Kısafilm

Vicdan

Türk sinemasının 70’lerdeki farklı anlatım arayışlarının işaretlerini oluşturan Genç Türk Sineması kuşağının temsilcilerinden Erden Kıral, son filmi Vicdan ile yeniden gündeme geldi. Sinemamızda özellikle “Kanal” (1978), “Bereketli Topraklar Üstünde” (1979),  Hakkari’de Bir Mevsim” (1983), “Mavi Sürgün” (1993), “Avcı” (1997)  ve “Yolda” (2005) gibi filmleriyle anımsanan Erden Kıral, aynı zamanda entelektüel birikimiyle de sinemamızda öne çıkan bir yönetmen…

VİCDAN

 

Yönetmen : Erden Kıral

Oyuncular: Nurgül Yeşilçay, Murat Han, Tülin Özen, Nazan Kesal

Görüntü Yönetmeni: Zekeriya Kurtuluş

Öykü: Hasan Özkılıç

Senaryo: Raşit Çelikezer

Müzik: Zülfi Livaneli

Kurgu: Mustafa Preşeva

Yapım: Deniz Film-Fono Film/2008

 

Türk sinemasının 70’lerdeki farklı anlatım arayışlarının işaretlerini oluşturan Genç Türk Sineması kuşağının temsilcilerinden Erden Kıral, son filmi Vicdan ile yeniden gündeme geldi. Sinemamızda özellikle “Kanal” (1978), “Bereketli Topraklar Üstünde” (1979),  Hakkari’de Bir Mevsim” (1983), “Mavi Sürgün” (1993), “Avcı” (1997)  ve “Yolda” (2005) gibi filmleriyle anımsanan Erden Kıral, aynı zamanda entelektüel birikimiyle de sinemamızda öne çıkan bir yönetmen.

Vicdan, Ege yöresinde Alaçatı ve İzmir’de çekilen bir film. Erden Kıral, filminin öyküsünü bir kiremit fabrikasında çalışan işçilerden bir grubun üzerine odaklıyor.  Film Songül, Mahmut ve Aydanur’un üçlü aşk ilişkisi üzerine kuruluyor. Songül ve Aydanur çocukluk arkadaşıdırlar. Mahmut’un Songül’den önce Aydanur’la ilişkisi olmuştur. Mahmut, Aydanur’un tek aşkıdır. Buna karşın Mahmut, evlenmek için Songül’ü tercih etmiştir. Aydanur’u unutamayan Mahmut’un, Aydanur’la ilişkisi devam etmektedir. Durumdan şüphelenen Songül, aralarında ilişki olduğunu anlasa da, arkadaşı Aydanur’un yüzüne vurmaz. Diğer yandan birbirlerine daha yakınlaşmaya başlamışlardır. Songül, Aydanur’u evine davet eder. Markette kasiyer olarak çalışan ve rahat bir kadın olan Aydanur, kocasının kendisine karşı ilgisizliğine tepki duyan Songül’ü bilmediği bir dünyanın içine çekmeye başlamıştır. Fakat bu süreç hepsine pahalıya mal olacak bir trajedinin ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Vicdan’da, alt sınıftan insanların “tutkulu” sevgi üçgenine yoğunlaşan Erden Kıral, sinema yazarı Uğur Vardan’ın da belirttiği gibi günümüz Türk sinemasının önemli yönetmenlerinden Zeki Demirkubuz’dan aşina olduğumuz bir dünyanın ilişkilerini paylaşmaya davet ediyor bizi. Kahırın, sefadan daha ağır bastığı bir dünya bu. Yoksulluğun, eğitimsizliğin ve zor koşulların egemen olduğu bir dünya. Fakat diğer yandan bize sunulan bu sinematografik dünyadaki karakterlerin gerçeklikleri de tartışmalı. Aydanur’un, Mahmut’un tek aşkı olmasına karşın yırtık ve rahat kadın tavırları, Songül’ün taşrayla çelişkili masum kentli görüntüsü vb. Bu yapay gerçeklik dünyasındaki muhtemel en gerçek karakter ise Mahmut. Diğer yandan bu karakterlerden Aydanur’un pavyona düşmek ve Mahmut’un ise bodyguard olmak dışında bir seçeneği olamaz mı soruları filmi izlerken zihinleri meşgul etmeye aday.

Erden Kıral filmini lineer (doğrusal) olmayan bir anlatım üzerine kurmuş. Olay örgüsünün gelişimi ve sahneler arasındaki geçişlerde ardaşık olmayan bir anlatımı ve dolayısıyla kurguyu tercih eden Kıral, aynı zamanda metafor niteliği taşıyan biçimsel elemanları da bir leit motive gibi kullanıyor. Sahneler arasındaki geçişi sağlayan kremit fabrikası fırınının akkor görüntüsü gibi. Biçimsel unsurların tercih edilmesi aynı zamanda görüntü yönetimi açısından da tercihler içeriyor. Görüntü yönetmeni Zekeriya Kurtuluş’un, Erden Kıral’ın imgelemindeki dünyaya görsel karşılıklar oluşturabildiğini söyleyecek kişi yönetmen olsa da; filmi izlerken sunulan dünyayı algılamaya başladığınızda aydınlatma tasarımı açısından ve özellikle netlik düzenlemesi bağlamında zaman zaman tatmin edici olmayan bir sonucun oluştuğunu söylemek gerekir. Diğer yandan atmosfer oluşturma kaygısının ağır basması ve zaman zaman aydınlatma yoğunluğunu minimal düzeyde kullanma zorunluluğu netlik düzenlemesini zora sokuyor gibi görünüyor. Diğer yandan öykünün kaygan zeminini pekiştiren kamera hareketleri ise başarılı.

Vicdan’ın başarı veya başarısızlığında oyunculuk değerlendirmeye değer önemli bir unsur olmalı. Pek çok sanat yapıtı gibi bir sanat olarak sinema da, yönetmenin kendini ifade etme biçimidir. Bu ifadenin vücut bulmasında şüphesiz görüntü yönetmeni kadar oyuncuların da oldukça önemi olduğu söylenebilir. Özellikle konvansiyonel sinemada, yıldız sisteminde oyuncu neredeyse yönetmenin de önünde yer alır. Fakat Vicdan gibi filmler farklı kulvarlarda yollarını ararlar. Onlar hakkında değerlendirme yaparken daha sabırlı ve adil olmaya çalışmak gerekir. Diğer yandan Nurgül Yeşilçay, her ne kadar 45. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi kadın Oyuncu dalında Altın Portakal almış olsa da, Vicdan’da oyunculuk açısından en iyi performansın Murat Han’a ait olduğunu söylemenin abartılı olmadığını düşünüyorum. Tülin Özen evimizin kadınını simgeleştiren masumiyeti yansıtma açısından başarılı görünüyor. “Songül karakterinin neden neyi yaptığını bir türlü anlayamadığını ve bunun kendisine ilginç geldiğini” vurgulayan Özen, Erden Kıral’ın ona kendini ifade etme açısından tanıdığı olanakları yorumlamada tutuk kalmış gibi görünüyor. Diğer yandan Semih Kaplanoğlu’nun “Meleğin Düşüşü” isimli filmindeki performansından geriye düşmüş izlenimi veriyor. Özellikle Nurgül Yeşilçay’la birlikte tren köprüsü üzerindeki saldırgan feminist tavırlar, abartılı ve dozu kaçmış küfürler, yansıttığı karakterle örtüşmüyor. Şüphesiz öncelikle eleştirmenin kafasında değil, yönetmenin kafasında örtüşmesi önemli. Ama eleştirmenin seyircinin de gözünü temsil edebileceğini düşünmek gerekirse örtüşmenin çok boyutlu olabileceği gerçeğini göz ardı etmemenin önemli olduğu düşünülebilir. Abartı dozu ise düğün sahnesinde iki genç kadının taşra ortamıyla uyuşmayan erotik göbek danslarıyla şahikasına yükseliyor ve tek gerçekliği ise Songül’ün ölümünü hazırlaması oluyor.

Vicdan’ın anlattığı dünyayı yansıtmasına önemli katkıyı yapan öğelerden birisi ise film müziği. Zülfü Livaneli’nin müzikleri filmin bütünlüğünü oluşturmak açısından önem taşıyor. Bazı bölümlerdeki müzik temaları kimi Amerikalı yönetmenlerin (Robert Rodriguez, Quentin Tarantino gibi) müzik temalarını anımsatsa da, filmin ses tasarımında önemli bir eksen oluşturuyor.

Erden Kıral sineması içinde farklı bir pusulayı temsil eden Vicdan, günümüzün temel referansını temsil eden alt sınıfların öykülerinden örülüyor ve bu oluşum Türk sinemasının asal temalarından biri olarak devam etmeye aday görünüyor.

Bülent VARDAR

1961, Ankara doğumlu. 1983 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü, Sinema-TV-Fotoğrafçılık Ana sanat Dalı'ndan mezun oldu. Aynı üniversitede Yüksek Lisans, Marmara Üniversitesi'nde Sanatta Yeterlik yaptı. 1989 yılında yaptığı “Gemi Adamları”, 1991 yılında yaptığı “Geleneksele Dönüş” (TRT 2, İZ TV), 2002 yılında yaptığı “Zührap Usta” (CCN TÜRK) adlı belgesel filmleri yönetmiştir. 2000 yılında Beta Yayınevi tarafından basılan “Sinema ve Televizyon Görüntüsünün Temel Öğeleri”, “20.YY’ın Son Beş Yılında Türk Sineması” (2015), “Sinemada Ses ve Müzik”, “Yaşama Sarılmış Bir Serüven Tuncel Kurtiz (2010), “Ediz Hun” (2012) ve “Bir Sinema Arkeoloğu Burçak Evren” (2012) isimli kitapları bulunmaktadır. Sinema konusunda pek çok film eleştirisi ve makalesi bulunan Vardar, ayrıca film, reklam filmi, televizyon yapımı ve reklam/tanıtım fotografı alanında görüntü yönetmenliği ve aydınlatma tasarımı çalışmaları; Ferhan Şensoy'un "Varsayalım İsmail" dizisinin Işık yönetmenliğini de yapmıştır. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sinema-TV Bölüm Başkanlığı, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürlüğü ve Okan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı olarak görev yapmış ve halen Beykent Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema (TR) Bölüm Başkanı olarak çalışmaktadır. [ Bütün Yazılar ]

Yukarı SB
error: Content is protected !!