Kısafilm

Kill Bill: Volume 1

İlk kez 1992 yılında Cannes Film Festivali’nde tanındıktan sonra bir daha unutulmayan ve Amerikan sinemasının bağımsız yönetmenlerinden olan Quentin Tarantino’nun dördüncü filmi Kill Bill: Volume 1. Tarantino, sinema sahnesine Rezarvuar Köpekleri’yle (Reservoir Dogs) çıkmış ve bu filmiyle de kült mertebesine ulaşmıştı…

KILL BILL: VOLUME 1

 

Yönetmen  : Quentin Tarantino

Senaryo     : Quentin Tarantino

Görüntü Yönetmeni: Robert Richardson

Müzik        : The RZA

Kurgu        : Sally Menke

Oyuncular : Uma Thurman, Lucy Lui, Vivica A.Fox, Darly Hannah, David Carradine, Michael Madsen, Sonny Chiba, Michael Parks, Chiaki Kuriyama

Yapım/Yılı : ABD/2003

İlk kez 1992 yılında Cannes Film Festivali’nde tanındıktan sonra bir daha unutulmayan ve Amerikan sinemasının bağımsız yönetmenlerinden olan Quentin Tarantino’nun dördüncü filmi Kill Bill: Volume 1. Tarantino, sinema sahnesine Rezarvuar Köpekleri’yle (Reservoir Dogs) çıkmış ve bu filmiyle de kült mertebesine ulaşmıştı. Tarantino, Rezervuar Köpekleri filmi 1992 yılında Sundance film festivalinde gösterildiğinde, filmin içerdiği şiddete tepki gösterenlere: “Sizi bilmem ama ben şiddet filmlerini severim” şeklinde cevap vermişti (Radikal Sinema, 2004:11). Filmlerinde uyguladığı farklı kurgu anlayışı, aynı zamanda temanın ve çağın dayattığı bol kan ve şiddetle akıllarda yer etmişti. Üçüncü filmi Jackie Brown ile kısmen sakin sularda yol almıştı. Anlaşılan Tarantino’yu yine kan tutmuş. Tarantino son filmi Kill Bill:Volüme 1’de fıskiyeler halinde ve vücutların muhtelif organlarının kesilmesi sonrasında fışkıran kanlar ile beyaz perdeyi kırmızıya boyarken, seyirci kendisini bir mezbahada gibi hissetmeye başlıyor. Film aslında büyük ölçüde Bruce Lee ve diğer Uzakdoğu sinemasının popüler temsilcilerinin karete filmlerinin öz ve biçimsel etkilerini taşıyor. O filmlerin unutulmaz oyuncularından Sonny Chiba filmde etkili bir rol alıyor ve Samuray kılıçları yapan bir usta olan Hattori Hanzo’yu canlandırıyor.

Filmi seyrederken “estetize edilmiş şiddet” diye düşünmeden edemiyor insan. Ama bu film şiddet propagandası yapmaktan çok, şiddeti bir görsel unsur gibi kullanarak, içine kattığı çizgi filmlerle de kendisi aslında bir çeşit çizgi roman kimliğine bürünüyor. Aslında en masum çizgi romanları bile düşündüğümüzde içlerinde çeşitli biçimlerde şiddet barındırdığını anımsayabiliriz. Sanki şiddet bir çizgi romanın içine sızınca gerçekliğini yitiriyor, başka bir dünyanın gerçeği haline dönüşüyor. Kill Bill filmindeki şiddeti de sanırım bu bağlamda ele almak uygun düşüyor. Kopan eller, kafalar, kollar ve ayaklar ve The RZA’nın yaptığı başarılı müzikler eşliğinde kan gölünde sahnelenen estetize edilmiş, etkisizleştirilmiş (!) bir şiddet bu.

Karate filmlerinin, Uzakdoğu sinemasının Tarantino’nun beslendiği en önemli kaynaklar olduğunu daha önce vurgulamıştık. Quentin, çocukluğundan beri sinemayı kendisine tek ilgi merkezi haline getirmiş. Okul döneminde normal çocukların yaptığı sıradan şeyleri bile yapmakta zorlanan Tarantino, on beş yaşında okulu bıraktıktan sonra pek çok değişik işte çalışmış. Bunların arasında porno film gösteren bir sinemada teşrifatçılık, Video Archieves isimli video film satan bir dükkanda tezgahtarlık gibi işler sayılabilir. Aslında yönetmenlikten daha çok ilgisini çeken oyunculukta başarı elde edebilmek için oyunculuk kurslarına giden Tarantino, diğer yandan da sürekli senaryolar yazıyordu. Sinema dünyasıyla ilk profesyonel ilişkisini de senaryolar aracılığıyla kurmuştu. True Romance ve Natural Born Killers (Katil Doğanlar) filmlerinden kazandığı parayla Rezervuar Köpekleri’ni çekmeye başladı. Sonrası ise Amerikan Bağımsız Sinemasının yakın geçmişteki ikonlarından birini ortaya çıkardı. Özellikle Pulp Fiction (Ucuz Roman) ile kendine özgü içeriği ve anlatım tarzıyla elde ettiği başarıyı gişe başarısına da dönüştürmüştü.

Kill Bill filminin konusuna dönersek; Ölümcül Engerek Suikast Timi üyelerinden olan Gelin’in Meksika El Paso’da evlendiği gün, kilisenin tim üyeleri tarafından basılmasıyla Gelin dışında bütün yakınları ölür. Hamile olan Gelin, timin lideri Bill’in kafasına sıktığı kurşuna karşın ölmez. Komada yatarken Gelini öldürmek için hastaneye Elle Driver (Darrly Hannah) isimli ve korsan bantıyla gezen bir tim üyesini gönderen Bill, bu ölümün Gelin için basit kaçacağını düşünürek eylemden vazgeçer. Aslında bu da bir çeşit eden bulur deyişinin gerçekleşmesine neden olacak olaylar zincirini başlatır. Dört yıl komada kaldıktan sonra bir sivrisineğin ısırmasıyla aniden komadan çıkan Gelin, kısa sürede kendini toparlayarak elindeki beş kişilik ölüm listesiyle intikam peşine düşer. Bu arada Tarantino sinemasında salt şiddeti uygulayan bazı insanların dünyası yoktur. Tarantino sanki şiddetin, acımasızlığın, insani duyguların yitiminin aslında yaşamın içinde varolan bir gizli şiddet olduğunu bize duyumsatmak istemektedir. Bu duyumsatmayı da alenen gösterir aslında. Örneğin komada yatmakta olan Gelin’i, komadan çıktığını bilmeden para karşılığında bir arkadaşına pazarlayan hasta bakıcı gibi. Sonrasında ilk öldürülen tim üyesi Jeanne Bell’in küçük ve sevimli kızı Nikki’nin Gelin istemese de annesinin ölümüne tanık olması ya da Gelin’in ikinci kurbanı olan O-Ren Ishii’nin (Lucy Lui) çocuk yaşlarında anne ve babasının Yakuza patronu Matsuma Foy’un şiddetine kurban edilmelerine tanık olması ve 20’li yaşlarında dünya çapında tanınan bir kiralık katil olması gibi. Şüphesiz bu yorumdan şu sonucu çıkarmak gerekmiyor: Şiddet var ama gerekçesi de var. Tarantino sinema dünyasında bir fenomen, yaratıcı bir sanatçı. Yaptıklarını da sanatın penceresinden görmek gerekiyor. Yaratıcılığı ise kendisinin varolduğu günlere kadar başkalarının anlatamadığı kadar yeni, etkili kişisel bir sinemayı kullanmasından kaynaklanıyor.

İlk film beş bölümden oluşuyor ve Gelin, düşmanlarının neredeyse yarısını bir Samuray kılıcıyla bu bölümde öldürüyor. Gelinin intikamının nasıl sonlanacağını ikinci filmde izleyeceğiz. Filmin yapımcısı Miramax şirketinin yöneticileri Harvey ve Bob Weinstein, filmin süresi uzadıkça ve bütçesi 39 milyon dolardan 55 milyon dolara çıkınca huzursuzlanmaya başlamalarına karşın, filmin çekilen bölümlerini izledikçe Tarantino’yu huzursuz etmekten vazgeçmişler. Ayrıca 3 saatlik filmi kesmeye kıyamadıkları için filmi iki bölüm halinde gösterime sokmayı yeğlemişler. Bu durum şüphesiz The Matrix veya Yüzüklerin Efendisi’ndeki gibi devam filmleri tasarımı şeklinde gelişmiyor. Filmi seyredecekler, filmin sonunda lezzetli olan ama herkese yetmeyeceği halde paylaşılmak zorunda kalan bir pastanın ağızlarda bıraktığı belirsiz tadı duyumsayacaklardır. Kill Bill, Tarantino stilinin uzun bir aradan sonra yeniden yaşam bulduğu bir film. Uzakdoğunun B kategorisindeki filmlerinin konuları, ilişkileri, şiddeti, hayatta kalan aktörleriyle de desteklenen bir film. Ama daha önce söylemiştik, bu unsurlar tıpkı bir vampirin kanla beslenmesi gibi Tarantino’yu besliyorlar. Kill Bill’in içinde çok şiddet var; belki satır aralarına sızan ince veya kalın sosya pat ilişkiler ve toplumsal yaşamdaki karşılıkları gibi değinmelerde var. Ama gene her zamanki gibi kendine özgü anlatımı, bağımsız düşüncelerinden, ruhundan ödün vermeyen bir yönetmenin işi var. Arkasından koşan genç hayranlarının onun yarattığı şiddet dünyasına kapılmalarının nedenlerini anlamak ise sanırım sosyal bilimcilerin ilgi alanının içine giriyor.

Bülent VARDAR

1961, Ankara doğumlu. 1983 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü, Sinema-TV-Fotoğrafçılık Ana sanat Dalı'ndan mezun oldu. Aynı üniversitede Yüksek Lisans, Marmara Üniversitesi'nde Sanatta Yeterlik yaptı. 1989 yılında yaptığı “Gemi Adamları”, 1991 yılında yaptığı “Geleneksele Dönüş” (TRT 2, İZ TV), 2002 yılında yaptığı “Zührap Usta” (CCN TÜRK) adlı belgesel filmleri yönetmiştir. 2000 yılında Beta Yayınevi tarafından basılan “Sinema ve Televizyon Görüntüsünün Temel Öğeleri”, “20.YY’ın Son Beş Yılında Türk Sineması” (2015), “Sinemada Ses ve Müzik”, “Yaşama Sarılmış Bir Serüven Tuncel Kurtiz (2010), “Ediz Hun” (2012) ve “Bir Sinema Arkeoloğu Burçak Evren” (2012) isimli kitapları bulunmaktadır. Sinema konusunda pek çok film eleştirisi ve makalesi bulunan Vardar, ayrıca film, reklam filmi, televizyon yapımı ve reklam/tanıtım fotografı alanında görüntü yönetmenliği ve aydınlatma tasarımı çalışmaları; Ferhan Şensoy'un "Varsayalım İsmail" dizisinin Işık yönetmenliğini de yapmıştır. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sinema-TV Bölüm Başkanlığı, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürlüğü ve Okan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı olarak görev yapmış ve halen Beykent Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema (TR) Bölüm Başkanı olarak çalışmaktadır. [ Bütün Yazılar ]

Yukarı SB
error: Content is protected !!