Kısafilm

gülümse

Gülümse

Yönetmen: Parker Finn

Gülümse

Görüntü Yönetmeni: Charlie Sarroff

Senaryo: Parker Finn

Oyuncular: Sosie Bacon, Jessie T. Usher, Kyle Gallner, Robin Weigert, Caitlin Stasey, Kal Penn ve Rob Morgan

Müzik: Cristobal Tapia de Veer

Yapımcı Isaac Klausner

Yapım Yılı ve Süre: 2022/115 dk.

Psikanaliz’in babası diye anılan Sigmund Freud’a göre insan kişiliği karmaşıktır ve birden fazla bileşene sahiptir. Freud, ünlü psikanalitik teorisinde kişiliğin id, ego ve süperego olarak bilinen üç unsurdan oluştuğunu savunur. Ona göre bu unsurlar, karmaşık insan davranışları oluşturmak için birlikte çalışır. Sigmund Freud hekim arkadaşı Joseph Breuer’in bir hastasıyla ilgili bulgularından yola çıkarak somut olarak görülen semptomların çocukluk yaşantılarından, bastırılmış ve travmatik olaylardan kaynaklandığını fark etti. Bu çalışmaların, teorisinin gelişimine katkı sağladığı düşünülmektedir.

Kısa filmleriyle bilinen Yönetmen Parker Finn ilk uzun metraj denemesinde senaryoyu oluştururken ne denli etkilendi bilinmez ama görülmektedir ki, travmalarla dolu bir çocukluğa sahip olan insanlar bu durumun etkisini yıllarca üzerlerinde hissetmekte ve belkide geçmişte yaşadıkları buna benzer travmalar olan liderlerin dünya siyasetine hakim olmaları, benzer nedenlerle adeta görülemeyen bir psişik zinciri tamamlamakta ve insanlığa büyük bedeli olan felaketlere yol açmaktadır.

Sıradan bir hastane gününde, acil bir vakaya müdahale eden Dr.Rose Cotter (Sosie Bacon), bir anda kendisini tuhaf ve travmatik bir olaya tanık olarak bulur. Ancak bu olayın etkisini atlatmaya çalışırken, açıklayamadığı korkutucu olaylar yaşamaya başlar. Dehşetle dolu anlar hayatını ele geçirmeye başlarken, kendisine inanan bulmakta zorlanacaktır. Dr.Rose hayatta kalmak ve hayatını alt üst eden bu durumdan kurtulmak için eski erkek arkadaşı polis memuru Joel’den destek alarak sıkıntılı geçmişiyle yüzleşmek zorundadır. Rose’un çalıştığı hastanede acil servise getirilen doktora öğrencisi Laura (Caitlin Stasey) birkaç gün önce profesörlerinden birisinin kendisini çekiçle öldürdüğüne tanık olduğundan beri bir şeyin onu takip ettiğini dehşet içerisinde anlatmaya çalışmıştır. Ancak bu korku ve dehşet hali bir anda farklılaşmış ve yüzündeki garip gülümsemeyle görüşme odasındaki çiçek vazosunu kırarak ve kırık bir seramik parçasıyla boğazını keserek ölmüştür.

Bu olayla altüst olan Rose, aynı hastalıklı ruh halinin kendisine de geçtiğini dehşetle fark eder. Bu durum iş ve özel hayatında travmatik bir döngü oluştururken kendisi de bir girdabın içerisine sürüklenmektedir. Nişanlısı Trevor (Jessie T. Usher), bu durumun kalıtsal bir akıl hastalığı olduğunu düşünmektedir. Ne yazıkki bu travmatik gelişim Rose’un kedisini dahi dehşet verici bir metafora dönüştürecektir. Gösterdiği tepkiler tehdit edici boyuta ulaşan Dr. Rose ücretli izne çıkarılır. Ancak bu süreçte, filme mecburen iliştirilmiş görüntüsündeki siyahi nişanlı Trevor ve terapist Dr. Northcott’un (Robin Weigert) duyarsız yaklaşımları, ticari öncelikleri olan bir hastane yöneticisi, patronu Dr. Desai (Kal Penn) ve sıradan bir yaşamın kendisine yüklediği sorumlulukları önemseyerek farklı bir tercihle kendi gerçeklerinden uzaklaşmaya çalışan kız kardeşi Holly (Gillian Zinzer) dahil olmak üzere Rose’un çevresindeki insanlar, sorunun travmatik geçmişi olduğunu düşünürken, Rose’un eski sevgilisi Joel (Kyle Gallner) ona inanan tek kişi olarak öne çıkacak ve olayları tetikleyen Laura’nın intihar davasına atanmış bir polis memuru kimliğiyle Rose’un önündeki engelleri kaldırarak zaman kazanmasını sağlayacaktır. İkilinin geçici işbirliği, hikayenin yönünü belirlese de, bu zincirin ana halkası olan bilinçaltı, başladığı yerde hikayeyi sonuçlandıracaktır.

Gülümse

Kişisel olarak yıllarca eskimeyen film senaryolarının özgün fikirlerden çıktığını düşünenlerdenim. Eğer iyi bir fikriniz varsa ve bunu sinema sanatının size sunduğu olanakları kullanarak ve yetkin bir sinema diliyle anlatabiliyorsanız, bizler böyle filmleri iyi film olarak niteliyoruz. Yönetmen Parker Finn görece özgün bir fikir yakalayarak, filmin, düşmeyen temposu ve standartlaşmış normlardaki sinematografisinin de desteğiyle, bulanık finaline karşın, türün gereklerini yerine getirmesini sağlıyor ve seyirciye düşünme fırsatı veriyor. Ancak tüm bunlar bir baş yapıt yaratmaya yeterli olan unsurlar değil. Filmin hikayesi ve türün gereklerine sinema kuramına uygun biçimde özen gösterilmesi birçok örneğinde olduğu gibi filmin mevcut seçenekler arasında sadece bir adım öne geçmesine imkan tanıyor.

Ancak tam bu noktada Sigmund Freud teorisine geri dönecek olursak, insan adını verdiğimiz karmaşık dünyalının ruh hali ve geçmişte hafızasına kazınmış ve ruhen travmatik izlerle dolmuş bilinçaltının da katkısıyla, tesadüfen de olsa, bunları tetikleyen bir durumla karşılaşılması halinde her türlü psikolojik yıkımın mümkün olabileceği gerçeğiyle yüzleşmek gerektiğini anlıyoruz. Bu noktada tüm kötülüklerin aslında mantıklı bir açıklamasını da yapabilmek görece mümkün hale geliyor.

İnsan psikolojisine hakim bir psikiyatri hekiminin de kendi iç dünyasıyla yüzleşmeye çalışması ve kendisini de olumsuz etkileyen intihar vakasını soruşturan bir polis memuru olan eski sevgilisinin katkısıyla eriştiği bulgular, filme farklı bir ivme kazandırıyor. Yönetmen Finn bize göre bu noktada bir tercih kullanarak, hem bir devam filmi olasılığına imkan tanırken, böylesine durumlardan kaçış olmadığının da altını güçlü bir biçimde çizmeye çalışıyor.

Yapım notlarından not aldığımız detaylara göre, Gülümse Finn’in 2020 yapımı kısa filminden ilham almış. “Laura Hasn’t Slept” adındaki kısa filmde Gülümse’de de izlediğimiz Caitlin Stasey de rol almış ve film SXSW®’in Gece Yarısı Kısa film kategorisinde Özel Jüri ödülüne layık görülmüş. 11 dakikalık bu kısa film, sektörde Yönetmen Finn’e kayda değer bir ilgi yaratmış. Bu sayede Yönetmen Parker Finn, filmin uzun metraj versiyonunu Paramount Pictures ile yapımcılar Marty Bowen ile Wyck Godfrey’nin Temple Hill Entertainment şirketine başarıyla sunmuş. Yapımcı Isaac Klausner ise “Laura Hasn’t Slept, Parker’ın yeteneğini gösteren inkar edilemez bir örnekti. Parker’la tanıştığımız ilk andan itibaren onunla çalışmamız gerektiğini biliyorduk.” derken, bu noktada kısa filmleri küçümseyenlere de bir göndermede bulunmak gerekiyor.

Toparlayacak olursak, Yönetmen Parker Finn imzalı “Gülümse” türün kurallarına uygun ve fazlasını vaad etmeyen bir film görüntüsü sunarken, çok iddialı sayılamayacak bütçe dostu bir yapım haline geliyor. Senaryoya ilham veren ana fikrin sinematografik olarak bir ilk filme nasıl yansıdığını değerlendirmek için bir fırsat sayılabilecek Gülümse, türe ilgi duyanlar için bir seçenek olabilir.

Hikmet Vardar

Yukarı SB
error: Content is protected !!