Recep İvedik 5
Mahallesindeki otobüs şoförünün ani vefatıyla yardıma koşan Recep İvedik, bu defa yarım kalan bir işi tamamlamak üzere yollara düşüyor. Uluslararası Eurasia Oyunlarına katılan genç sporcuları müsabakalara taşımayı üstlenen Recep, toplumumuza mal olmuş her işi yaparım anlayışının bir yansıması olarak spor’a da el atıyor ve Türkiye’yi atletizm, boks, güreş vb., spor dallarında temsil etmek üzere dostlarıyla birlikte işe koyuluyor…
RECEP İVEDİK 5
Yönetmen: Togan Gökbakar
Senaryo: Şahan Gökbakar, Togan Gökbakar
Oyuncular: Şahan Gökbakar, Orkan Varan, Deniz Ceylan
Görüntü Yönetmeni: Gérard Simon
Yapımcı: Çamaşırhane
Yapım Yılı ve Süre: 2016/113 dk.
Mahallesindeki otobüs şoförünün ani vefatıyla yardıma koşan Recep İvedik, bu defa yarım kalan bir işi tamamlamak üzere yollara düşüyor. Uluslararası Eurasia Oyunlarına katılan genç sporcuları müsabakalara taşımayı üstlenen Recep, toplumumuza mal olmuş her işi yaparım anlayışının bir yansıması olarak spor’a da el atıyor ve Türkiye’yi atletizm, boks, güreş vb., spor dallarında temsil etmek üzere dostlarıyla birlikte işe koyuluyor.
Filmin yönetmenliğini Togan Gökbakar üstlenirken, diğer rollerde Şahan Gökbakar’a Orkan Varan ve Deniz Ceylan gibi isimler eşlik ediyor. Görüntü Yönetiminin Gérard Simon’a emanet edilmesi, gerektiğince sinematografi dışında fazla bir farklılık yaratmazken, Togan Gökbakar’ın kurucusu olduğu Çamaşırhane firmasının yapımcılığını üstlendiği filmde müzikler Ömer Özgür’e ait.
Şahan Gökbakar televizyon skeçlerinden başlayıp beyazperdeye uzanan yolculuğunda, gişede yeni bir rekor kırmayı hedeflemiş gözüküyor. Fragmanı YouTube’da milyonlarca defa izlenen serinin beşinci filminde, karakterimiz, iyi bildiği yolda yürümeye devam ederken, kendince çözümleri ve yine bilinen üslubuyla kırıp geçiriyor.
Sinema sanatının başarısını ödüller ya da gişe rakamlarına endeksleyen farklı görüşler, sektörde ‘iş filmleri (gişe filmleri)’ olarak da adlandırılan bu türün eriştiği kayda değer gişe başarısını, incelenmesi gerekli bir paradoks olarak karşımıza çıkarıyor.
İki yıl önce çekimleri esnasında set ziyareti yaptığımız, Yönetmen Mahur Özmen’in ‘Beni Sen Anlat’ filminde rol alan, duayen sinema oyuncusu Aytaç Arman, yeni nesil yerli komedi filmleriyle ilgili sorumuza, eskidende bu tarzdaki filmlerin fazla sayıda yapıldığını, insanların günlük yaşamın yükünü azaltacak, zihinleri boşaltan, her şekilde güldürmeye odaklanmış bu tarzdaki yapımlara ihtiyaç duyduklarının altını çizerek cevap vermiş, ‘kaygısı olan filmler ve olmayanlar’ biçiminde bir tanımlama yapmıştı. Bu sözleri referans kabul edersek, Recep İvedik 5 filmi’nin en önemli kaygısının gişe başarısı olduğunu belirtmek abartılı bir tanımlama olmayacaktır. Ancak büyük emek ve fedakarlıklarla çekilmiş, örnek olarak belirttiğimiz film ve benzerleri yeterince gösterim şansı bulamazken, eğer iddialar doğru ise, bazı önemli filmlerin yollarını kesmek pahasına onlarca sinemada gösterime giren Recep İvedik 5, başka tartışmalarıda beraberinde getirmekte, sinema seyircisine bir tür dayatma olup olmadığını düşündürmektedir.
Sinema ve televizyon dünyasıyla dijital medyalarda son 40 yıllık süre gözönüne alınarak meydana gelen gelişmeler değerlendirildiğinde, yakın geçmişimizdeki 10 yıllık dönemin kıyaslanamayacak boyutta dev gelişmelere sahne olduğu, globalleşen ve tek taraflı hale gelen medya üstünlüğünün, popüler kültüre de hakim olduğu, dijital teknolojinin katkısıyla ve maliyetleri karşılanmak kaydıyla uzun metraj film çekmenin geçmişe göre daha kolay hale gelmesiyle, doğal olarak çok izlenen bazı televizyon programları ve kitlelere mal olmuş spor aktivitelerinin de bu tarzda filmlere ilham kaynağı olduğu kolaylıkla anlaşılıyor. Şahan Gökbakar’ın televizyon ekranlarındaki yolculuğu incelenecek olursa, aslında tiplemelerinde ağırlıklı olarak ‘Recep İvedik’ karakterinden izler rahatlıkla bulunacaktır. Dolayısıyla bu karakterin zaman içerisinde olgunlaştığı ve gelinen son noktanın Recep İvedik filmleri olduğu görülmektedir.
Komedyen ve oyuncu Cem Yılmaz’ın özellikle ödül törenleri ve kendi filmlerinin basın gösterimlerinde özenle altını çizdiği, sinemanın ‘kollektif bir sanat’ olduğu yönündeki haklı değinme bağlamında, tümüyle gişeye odaklanmış absürt komedilerin, ülkemiz sinemasına ne türlü bir katkıda bulunduğu ve her basın toplantısında ‘küfürsüz komedi olmuyor mu’ diye tuzak soru hazırlayanların, Recep İvedik filmlerindeki argo ve sığ mizah kolajına kahkaha atan her toplum kesiminden seyirciyi, nasıl bir yaklaşım içerisinde değerlendirdikleri hep merak ettiğim detaylar olmuştur. Kuşkusuz ülkemiz sinema tarihine bakılacak olursa, her dönemin özellikle komedi filmleri bakımından bir yansıması olduğu ve o günkü toplumsal ve sosyolojik yapıya uygun olarak çekilen komedi filmlerindede, dönemsel farklılıklar olduğunu izlemek mümkündür.
Bugüne kadar çekilen Recep İvedik filmleri arasında görece komedi filmi formatına en uygun versiyonun ilk çekilen film olduğunu söylemek abartılı bir yaklaşım olmayacaktır. Tuluğ Çizgen, Fatma Toptaş, İsmail Hakkı, Lemi Filozof gibi oyuncuların başarılı performansları ve hikayesi, ilk filmi görece farklı bir noktaya taşırken, serinin devam filmlerinde aynı özeni ve oyunculuğu göremediğimizi hatırlatmak gerekiyor. Temelde bir karakter komedisi olan Recep İvedik filmleri, bu türün en bilinen ve başarılı oyuncularından Kemal Sunal’ın çektiği filmlerle kıyaslandığında, daha çok absürt komedi tarzına uygun örnekler haline geliyor. Bu durumun sosyal yapımızda meydana gelen değişikliklerinde bir yansıması olup olmadığı ise ayrı bir sosyolojik değerlendirmeyi gerektiriyor. Özellikle Arzu Film ekolü olarak tanımlanan, Yönetmen/Yapımcı Ertem Eğilmez tarafından çekilmiş ‘Hababam Sınıfı’ gibi her dönem zevkle izlenen gişe rekortmeni filmlerin açmış olduğu bu yolda ve komedinin ülkelere ve toplumlara özgü bir yanının olduğunu bilerek, gelinen noktanın absürt komediler olmasıda ayrı bir değerlendirme konusu olarak karşımıza çıkıyor.
Sinemada normal seansta izlediğimiz film, patlamış mısır, meşrubat ve gece konserlerini hatırlatan cep telefonu ışıkları eşliğinde, zaman zaman seyircinin de katılmasıyla adeta bir tür grup terapisine dönüşüyor ve gişe fenomeni sinema formatlı bir GAG gösterisini andırarak bilineni tekrarlıyor.
Bu ilgi devam ettiği sürece kahramanımızın, değişik toplum kesimleri ve meslek gruplarını konu alan yeni maceralarla, başarı kazanmış bu formülü tekrarlayacağı anlaşılıyor. Artık müzelik bir yakıştırma haline getirilen ve incitici bir ayrım olarak gördüğümüz ‘Yeşilçam Filmleri’ tanımlamasıyla anılan birçok komedi filmi, tüm teknik olanaksızlıklara ve her metre’nin hesabı yapılarak gerçekleştirilen çekimlere rağmen, doğru senaryo, iyi oyunculuk ve yapım ciddiyetiyle, kıyaslandığında, günümüz komedilerinin önüne geçiyor. Komedi filmlerinin sinemamız için her dönem sağlam bir destek olduğunu varsayarak ve önemli gişe başarısı sağlamanın, bir sorumluluğu olması gerektiği düşüncesiyle, doğru sinema kaygısı olan filmler çekilmesinin ya da maddi nedenlerle fırsat bulamayan önemli yönetmenlerin yapımcı olarak desteklenmesinin, sinemamız için bir gereklilik olduğunun altını dikkatle çiziyoruz.
Hikmet Vardar