Taksi Kabininde Hayat Okulu: New York’da Bir Gece !
“New York’da Bir Gece”, ana akım sinemanın bilim kurgu zırvalarından bunalan ve uygarlık hakkında kafası karışmış olan seyirci için biçilmiş bir kaftan. Tek mekana, bir taksinin içine sıkışan, yoğun ama içerikli diyaloglarıyla orta yaşın sonlarında görmüş geçirmiş, entelektüel taksi şöförü Clark ile, yirmili yaşlarında sarışın, güzel bilgisayar programcısı Girlie’nin, JFK’den Manhattan 42. Caddeye kadar süren yolculuklarındaki sohbete ortak olmaya seyircisini davet ediyor yönetmen Christy Hall…
Yakın zamanda sosyal yaşamına vakıf olacak kadar bir süre geçirdim New York’da… Bu çok canlı ve dünyanın başkenti izlenimi veren şehirde, “New York’da Bir Gece” filminin taksi şöförü Clark/Viny (Sean Penn) gibi birini büyüteçle arasanız bulmanız zor. Genel olarak Latin kökenlilerin ve siyahilerin egemen olduğu bu işkolunda, İngilizcesi yeterli olan şöför bile zor bulunabiliyor.
TEZATLAR ŞEHRİ NEW YORK
New York’da geçirdiğim süre boyunca sokakları ot kokan, evsizlerden geçilmeyen, yoksulluk ve hiçlik sarmalına kapılmış pek çok çaresiz insana da ev sahipliği yapan ve pek çok tezatı barındıran bu şehir aracılığıyla; insanlığın gidişatı hakkında kara kara düşündüm; öte yandan yaşadığım özgürlük hissiyatına da gıpta ettim. Ayrıca Connecticut eyaletinin küçük bir şehrinde yaşayan bir akrabamı ziyaret ettiğimde, Amerika’ya ilişkin kafam karıştı. Hangisi gerçek Amerika’ydı? WASP’ların kalesi olan müreffeh Connecticut mı, yoksa her türlü çelişki ve hiçliği de barındıran New York mu?
BİLİM KURGU ZEHİRİNİN PAN ZEHİRİ
“New York’da Bir Gece”, ana akım sinemanın bilim kurgu zırvalarından bunalan ve uygarlık hakkında kafası karışmış olan seyirci için biçilmiş bir kaftan. Tek mekana, bir taksinin içine sıkışan, yoğun ama içerikli diyaloglarıyla orta yaşlarında görmüş geçirmiş, entelektüel taksi şöförü Clark ile, yirmili yaşlarında sarışın, güzel bilgisayar programcısı Girlie’nin (Dakota Johnson), JFK’den Manhattan 42. Caddeye kadar süren yolculuk sırasındaki yaşamı içeren sohbetlerine ortak olmaya seyircisini davet ediyor yönetmen Christy Hall…
DÜŞÜNÜR SANATÇI
Dünya sanayi devrimi sonrasında gelişen teknolojik devrimle daha iyi bir yaşama doğru mu ya da her geçen gün medeni coğrafyalarda bile uç vermeye başlayan ırkçılık ve otoriter liderlerle ve onların peşinden sürüklenen yığınlarla bir hiçliğe doğru mu gidiyor?
Salt bir sanatçı olmanın ötesinde bir düşünür olduğuna inandığım George Orwell, henüz çok erken bir dönemde ve kapitalizmin büyük bunalımı 1929 yılından yirmi sene sonra kült romanı 1984 ile, insanlığı yeniden köleliğe sürükleyecek olgular hakkında önemli tespitler yapmıştı.
Yönetmen Christy Hall, uygar olma takıntısıyla yalnızlaşmış, robotlaşmış ve neredeyse makinaya dönüşmüş insanoğlunun gidişatına olan tepkisini, New York’da bir taksi kabinine sığdırıp; görmüş geçirmiş derinlikli Clark ile, genç ve zeki ama çocukluğunda terk edilmiş ve sevgisiz büyüyen Girlie’nin, bugünün metropol dünyasıyla uyumlu olmayan ilişkileri üzerinden anlatıyor.
JFK’den Manhattan 42. Caddeye ilerleyen yolculuk sırasında Clark, genç ve çekici yolcusu Girlie ile önce sıradan bir sohbet başlatır. Giderek özel ilişkilere girilen sohbet sırasında Clark, deneyimlerini seksi Girlie ile olası bir macera için paylaşırken; genç kadın ise orta yaşlarının sonlarında ve daha çok baba figürünü çağrıştıran Clark’a karşı bir çekim hissederken; diğer yandan ellilerinde evli, çocuklu ve paralı sevgilisiyle erotik içerikli mesaj ve fotoğraflar paylaşır.
YAŞAMI TAKSİ KABİNİNE SIKIŞTIRAN YÖNETMEN
Christy Hall’ın yaşamı taksi kabinine sıkıştırdığı minimal filmi “New York’da Bir Gece”, sınırlı mekanına ve yoğun diyaloglarına karşın öyküsünü başarıyla anlatıyor, insanlığın varoluşundan bugüne en travmatik iletişim olan kadın erkek ilişkileri üzerinden… Şüphesiz bu başarıda farklı kuşaktan iki oyuncunun düetinin büyük payı var. Sinema tarihine adını kazıyan oyunculardan Sean Penn, geçmişindeki başarılı oyunculuk performanslarından da beslenerek döktürüyor.
ÜNLÜLERİN KIZI
İki ünlü oyuncu Don Johnson ve Melanie Griffith’in kızı ve Antonio Banderas’ın üvey kızı olan Dakota Johnson ise, modellikten ünlülerin çocuğu kontenjanını bir tramplen olarak kullanarak sinema dünyasına atlamış olsa da; dünya çapında bir star olma fırsatını ise erotik fantazya “Grinin Elli Tonu” (Fifty Shades of Grey-2015) ile yakaladı ve 2016 yılında BAFTA Yükselen Yıldız Ödülü’ne de aday gösterildi.
Diğer yandan önemli yönetmen David Fincher’ın 2010 yapımı “Sosyal Ağ” (Social Network) filminde, Justin Timberlake ile sahne aldı ve bu film sekiz dalda Oscar adayı oldu. Ayrıca 2021 yapımı “Karanlık Kız” (The Lost Daughter) filminde Olivia Colman ile başrolde oynayarak, kızı kaybolan bir anne rolünde oldukça göz doldurdu. Bu film de pek çok dalda Oscar adayı oldu. Genç yaşına karşın arkasına aldığı rüzgarın da etkisiyle Dakota Johnson’un, bir New York gecesinin melankolisinde göz dolduran bir oyunculuk performansı sergilediğine vurgu yapalım.