Kısafilm

Mekanlar ve Yüzler

Fransız Yeni Dalgası’nın önemli ismi usta yönetmen Agnes Varda, özgün ve yaratıcı çalışmalarıyla tanınan fotoğraf sanatçısı JR’ın fotoğraf atölyesine dönüştürdüğü minibüsüyle Fransa kırsalında keyifli bir geziye çıkıyor…

MEKANLAR VE YÜZLER

Yönetmen: Agnès Varda, JR

Senaryo: Agnès Varda, JR

Görüntü Yönetmeni: Roberto De Angelis, Claire Duguet, Julia Fabry, Nicolas Guicheteau, Romain Le Bonniec, Raphaël Minnesota, Valentin Vignet

Kurgu: Maxime Pozzi-Garcia, Agnès Varda

Yapım Yılı ve Süre: 2017/89 dk.

Fransız Yeni Dalgası’nın önemli ismi usta yönetmen Agnes Varda, özgün ve yaratıcı çalışmalarıyla tanınan fotoğraf sanatçısı JR’ın fotoğraf atölyesine dönüştürdüğü minibüsüyle Fransa kırsalında keyifli bir geziye çıkıyor. Gittikleri yerlerde farklı öyküleri ve anıları dinliyorlar. İnsanların benliklerine işlemiş olan bu hikayeler farklı kuşakları temsil eden bu ikilinin objektifinden bambaşka bir hale dönüşüp adeta ölümsüzleşiyor. Bir gün mekanların yok olacağını bilseler de anıların asla yok olmayacağını bildiklerinden, duvarlara ölümsüz anların fotoğraflarını bastırıyorlar. Adeta mekanların dış yüzeylerine işleyen, duvarlardaki çatlaklarla, sıvalarla ve yapıştırıldığı yerdeki girinti ve çıkıntılarla özdeşleşen bu yüzler daha da anlam kazanıyor. İnsana ilham veren bu yolculuklarında, iki sanatçının birbirleriyle oluşan dostluklarına ve eğlenceli sohbetlerine de tanık oluruz.

90. Akademi Ödülleri En İyi Belgesel Adayı olan ve bu adaylıkla Agnes Varda’ya, Hollywood tarihindeki en yaşlı aday ünvanını da kazandıran, 70.Cannes Film Festivali Golden Eye En İyi Belgesel Ödülü ve 42.Toronto Uluslararası Film Festivali Halkın Seçimi Ödülü’nü alan filmi incelemeden önce artık ileri yaştaki bu önemli yönetmen ve Fransız Yeni Dalgası hakkında kısa bir hatırlatma yapmak gerekiyor. 1928 Brüksel doğumlu olan ve gerçek adıyla Arlette Varda, bazı ifadelerle Yeni Dalga Akımının büyükannesi diye de anılmaktadır. Bize göre bir tür ötekileştirme sayılabilecek bu adlandırma, toplumsal aktivitelere katılan, ileri yaşına ve tüm fiziki engellere karşın hala üretmeye kararlı bir sanatçı için yetersiz kalıyor.

Fransız Yeni Dalga Akımı kısmen İtalyan Yeni Gerçekçilik akımından da etkilenmiş bir grup Fransız Sinemacı için kullanılan ve 1950’li yıllar itibariyle ortaya çıkmış bir sinema üslubudur. Bunun 2. Dünya Savaşı sonrası Fransız Sineması kalıplarına aykırı olarak, sinemanın adeta özgün bir roman gibi yorumlanması anlayışının öne çıkartıldığı bir form olduğunu belirtmek gerekir. Öykü Hollywood Sineması’na kıyasla daha serbest bir forma sahiptir ve seyircinin bilinen sinema kalıplarına göre bir tahmin yürütmesi daha az olası hale gelmiştir. Sinemaya seyirciyide katmaya yönelik bir anlayış hakimdir ve yönetmenin senaryoyuda yazarak filmi her yönüyle sahiplenmesi, öne çıkan bir özellik halindedir. Günümüzde de bu normların, özellikle yeni akım sinemacılar tarafından itibar gördüğünü belirtmek abartılı olmayacaktır. Ayrıca sinemada ‘foley’ olarak adlandırılan ortam sesleri ve ses olgusu önem kazanırken, atlamalı olarak yapılan ve gereksiz planlardan arındırılmış kurgu tekniği daha belirleyicidir. Yeni Dalga Akımının sinema eleştirmenleri içinde farklı bir yönü olduğunu, bu akımın François Truffaut ve Jean-Luc Godard gibi önemli yönetmenlerinin, film eleştirileri yazarak sinemaya giriş yaptıklarıda hatırlatalım.

Mekanlar ve Yüzler, insanlarla mekanları özdeşleştirirken aslında ilham kaynağını bize göre Agnes Varda ve Jean-Luc Godard dostluğundan alıyor. Özellikle hiç çıkarmadığı siyah güneş gözlükleri ve fiziksel özellikleri, VR’ı sanki Godard’ın güncel bir benzerine dönüştürüyor. Varda, sıcacık bir sinema diliyle kendisinde ileri yaşın etkisiyle meydana gelen tüm zaafiyetleri de seyirciye aktarırken, bir zamanlar ayrılmaz dostu olan Godard’ın desteğine benzer bir biçimde VR’ın gençliğinden, yetenek ve enerjisinden kuvvet alıyor. Kuşkusuz özellikle Fransa’nın kuzeyi ve Normandiya bölgesinin ilham verici doğal ortamı bu yol hikayesine bambaşka bir lezzet ve görsellik kazandırıyor. Basitçe çekilmiş fotoğrafların büyük posterler haline getirilerek anlamlı duvar fotoğraflarına dönüştürülmesi, yaşadıkları ya da çalıştıkları mekanlarla özdeşleşmiş ve kimlik kazanmış insanları, bazen bundan rahatsızlık duysalar da, özgün bir yöntemle öne çıkarması belgeselin farklı sinema dilini oluşturuyor.

Varda’nın yaşı nedeniyle ortaya çıkan sağlık sorunlarının ve ölüme dair söyleminin abartılmaksızın ve yaşamın olağan akışını, üretmek tutkusuyla dolu bir sanat kadınıyla özdeşleştirerek sergilemesi filmin bizce en güçlü söylemi haline geliyor. Bu noktada farklı bir bakış açısı da önem kazanıyor. Sanatçılar herkesin baktığı ama göremediklerini farklı biçimlerde görebilen ve topluma sanat yoluyla sunmayı başaran özel insanlardır. Onların farklılıklarını da anlamak ve sanatsal yönleriyle değerlendirmek gerekir. Bu nedenle kültür ve sanat, bir topluma insan olmanın tüm özelliklerini kazandırmak bakımından tartışılmaz bir güce sahiptir.

Normandiya bölgesinin kendine özgü doğası, Fransız kırsalından sosyal okumalar, filmin ilgi çekici sahnelerini oluşturuyor. Falezlerden aşağıya düşürülerek bir bütün halinde ters dönmüş 2. Dünya Savaşı’ndan kalma Alman koruganının üzerine yapıştırılan resmi gel-git etkisi yok etse de, bu sahne, belgesele tarihi bir lezzet katıyor. Özellikle fabrika ortamında ve Le Havre Limanı’nda çekilen sahnelerde, filme bambaşka bir perspektif katarken, çevreyle bütünleştirilmesi zor ve soğuk bir atmosfere sahip bu ortamlar, Varda ve VR ikilisinin sinematografik bakış açılarıyla bambaşka bir sıcaklık kazanıyor. Özellikle liman çalışanı üç ayrı kadının, konteyner bloklarına yapıştırılan fotoğrafları ve metrelerce yüksekte kalpleri hizasında açılan kapaklardaki boşluklara oturtulmalarıda farklı bir görselliğe sahip. Bu noktada Fransız kadınının kendine özgü güçlü duruşunu, Varda’nın çok başarılı biçimde beyaz perdeye yansıttığını hatırlatmak gerekiyor.

Doğal olarak bu filmi eleştirirken, üzerinde önemle durulması gereken bir nokta var. Jean-Luc Godard ve Agnes Varda etkileşimi. Agnes Varda, filminin finaline Godard’ı yerleştiriyor. Bizlerde seyirci olarak önemli bir sürprizle karşılaşacağımız beklentisine giriyoruz. Ancak camekanlı kapı üzerine yazılmış notlardan ibaret bir sahne filmin finalini oluştururken, bunun bir mizansenmi yoksa Godard’ın Varda’ya yaptığı bir hınzırlık mı olduğunu kestirmek mümkün olmasa da, ben bu sahneyi, Agnes Varda’nın yorumuna göre uzun süredir görüşmeyen ikilinin dostluklarına dair Varda usulü bir gönderme ve sitem olarak yorumladım.

Mekanlar ve İnsanlar, yaşamını sinemaya adamış bu güçlü kadının köşesine çekilmeyi reddederek hala üretmeye çalışmasını tüm yalınlığıyla öne çıkartırken, VR’ın teknik ve görsel katkısıyla film akıp gidiyor. Seyirciyede ‘acaba finalde Godard’mı var’ beklentisiyle yetinmek ve Agnes Varda usulü bir yol hikayesinin sıcacık ve eğlenceli öykülerine tanıklık etmek kalıyor.

Hikmet Vardar

Yukarı SB
error: Content is protected !!