Gucci Ailesi
Yönetmen: Ridley Scott
Görüntü Yönetmeni: Dariusz Wolski
Senaryo: Becky Johnston and Roberto Bentivegna
Oyuncular: Lady Gaga, Adam Driver, Jared Leto, Jeremy Irons, Jack Huston, ve Salma Hayek, ve Al Pacino
Müzik: Harry Gregson-Williams
Yapım Yılı ve Süre: 2021/157 dk.
Yaratık – 1979, Bıçak Sırtı – 1982, Thelma ve Louise – 1991, Gladyatör – 2000, Kara Şahin Düştü – 2001, gibi başarılı örneklerini hemen hatırlayabileceğimiz, yedinci sanata dair önemli işlerle öne çıkmış ve bir çok filme imza atmış kıdemli İngiliz Yönetmen Sir Ridley Scott, kamerasını moda dünyasına çevirerek, Gucci moda evi ve bu markaya adını vermiş İtalyan ailenin dramatik öyküsünü beyaz perdeye taşıyor.
Sara Gay Forden tarafından 2001’de yayımlanan “The House of Gucci: A Sensational Story of Murder, Madness, Glamour, and Greed” adlı kitaptan uyarlanan film, her başarılı erkeğin arkasında ya da yanında hırslı bir kadın vardır inanışına, adeta, yakın dönemden şaşalı ve göz önündeki bir örnekle destek verirken, Gucci ailesinin sansasyon dolu dramatik öyküsü, bu hikayenin temel örgüsü olarak filme katkı sunuyor.
Bir İtalyan kamyon nakliyecisinin, hırslı, fettan ve “femme fatale” adayı kızı Patrizia Reggiani (Lady Gaga), katıldığı bir partide Rodolfo Gucci’nin (Jeremy Irons) veliahtı avukatlık eğitimi gören oğlu Maurizio Gucci (Adam Driver) ile yakınlaşır. Kiminle karşılaştığını anlayarak, aşık olduğu bu aykırı delikanlıyı baştan çıkarır ve ilişki yaşamaya başlarlar. Ancak geleneksel bir bakış açısına ve sınıf anlayışına sahip Rodolfo Gucci, gelin adayı olan Patrizia’nın kimliğini öğrenince, bu ilişkiye ve ufukta beliren evliliğe şiddetle karşı çıkacaktır. Ancak Patrizia’nın dişilikte sınır tanımayan yetenekleri Maurizio’yu tamamen ele geçirir ve evlenirler. Babası tarafından mirastan mahrum bırakılmakla tehdit edilen, bu nedenle evini terk ederek kayınpederinin evine ve işine sığınan Maurizio, hırslı ve sınıf atlamakta kararlı karısının, babasıyla zıt karakterli ve tüccar kafalı amcası Aldo (Al Pacino) ile tanışmasıyla farklı bir boyut kazanan ilişkiler ve kızlarının doğumuyla babasıyla aralarındaki buzların çözülmesiyle, tüm isteksizliğine karşın kendisini Gucci imparatorluğunun yönetiminde bulacaktır. Ancak Patrizia’nın sınır tanımayan hırsı ve açgözlülüğü, Rodolfo’nun ölümüyle söylemleri değişen amca Aldo’nun ve yeteneksiz tasarımcı oğlu Paolo’nun hisselerine göz koyarak Gucci’nin tüm kontrolunu, kriminal yöntemlerle ele geçirmek çabalarına dönüşecektir. Tüm yaşananların etkisiyle yok olmuş bir ilişki, farklı bir sevgili ve başarısız ticari denemeler, sonunda bir aile dramına dönüşürken, Gucci’nin kontrolünün tamamen kaybedilmesiyle sonuçlanan bir süreç gelişmeye başlayacaktır.
Kıdemli oyuncular Al Pacino ve Jeremy Irons ve yine yakın dönemin öne çıkan sinema oyuncuları, Adam Driver ve Salma Hayek adeta bir şöhretler geçidi oluşturuyorlar. Ancak bu durumun, filmi ne denli desteklediği soru işareti haline geliyor. Kuşkusuz müzik alanındaki aykırı tarzını, yeniden çevrim olan “Bir Yıldız Doğuyor (Bradley Cooper – 2018 )” filmiyle farklı bir platforma taşıyan Lady Gaga’nın canlandırdığı, fiziki olarak da çok benzer olduğu fettan ve hırslı Patrizia karakteri, filmin en tartışılacak figürü haline gelirken, oyunculuk bakımından da tartışmalı bir performansın öne çıktığını izliyoruz. Bu performansın, önemli işlere imza atmış yetkin bir yönetmen elinde ne denli kontrol edilebildiğini de sormadan geçemiyoruz! Filmdeki Lady Gaga performansı, şarkıcının eksantrik sahne şovlarını andıran bir savrulmalar bütünü haline gelirken, karakterin devamlılığını da zorlar hale geliyor. Ancak bu noktada Yönetmen Scott’ın belki de hedefi on ikiden vurarak, aslında kendisi de oldukça eksantrik bir karakter olan ve cinayete azmettirme suçuyla 26 yıl hüküm giyerek yaşamının 18 yılını hapishanede geçiren ve İtalyan basını tarafından “Kara Dul” olarak adlandırılan Patrizia Regiani’nin, serbest kalır kalmaz kendisini lüks alış verişe boğması ve cinayeti neden azmettirdiği ve kendisinin işlemediği yönündeki sorulara, hedefi tutturmakta profesyonel bir tetikçi kadar başarılı olamayacağı şeklindeki cevapları göz önüne alındığında, Lady Gaga’nın bu kafa karıştıran oyunculuk performansına bilinçli olarak engel olmadığını düşünüyoruz. Özellikle altını çizmek gerekirse, finaldeki sahnelerde kadrajı dolduran Lady Gaga görüntüsünün, Patrizia Regiani’nin o süreçte çekilmiş bazı fotoğraflarıyla neredeyse birebir benzer olduğunu da hatırlatmak gerekiyor.
Toparlamak gerekirse, biyografi, aşk, entrika ve suçun iç içe geçtiği böylesine bir öyküyü, Yönetmen Ridley Scott, 157 dakikalık ve finale doğru “hadi artık dedirten” bir süreye sıkıştırılmış ve tekrarlara düşermiş gibi görünen bir sinema diliyle beyazperdeye taşırken, bizde de bazı noktaların aceleye getirilmiş olduğu hissi oluşmaya başlıyor. Stilize mekanlar, kıyafetler, araçlar ve sağlam sinematografisi başta olmak üzere daha birçok detay filmi ilginç bir hale getirirken, artık yaşının verdiği bıkkınlığı saklamakta zorluk çeken önemli oyuncu Al Pacino, yeteneksiz kuzen Paolo rolünde tanınmaz hale gelmiş Jared Leto, İtalyan usulü televizyon falcısı rolünde Salma Hayek filmin vurucu karakterleri olmaktan uzak kalıyorlar. Kuşkusuz filmde kullanılan İtalyan aksanlı İngilizce de ayrı bir detay haline geliyor ve farklı yorumlara açık olacak biçimde ilgi uyandırıyor. Falcı Pina karakterinde harcandığını düşündüğümüz Salma Hayek adeta hatır için rol almış görüntüsü verirken, Netflix’in sansasyonel dizisi Menajerimi Arayın’da sert, başına buyruk ve farklı cinsel tercihleri olan bir karakteri canlandıran, Maurizio’nun sevgilisi Paola Franchi rolündeki Camille Cottin hoş bir sürpriz olarak karşımıza çıkıyor. Rakip moda evleriyle olan rekabeti öne çıkaran şovlarla süslü defileler ve başarılı Amerikalı tasarımcı Tom Ford’un Gucci ile olan işbirliği filmde öne çıkarılan detaylar arasında.
Artık yönetiminde Gucci ailesinden kimsenin bulunmadığı, yıllara yayılan dalgalı bir başarı öyküsüyle profesyonel yatırımcılar tarafından öne çıkarılmış lüks bir marka olarak varlığını sürdüren Gucci’nin, son otuz yılı konu alan şaşalı ve dramatik öyküsü, tüm eksiklerine karşın Sir Ridley Scott’ın elinde usta işi bir yapım olarak göz dolduruyor. Popüler sinema bakımından bu noktada bir ayrım yapılıp yapılmadığı belirsiz olsa da, bizim kanaatimiz yönetmenin bilinçli bir tercihle baş yapıt arayışında olmadığı yönünde. Anladığımız kadarıyla Gucci ailesinin oradan oraya savrulan ve aslında hiçbir etik ve asil değere yaslanamayan öyküsü belki de bunu hak etmiyor ve asalet unvanı olan bir yönetmen bu noktada bilinçli ve ironik bir tercihte bulunuyor. Burada filmin adına da değinmek gerekiyor. Türkçeye aile olarak aktarılan “House of Gucci” ya da İtalyanca ismiyle “Casa del Gucci” artık lüks tüketim ürünlerine odaklanmış Kering Grubunun bünyesindeki bir dünya markası. Buradaki “Casa” sözcüğü aslında aileden çok moda evine dair genel bir kavramı ifade ederken, bazı film adlarının Türkçeye çevrilmesinin getirdiği anlam karmaşasının altını da çizmek gerekiyor.
Yaşını almış olsa da, üretken ve sinema tarihinde önemli izler bırakmış kıdemli bir yönetmenin sinema anlayışıyla beyaz perdeye yansıyan ve lüks tüketim markası Gucci’nin ve markaya adını veren ailenin, belli bir dönemini mercek altına alan, hikayesi, oyuncuları, mekanları ve diğer tüm detaylarıyla “Gucci Ailesi” bir Sir Ridley Scott filmi olarak vizyondaki filmler arasında bize göre kayda değer ve ilginç bir seçenek haline geliyor.
Hikmet Vardar