Okan Üniversitesi Kısa Film Yarışması
Okan Üniversitesi / GSF Sinema-TV Bölümü 6. Öğrenci Filmleri Kısa Film Yarışması Sonuçları Açıklandı…
Okan Üniversitesi GSF Sinema-TV Bölümü tarafından düzenlenen 6. Öğrenci Kısa Film Yarışması’nda ödüller, Pera Müzesi’nde düzenlenen panel ve ödül töreniyle sahiplerini buldu.
Kurmaca Dalı Jürisi
Ahu Türkpençe, Yrd Doç Dr. Murat Tırpan, Natali Yeres, Cüneyt Cebenoyan, Tolga Karaçelik.
Belgesel Dalı Jürisi
Handan Öztürk, Prof. Dr. Bülent Vardar, Müjgan Taner, Turhan Yavuz, Gürcan Keltek.
Okan Üniversitesi 6. Kısa Film Yarışması etkinliklerinde, Görüntü Yönetmeni Meryem Yavuz Workshop’u ve Yapımcı Yamaç Okur moderatörlüğünde, Yönetmen Selim Evci, Yönetmen Gökçe Pehlivanoğlu ve Yönetmen Orhan İnce’nin katıldığı Kısa Filmin Üretim Sorunları paneli gerçekleştirildi. Yoğun katılımın olduğu workshop ve panel ilgiyle izlenirken, panele katılan yönetmenler Yamaç Okur’un başarılı moderatörlüğünde, deneyimlerini izleyicilere detaylı bir biçimde aktardılar.
Panel açılışında yaptığı kısa konuşmada moderatör Yamaç Okur, panele katılan yönetmenleri konuklara tanıtırken, özellikle kısa film geçmişlerine vurgu yaptı. Aynı zamanda Akbank Kısa Film Festivali kurucusu ve yönetmeni Selim Evci’nin Sinema Sanatına olan katkılarınada değinen Okur, Yönetmenin son uzun metraj filmi Saklı’nın halen gösterimde olduğunu izleyicilere hatırlattı.
İlk kısa filmini 2004 yılında çektiğini anlatan Gökçe Pehlivanoğlu, daha çok festivallere yönelik üretim anlayışıyla kısa film çekmeye başladığını ve görüntüyle başlayarak aşamalar halinde çekimler yapmaya devam ettiğini anlattı. İlk kısa filminde diyaloglara yer vermediğini ve bu filmin Haydarpaşa’daki ‘çımacıları’ konu aldığını söyleyen yönetmen, bu esnadaki en büyük avantajının kısıtlı bir ekiple çalışması olduğunu hatırlattı. Hiç beklemediği biçimde festivallerden güzel tepkiler aldığını ve böylelikle yoluna devam ettiğini aktaran Pehlivanoğlu, Marmara Üniversitesi STV bölümünde okuduğu sürede kısa film yaptığını anlattı. İlk film ekiplerinin genelde arkadaşlarından oluştuğunu, ancak kendisinin bu çıtayı yükseltmeye çalıştığını ve o yıllarda profesyonel ekiplerle çalışmanın bugüne göre daha kolay olduğunu anlatan yönetmen, belki daha az kısa film olduğu için o yıllarda profesyonel ekiplerden ve oyunculardan daha çok ilgi gördüklerini ifade etti. İlk projelerini mini DV formatında çektiğini, günümüzde artık bu teknolojinin çok eskide kaldığını esprili bir biçimde aktardı.
Yönetmen Selim Evci, ilk filminin belgesel olduğunu hatırlatan ve bu konuda bilgi isteyen Yamaç Okur’un sorusunu cevaplarken, ilk filminin belgesel olduğunu ve bunu ikinci sınıfta çektiğini, film yapmayı ancak yaparak öğrenebileceğini hissettiğini ve bu süreçte üç tane film yaptığını, rahmetli belgesel yönetmeni Süha Arın’ın hocası olduğunu ve kendisinden etkilendiğini anlattı. İlk çalışmaların belgesel olmasını tavsiye eden Evci, beş altı kişilik bir ekip oluşturduklarını ve içlerinden birisinin ödül alması halinde buradan elde edilen gelirle başka projeleri finanse etmeyi kararlaştırdıklarını, bu ekiple çok sayıda kısa film ürettiklerini ancak yalnızca kendisinin uzun metraj çalışması yaptığını belirtti. Belgesel olarak kardeşinin ÖSS sınavlarına hazırlanma sürecini çektiğini anlatan yönetmen, bu filmin İFSAK’da en iyi belgesel ödülü alırken, başka festivallerden de ödüller aldığını söyledi.
Daha sonra söz alan Orhan İnce, ilk filminin 2009’da öğrenciyken çektiği ‘Buğdaylar Dökülürken’ olduğunu, bu sürecin kendisi için ayrı bir okul teşkil ettiğini, filmi Diyarbakır’da çektiğini ancak teknik ekipman ve ekiple ilgili birçok sıkıntı yaşadığını anlattı. Diyarbakır belediyesinden bulduğu ekipmanı kullanarak ve aile fertlerinden oluşturduğu ekiple bu filmi kotardığını, zor ancak eğitici ve eğlendirici bir süreç yaşadığını, ilk aldığı ödülün Okan Üniversitesi’nden aldığı ödül olduğunu söyledi.
Üç yönetmenin de okul yıllarında film çekmeye başladığına değinen Yamaç Okur, izleyicilerin ağırlıklı olarak STV öğrencileri olduğunu ve kendilerinin kısa film üzerinden ne tür tavsiyelerde bulunabileceklerini sordu.
Gökçe Pehlivanoğlu, okul bazında düşünülmemesini, birçok festivalin olduğunu, kısa film odaklı festivallerin azalmasına karşın, festivallerin kısa film için bölüm açtığını, örneğin İstanbul Film Festivalinin de ilk defa bu yıl ödül vermeye başladığına değindi. Oyuncular konusunda da özellikle öğrenciyken yanıldıklarını, oyuncuların ciddi gördükleri projelerde yer almayı istediklerini anlattı. Kendisinin senaryo yazarken aklında olan oyuncular olduğunu ve bu oyuncuların senaryoyu beğenerek filmlerinde oynadıklarını anlatan Pehlivanoğlu, bu konuda en ciddi kısıtlamanın dizilerde rol alan oyuncular konusunda yaşandığını belirtti. Günümüzde ekipmanlara daha rahat ulaşıldığını ancak prodüksiyonun pahalı olduğunu belirten yönetmen, filmin konusuyla teknik kalitenin dengeli olması gerektiğini, filmi çektikten sonra her festivalin denenmesini önerdi.
Yönetmen Selim Evci kısa film çekmek isteyenlerin önünde fazla bir engel bulunmadığını ve zaten fazla sayıda film çekildiğine işaret ederek, bazı sorunlar olabileceğini ancak bunları çözmenin formülleri olduğunu belirtti. İyi film yapmak için hayatı iyi çözümlemek gerektiğine inandığını söyleyen Evci, ne anlatacağını bilmenin önemli olduğunu ve bunun zamanla kazanıldığını belirtti. Bunu öğrencilik yıllarında kendisinde gözlemlediğini ve birçok projenin o dönemde kendisine ağır geldiğini söyleyen yönetmen, bunları ertelemeyi tercih ettiğini anlattı.
Yönetmen Orhan İnce, Sinema-Televizyon bölümünü bilinçli olarak seçtiğini ve bu konuda yeteneğine güvendiğini, her türlü etkinliği takip ederek kendisini yetiştirmeye çalıştığını ve inandığını yapmanın önemine işaret etti. İyi bir kısa film yapmanın ancak kameranın başına geçerek çalışmakla olacağını özellikle hatırlattı.
Proje geliştirme aşaması ve kısa filme hazırlık hakkında, masa başı çalışması olmadan çekilen filmlerin öğrenci filmi seviyesini geçemediğini hatırlatan Yamaç Okur’a karşılık olarak, öğrencilik dönemimde bu konuda eksiklikler olduğunu kabul eden Gökçe Pehlivanoğlu, en büyük zorluk olarak senaryoyu gördüğünü, en son çektiği film olan ‘İpler’in senaryosunu 5 yıl önce yazmasına karşın çekim dönemine kadar sürekli değişiklikler yaptığını, ancak süreci fazla uzatmamanın ve öykünün aceleye getirilmemesi gerektiğini, güvenilen kişilere danışılmasının avantajı olduğunu düşündüğünü, kısa film dahi olsa öykü aşamasında dış göze çok ihtiyaç bulunduğunu anlattı. Mekan konusunda özellikle evinizde çekmemeye çalışın diye uyarıda bulunan Pehlivanoğlu, jüri olarak çok sayıda festivalde görev yaptıklarını, izledikleri filmlerde kendi evinde uyanan gençleri görmekten sıkıldıklarını, istanbul’da her yer kullanılmış olsa dahi bu konuya daha geniş bir açıyla bakabilmek gerektiğine işaret etti.
Bu aşamada yarı profesyonel dahi olsa bu işten anlayanlarla çalışmanın önemine işaret eden yönetmen, yönetmenlik ve görüntü yönetmenliğini aynı anda yapmanın getirdiği zorluklara değinerek ve mutlaka görüntü yönetmeni ve kameraman kullanılmasına işaret ederek, bu durumun çekim esnasında yönetmenin oyuncuyla olan ilişkisini zedelediğini ve ekstra iş yükü gerektirmesi nedeniyle yönetmeni hikayeden kopardığını belirtti. En azından bir kamera operatörü olması gerektiğinin altını çizdi.
Orhan İnce bazı şeylerin zamana yayılmasının önemine işaret ederek kendisinden örnekler verdi. İlk kısa filmini çekerken kalın bir defter kullandığını ve bütün sahneleri tek tek yazdığını, ayrıca bunlara unutmaması gerekenleri de eklediğini, bir ekiple çalışmanın getirdiği aksaklıkları gidermenin yöntemi olarak bu şekilde not almayı faydalı bulduğunu, atlanabilecek küçük bir detayın dahi bazen film için çok önemli olduğunu anlattı. Sahneleri ‘storyboard’ yapmaya çalışır gibi basit şekilde çizmeye gayret ettiğini, ilk kısa filmde her şeyi kendisinin yaptığını ancak takip eden projelerinde daha donanımlı bir kadro ve görüntü yönetmeniyle birlikte filme uygun mekan araştırması ve ön hazırlık yapmayı tercih ettiklerini söyledi.
Bir festival direktörü olarak görüşü sorulan Selim Evci, önceleri yılda ortalama 80-90 dolayında kısa film izlediklerini, şimdi bu sayının 1000’i geçtiğini, yurt dışında da festival için keşfetmek amacıyla film izlediğini, bu işi çok sevdiğini, çok besleyici bir yön gördüğünü, bambaşka ülkelerde, farklı kültür ve yeni biçimlerle, farklı anlatımlarla yapılmış filmleri izleyerek gözlem yaptığını, kısa film izlemenin kendisinde bir tür bağımlılık yarattığını anlatırken, günde 30 kadar film izlediğini, Eylül, Ekim ve Kasım aylarının tamamen film izlemekle geçtiğini söyledi. Evci, çok sayıda film izlemenin bir tür karışıklık da yaratabildiğini, ancak artık bir filmi görünce çok iyi bir film olmasa dahi o yönetmenin çok iyi bir film çekebileceğini hissettiğini anlattı.
Önemli olanın tekniğin ötesinde yönetmenin bakışı, bir konuyu ele alış biçimi olduğunu anlatan Evci, teknik olarak çok zayıf olsa dahi bazı filmleri festivale aldıklarını da hatırlattı. Görüntü yönetmeni sorununun çözüldüğünü, bu konuda çok iyi filmler geldiğini, eksik kalan halkanın çok önemli bulduğu ses olduğunun özellikle altını çizdi. Sesin bir anlatım aracı gibi kullanılmasının da önemine işaret eden yönetmen, ses tasarımını çok önemli bulduğunu anlattı. Bir yükseliş olduğunu ancak bunun dönem dönem farklılık gösterdiğini belirten Selim Evci, bunun nedenlerinden birisi olarak üreten kitlenin üretmemesi olduğunu söyledi. Çok kötü filmlerde olduğunu hatırlatan Evci, kendisinin daha çok iyilerle ilgilendiğini belirtti.
Yamaç Okur’un post prodüksiyon hakkındaki sorularını yanıtlayan Gökçe Pehlivanoğlu ilk dönemlerde yaptığı filmleri kendisinin kurguladığını, DVD’ye basarak festivallere gönderdiğini anlattı. Günümüzde bu yöntemin geçerliliğini yitirdiğini ve ortaya ciddi oranda kalite farkı çıktığını anlatan Pehlivanoğlu, çekim formatlarının da değiştiğini ve kişisel bilgisayarların kaldıramayacağı büyüklükte dosyalarla ve formatlarla çalışıldığını, bu nedenle post prodüksiyonun her aşamasında profesyonellerle iş birliği yapılmasının önemini anlattı.
Kısıtlı bütçeler nedeniyle bu işi yapanlara bağımlı kaldıklarını ve ancak onların programına uygun olarak çalışılabildiğini, ses konusunda yaşadığı problemleri anlatarak, gerek ses tasarımı gerekse foley konusundaki detayların önemine işaret etti. Kısa film yapmanın zorluklarından birisinin de bu konuda ortaya çıktığını anlatan Pehlivanoğlu, ilk düşünülenin, görüntü, kamera, oyunculuk gibi detaylar olduğunu, ses konusunun ihmal edilebildiğini örneklerle anlattı. Her çekim günü sonunda seslerin de denetlenmesinin bir zorunluluk olduğunun altını çizdi. Uzun metrajdan farklı olarak, kısa filmde teknik ekipte çalışanların fazladan kontrolunun gerektiğini, bazı detaylara önem verilmediğini anlattı. Bu konudaki eksiklikler nedeniyle sesi post prodüksiyon aşamasında yapmak zorunda kaldıklarını, renk konusunun da ayrı bir önemi olduğunu söyleyen pehlivanoğlu, kendi imkanlarıyla yapılan renk düzeltmesinin profesyonel işlemlere göre yetersiz kaldığını, daha özel monitör ve diğer teknik ekipman kullanılmasının önemli bir farklılık getirdiğini anlattı. Kurgu, renk ve ses konusunda kendisini anlayabilecek insanlarla çalışmanın önemine işaret etti. Kısa filmde yapılan işlemlerin genellikle ricayla yapılmasının eksikliklere neden olduğunu, kurgu yapanların genellikle çalıştıkları işlere göre farklı alışkanlıklara sahip olduklarını, film kurgusu yapanlarla çalışmanın önemini açıklarken, kurguyu kendisinin yapmaktan kaçındığını örneklerle anlattı. Kurgu algısının farklı bir durum olduğunu ve kurgucunun katkısının önemli olduğunuda sözlerine ekledi.
Orhan İnce, ilk filmlerinde kurguyu okuldan arkadaşlarının yaptığını, ancak sonraki filmlerinde profesyonel destek aldığını belirtti. Post prodüksiyon işlemlerinin uzun sürdüğünü ve zorluklar yaşadığını belirten İnce, Avid kullanılarak yapılan kurgu esnasında programı bilmediği için müdahale de bulunamadığını, daha sonra çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle bir çok şeyi yeniden yapmak zorunda kaldığını anlattı. Özellikle kurgu hakkında bilgi sahibi olmanın önemine işaret eden İnce, kurgucunun olmaz dediği bazi işleri daha sonra kendisinin yapabildiğini anlattı. Renk düzeltme ve ses için profesyonel destek aldığını belirten İnce bu durumun uzun metraj öncesi kendisi için önemli bir deneyim olduğunu söyledi.
Yönetmen Selim Evci film yapmanın zor aşamaları olduğunu ancak abartmamak gerektiğini ancak Orhan İnce’nin altını çizdiği ‘mahkum olmamak meselesinin’ önemli olduğunu söyledi. Kendisinin öğrencilik döneminden başlayarak tekniği sevdiğini, filmlerinde kurgu ve ses tasarımını kendisinin de yaptığını, bunun başkasına yaptırmaktan çok daha kolay geldiğini söyledi. İlk filminde yaşadığı finans sorunu nedeniyle kendisinin renk yapmaya başladığını, bu işin çok da korkulması gereken bir konu olmadığını anlattı. Kendi yaptığı renk düzeltmesinin 35 mm filme basım sürecinde övgüyle karşılaştığını esprili bir dille anlatan Evci, günümüz teknolojisinde bu işlerden korkmamak gerektiğine işaret etti.
Kısa film yapmanın bu anlamda avantajları olduğuna işaret edilirken, kendine güvenmenin ve bu konuda doğru kararlar alabilmenin profesyonel ortamlarda çalışılırken dahi çok önemli olduğunun özellikle altı çizildi.
Kısa Film Yarışması birincileri Muhammet Beyazdağ ve Emre Kayış Çevirmen’e ödülleri Okan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şule Kut ve Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bülent Vardar’ın konuşmaları sonrasında sunuldu.
Açılış konuşmasını yapan Okan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bülent Vardar, tüm emeği geçenlere ve katılanlara teşekkür ederken, Rektör Prof Dr. Şule Kut konuşmasında, bu etkinliğe çok önem verdiklerinin altını çizdi. Yarışmanın kendisi ve Prof. Dr. Bülent Vardar’ın görev süresiyle yaşıt olduğunu ve kendileri tarafından başlatıldığını anlatan Rektör Şule Kut, kendi görev süreleri sona erse dahi bu etkinliğin her yıl daha fazla ilgiyle karşılandığını ve kurumsallaştığına değinerek, gelecek yıl için bu ödüllere uluslararası bir kimlik kazandırmayı da amaçladıklarını belirtti. Gelecek yıl Balkan sinemasını da kapsayacak şekilde düzenleme yapılmasını arzuladığını ve Güzel Sanatlar Fakültesi etkinliklerinin hem içerik hem de görsel olarak çok dolu olduğunu belirterek, emeği geçenlere ve özellikle jüri üyelerine teşekkür etti.