaşamın değişimini ideolojik bilinç eksikliğiyle kavrayamayan ana karakterler (Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni/1990) olsa da, filmlerinin her zaman arka planında yaşamı sorgulayan, eleştirel bakan bir yönetmenin bilinçaltı kendini hissettirir. Karakterler, filmlerinde Turgul’un dünyasının turnusol kâğıdıdır.

Gönül Yarası (2005), sevgi ve vicdanla karışan bir aşk öyküsü bağlamında, Turgul’un küçük insanın dünyasını yansıtma ustalığını dışa vururken, aynı zamanda feodal ilişkilerin kıskacındaki toplumun açmazlarını da sergilemektedir. 2010 yapımı Av Mevsimi’yle ise o, Türk sinemasının en başarılı polisiye öykülerinden birine imza atarken, kamerasını burjuvaziye çevirmesinin zamanı geldiğini ve sisteme dönük eleştirel bakışını bu bağlamda güçlü olarak yansıtmaya başladığını da hissettirmiştir.

Turgul sineması konvansiyoneldir ve klasik dramaturji sinemasının temelidir. Onun sineması, denemeci yaklaşımlara kapalı, “durumları yansıtan” yeni dönem sinema anlayışını benimsemeyen bir sinemadır; kendi içinde tutarlı bir sinemadır.

Yavuz Turgul’un son filmi, Yol Ayrımı, 2017 yazında çekimleri ve çekim sonrası işlemleri tamamlandıktan sonra vizyona girmiş durumda. Film, güçlü bir işadamı olan Mazhar Bey ve onun ailesiyle olan ilişkilerine odaklanıyor. Filmin, Orson Welles’in büyük filmi Yurttaş Kane’den esinlendiğini iddia etmek abartı olmayacaktır. Mahzuru da yoktur. Çünkü Godard’ın dediği gibi bir fikri nereden aldığınız önemli değil, o fikri nereye götürdüğünüz önemlidir.

Daha önce de vurguladığımız üzere Turgul, bu son filmiyle kamerasını artık iyiden iyiye burjuvaziye odaklıyor. Kozanoğlu Şirketinin başkan yardımcısı Besim’in ailesinin mallarını hile ve sahtekârlıkla ele geçiren Mazhar’ın babası Vakkas, bir tekstil imparatorluğu kurmuştur. Bu imparatorluğu, annesine rağmen yüzde altmış hisseye sahip olarak tek başına yöneten Mazhar’ın yaşamında duygulara, sevgiye yer yoktur. Sistemli, disiplinli, acımasız ve iş için yaşayan bir robottur adeta o…

Film, Mazhar’ın bir dergi tarafından yılın işadamı seçilmesi nedeniyle düzenlenen ödül töreniyle başlar ve “flashback” olarak devam eder. Filmin başında kendisindeki değişimi anlamadığımız Mazhar, film ilerledikçe duygusal, insani yanı öne çıkan, sevgi ve aşka açık bir karaktere dönüşür. Filmin bütün büyüsü ve iddiası da bu değişimin çözümlenme yöntemiyle çökerken Yol Ayrımı, Yavuz Turgul’un sinematografisindeki en zayıf halka olarak öne çıkar.

Mazhar bir kaza geçirir ve ölümle yüz yüze gelir. Sonrasında işine odaklanan biri olarak değil, yarattığı şiddeti, acımasızlığıyla kararttığı hayatları telafi etmeye çalışan birine dönüşür. Bu arada Turgul filmlerinin vazgeçilmez aktörü Şener Şen de yeni bir karakteri yansıtan bir oyuncudan, “Muhsin Bey”e veya Gönül Yarası’nın “Nazım öğretmen”ine dönüşür.

Dolayısıyla, Elia Kazan’ın deyimiyle, filmin başında gösterilen silah (bisikletli çocuk Mazhar’ın fotoğrafı), filmin finalinde sessiz ve etkisiz bir şekilde patlar. Mazhar’ın dönüşüm sürecinde filme bir dizi klişe egemen olmaya başlar. Bu durum ne yazık ki oyunculuğa da yansır.

Film karakterlerinden en gerçek olanları, Mazhar’ın kızını oynayan Defne Kayalar ve oğlunu oynayan Mert Fırat olarak öne çıkıyor. Tiyatromuzun büyük isimleri olan önemli oyuncular ise teatral oyun tuzağına düşüyorlar. Bu arada görüntü yönetmeni Uğur İçbak’ın filme katkısını da özellikle vurgulamak lazım.

Son tahlilde akla, filmin adı olan Yol Ayrımı acaba Yavuz Turgul için de bir yol ayrımını mı temsil ediyor sorusu takılıyor!..

Bülent Vardar

1961, Ankara doğumlu. 1983 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü, Sinema-TV-Fotoğrafçılık Ana sanat Dalı'ndan mezun oldu. Aynı üniversitede Yüksek Lisans, Marmara Üniversitesi'nde Sanatta Yeterlik yaptı. 1989 yılında yaptığı “Gemi Adamları”, 1991 yılında yaptığı “Geleneksele Dönüş” (TRT 2, İZ TV), 2002 yılında yaptığı “Zührap Usta” (CCN TÜRK) adlı belgesel filmleri yönetmiştir. 2000 yılında Beta Yayınevi tarafından basılan “Sinema ve Televizyon Görüntüsünün Temel Öğeleri”, “20.YY’ın Son Beş Yılında Türk Sineması” (2015), “Sinemada Ses ve Müzik”, “Yaşama Sarılmış Bir Serüven Tuncel Kurtiz (2010), “Ediz Hun” (2012) ve “Bir Sinema Arkeoloğu Burçak Evren” (2012) isimli kitapları bulunmaktadır. Sinema konusunda pek çok film eleştirisi ve makalesi bulunan Vardar, ayrıca film, reklam filmi, televizyon yapımı ve reklam/tanıtım fotografı alanında görüntü yönetmenliği ve aydınlatma tasarımı çalışmaları; Ferhan Şensoy'un "Varsayalım İsmail" dizisinin Işık yönetmenliğini de yapmıştır. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sinema-TV Bölüm Başkanlığı, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürlüğü ve Okan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı olarak görev yapmış ve halen Beykent Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema (TR) Bölüm Başkanı olarak çalışmaktadır. [ Bütün Yazılar ]

Yukarı SB
error: Content is protected !!