Kısafilm

Mustafa

 Belgesel filmler, genelde ülkemizde televizyonlarda ve film festivallerinde geniş kitlelerle buluşur. Belgesel filmlerin ülkemiz sinemalarında gösterilmiş örnekleri neredeyse bir elin parmaklarının sayısını geçmez. Bu aynı zamanda ülkemizde belgesel sinemanın gelişmesi açısından da bir dezavantajdır…

MUSTAFA

Yönetmen : Can Dündar
Senaryo : Can Dündar
Oyuncular: Gökhan Akyüz (Mustafa Kemal- Cumhuriyet Dönemi), Bahadır Yazıcı (Mustafa Kemal-Kurtuluş Savaşı dönemi), Burak Onaran (Mustafa Kemal-Harbiye dönemi), Ediz Mehmedali (Mustafa Kemal-Manastır dönemi), Aleksander Korlevski (Mustafa Kemal-Langaza dönemi), Georgios Chondrogiannis (Mustafa Kemal-Langaza dönemi), Onur Aymerger (Mustafa Kemal-Çocukluk dönemi)

Görüntü Yönetmeni : Candan Murat Özcan

Müzik : Goran Bregovic

Kurgu: Andreas Treske

Görsel Efekt- Animasyon: Uğur Erbaş

Sanat Yönetmeni: Yusuf Akçura

Yapımcı: Dilek Dündar

Yapım: NTV-Ko’Medya, 2008, 115 dk.

Mustafa Kemal Atatürk; Cumhuriyetimizin kurucusu ve büyük önderi, en önemli sembolü. Gazeteci, yazar ve yönetmen Can Dündar, gazeteciliği kadar belgesel film yapımcılığı ile de tanınan ve 78 kuşağının öne çıkmış gazetecilerinden. Dündar’ın, Atatürk hakkında daha önce yapmış olduğu “Sarı Zeybek” isimli belgesel filmi, yapıldığı ve gösterildiği yıllarda geniş kitlelerce büyük bir beğeniyle izlenmişti. Aradan geçen yıllar ülkemizin konjonktürel koşulları açısından keskin dönemeçlerin yaşandığı, AB’ye girme süreci ve bu bağlamda kanaatlerin, düşüncelerin topluma mal edilmesindeki ifade kanallarının “boyutlanması” gibi bir dizi değişimin de ortaya çıkmasına neden oldu. “Mustafa” filmi, bu süreçlerin de hazırladığı sözde özgürlükçü bir ortamda, Atatürk’ü heykellere ve söylevlerine indirgenmiş bir kahraman ve büyük asker, devlet adamı kimliğinin ötesinde insani boyutlarıyla ele alma düşüncesi/iddiasıyla yapılmış bir kurmaca-belgesel film. Fakat Can Dündar’ın, Sarı Zeybek’le yarattığı duygu seli ve sevgi haresinin yerini, Mustafa filminde sert eleştiriler ve kendi deyimiyle bir linç kampanyası aldı ve Dündar’ı bir “medya starı” olarak kimi hayranlarının da gözünde tartışmalı bir duruma soktu.

Belgesel filmler, genelde ülkemizde televizyonlarda ve film festivallerinde geniş kitlelerle buluşur. Belgesel filmlerin ülkemiz sinemalarında gösterilmiş örnekleri neredeyse bir elin parmaklarının sayısını geçmez. Bu aynı zamanda ülkemizde belgesel sinemanın gelişmesi açısından da bir dezavantajdır. Diğer yandan belgesel filmler gerçeğe, yalın gerçeğe ulaşma iddiası açısından kurmaca sinemadan daha farklı bir kulvar yarattığı için, hem gerçekleştirilmesi zor hem de izlenmesi çaba gerektiren çalışmalardır. Belgesel sinema diğer yandan sanat alanının bilime en yakın düştüğü noktalardan birini de oluşturur. İşin içine gerçek kavramı girdiğinde şüphesiz bilimsel verilerle çalışma zorunluluğu da gündeme girmiş demektir. Diğer yandan sanat yapıtı gerçeği yansıtmayı kendisine hedef seçen bir kulvar içinde hareket ederken, hedeflenen gerçeği yansıtan belgelerin bulunması ve sıraya sokulmasından ibaret bir çalışma da değildir. Bu değerlendirmenin salt sanat alanı için değil, aynı zamanda bilim alanı, örneğin tarih bilimi içinde geçerli olan bir değerlendirme olduğu söylenebilir. Belge önemlidir şüphesiz ama belgeleri yorumlayarak onların desteğiyle gerçeğin fotoğrafının oluşmasını sağlayan bir öyküleme de yaratmak o denli önemlidir.

Yukarıda özetlenen görüşlerin yamacında Mustafa filmine bakıldığında, öncelikle hakkında çıkan eleştirilerin neredeyse yarısının abartılı ve haksız olduğunu öne sürmek gerçekçi bir değerlendirme olur. İşin acıklı yanlarından biri ise, filmin izlenmeden eleştirilmesidir.  Diğer yandan filmi eleştirirken yapılan sağlıksız bir diğer eleştiri yöntemi ise, bu çalışmanın bir sanat eseri olma olasılığını da unutarak sadece öz, içerik açısından eleştirilmesidir. Ne yazık ki filmi hakkında beklemediği ölçüde sert, zaman zaman da sığ eleştirilerle karşılaşan Can Dündar da, yaratıcı bir yönetmen olarak sıklıkla aynı yanlışın içine düşüyor; filmi hakkında yapılan eleştirileri savunurken salt içerik açısından bu eleştirileri karşılıyordu. Eleştiriler 115 dakikalık filmin Atatürk’ü sürekli sigara içen, her gece bir büyük rakıyı bitiren, diktatör ve yalnız bir adam olarak gösterdiği yönü üzerine yoğunlaşıyordu. Yazılı ve görsel basından izleyebildiğim kadarıyla, film hakkında en derli toplu ve bilimsel eleştiriyi yapan kişilerin başında “Şu Çılgın Türkler” kitabının yazarı Turgut Özakman gelmekteydi. Nitekim Can Dündar da, Turgut Özakman ile birlikte katıldığı 32.Gün programında bu yöndeki düşüncesini ifade etmişti. Diğer yandan kamuya mal edilmek üzere yapılan her türlü çalışma eleştiriye açık olmayı göze almalıdır. Bu bağlamda Can Dündar’ın neredeyse yapılan her eleştiriye yanıt oluşturma çabasının gerekli olmadığını düşünüyorum. Bu tarz yaklaşımların ve neredeyse her TV ve radyo kanalında filmle ilgili yapılan tartışmalara yanıt vermeye çalışmanın, filmi gündemde tutma çabası olarak algılanabileceğini de düşünmek lazım.

Mustafa, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, yaşamını bütün olarak kucaklama iddiasında olan bir film olarak özel yaşamını da filmin içinde yansıtmaya soyunuyor. Atatürk gibi büyük bir asker ve liderin yaşamı üzerine odaklanan bir film için çalışırken şüphesiz binlerce yazılı ve görsel belgeyi taramak gerekiyor. Bu çalışma sonrasında da amacınız doğrultusunda bir seçim yaparak filmin çekimlerini ve kurgusunu oluşturursunuz. Mustafa filminde eleştiri oklarının hedefini ise bu seçimler oluşturuyor. Mustafa filminde bu bağlamda eleştirilebilecek yanlar var. Örneğin; son padişah Vahdettin’in, Atatürk’ü Samsun’a yolladığına ilişkin bölüm ve resmi tarihe göre vatan haini olarak da tartışılan bir padişahın aklanma olasılığını akıllara getirmesi (bknz:www.tumgazeteler.com). Bu bölümde Sultan Vahdettin’in İngilizler tarafından kontrol edildiği vurgulansa da, algılamada değişiklik yaratmıyor. Diğer yandan Mussolini’nin heykeltıraşının çağrılması, Atatürk’ün diktatör olduğu imasında bulunulan bölümde bu çağrışıma sanki özellikle destek verilme çabası olarak algılanıyor. Diğer yandan Can Dündar, bahsedilen 32.Gün programında, eleştirilere kendi açısından açıklamalarda bulunsa da, Turgut Özakman’ın eleştirdiği Conk Bayırı ve Çanakkale Savaşı, Sakarya Savaşı, Kürtler hakkında ve İslam diniyle ilgili Atatürk’ün görüşleri de filmin eleştirilen yanlarını oluşturuyor.

Mustafa, 1 milyon avroya mal olan bir yapım. Bu bağlamda, filmi zenginleştiren her türlü mekan, atmosfer oluşturulmaktan kaçınılmamış. Dönemin gereksinme duyduğu ortamların oluşturulmasında özel efektlerden yararlanılmış ve görüntü yönetimi açısından başarılı olarak tanımlanabilecek bir düzey tutturulmuş. Diğer yandan bu filmin Can Dündar bağlamındaki önemi ise, ilk kez onun belgesel bir filminde sinematografik unsurların daha fazla olmasından kaynaklanan bir sinema dili kullanılması. Dündar’ın önceki filmlerinde kendi sesinin egemenliği, görsel ve yazılı belgelerden oluşan anlatımın yerini, bu filmde kısmen daha fazla sinematografik elemanlar almış. Can Dündar’ın kendi sesiyle anlatımı (voice over) değişmese de, Mustafa’daki sinematografik elemanlar bir belgesel filmin doğasıyla çok uyuşmayan kurmaca öğelerden oluşuyor. Filmin belgesel olup olmadığı yöndeki tartışmaları bu ve benzeri bağlamda yürütmenin daha tutarlı eleştiri yöntemleri olabileceğini hatırlatmak gerekir. Bu tür bir belgesel yaklaşımın, belgeselin doğasıyla uyuşmayan bir yöntem olduğunu kabul etmekle beraber, bu film için katkı sağlayıcı bir anlatıma destek verdiği söylenebilir.

Mustafa, Atatürk’ün yaşamını yansıtma iddiasıyla yapılmış bir ilk film. Büyük bir liderin yaşamını iki saate sığdırmak şüphesiz olanaklı değil ve böylesine bir çalışmayı hayata geçirmek de bir o kadar zor. Bu zorluklar filmin yüzeysel bir algı oluşturmasına neden olurken, seyredilmeden eleştirilen ve yönetmenin deyimiyle linç etmeye dayalı bir yaklaşımla, kimi zaman ise çocuksu, karalama kampanyaları düzenlemenin, filmi kapsamlı eleştirmek ve durumunu tespit etmek yerine tercih edilmesinin de, gelecekte yapılabilecek daha nesnel çalışmalar için de caydırıcı olabileceğini düşündürüyor.

Bülent VARDAR

1961, Ankara doğumlu. 1983 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü, Sinema-TV-Fotoğrafçılık Ana sanat Dalı'ndan mezun oldu. Aynı üniversitede Yüksek Lisans, Marmara Üniversitesi'nde Sanatta Yeterlik yaptı. 1989 yılında yaptığı “Gemi Adamları”, 1991 yılında yaptığı “Geleneksele Dönüş” (TRT 2, İZ TV), 2002 yılında yaptığı “Zührap Usta” (CCN TÜRK) adlı belgesel filmleri yönetmiştir. 2000 yılında Beta Yayınevi tarafından basılan “Sinema ve Televizyon Görüntüsünün Temel Öğeleri”, “20.YY’ın Son Beş Yılında Türk Sineması” (2015), “Sinemada Ses ve Müzik”, “Yaşama Sarılmış Bir Serüven Tuncel Kurtiz (2010), “Ediz Hun” (2012) ve “Bir Sinema Arkeoloğu Burçak Evren” (2012) isimli kitapları bulunmaktadır. Sinema konusunda pek çok film eleştirisi ve makalesi bulunan Vardar, ayrıca film, reklam filmi, televizyon yapımı ve reklam/tanıtım fotografı alanında görüntü yönetmenliği ve aydınlatma tasarımı çalışmaları; Ferhan Şensoy'un "Varsayalım İsmail" dizisinin Işık yönetmenliğini de yapmıştır. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sinema-TV Bölüm Başkanlığı, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürlüğü ve Okan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı olarak görev yapmış ve halen Beykent Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema (TR) Bölüm Başkanı olarak çalışmaktadır. [ Bütün Yazılar ]

Yukarı SB
error: Content is protected !!