Grinin Elli Tonu
İnsanoğlu gezegenimiz üzerinde başladığı macerasında, bilimsel çerçevede pirimat olarak tanımlanmaktaydı. İlkel komün toplumu sonrasında avadanlıkların bulunmasıyla ortaya çıkan “artık değer”, köleci toplum düzeninin ortaya çıkmasına, iktidar ilişkisinin ve eşitsizliğin başlangıcına zemin teşkil etti; günümüzde ise bu ilişki çığrından çıktı…
GRİNİN ELLİ TONU (FIFTHY SHADES OF GREY)
Yönetmen: Sam Taylor-Johnson
Senaryo: Kelly Marcel, Patrick Marber ve Mark Bomback (E. L. James’in aynı adlı romanından uyarlama)
Oyuncular: Dakota Johnson (Anastasia Steele), Jamie Dornan (Christian Grey), Rita Ora (Mia Grey), Luke Grimes (Elliot Grey), Eloise Mumford (Katherine Kavanagh).
Görüntü Yönetmeni: Kelly Marcel
Kurgu: Susan Littenberg, Sabrina Plisco
Film Müziği: Danny Elfman
Sanat Yönetmeni: Seamus McGarvey
Yapım Yılı ve Süre: ABD-2015/125 dk.
Anastasia 20’li yaşlarında üniversitede edebiyat okumakta olan çekici ve naif bir genç kızdır. Bir gün arkadaşı Katherine’in yerine, okul gazetesinde yayınlanmak üzere gözde bekar, yakışıklı Christian Grey ile röportaj yapmak için “Grey House” isimli binaya gider. İlk karşılaşma başta sıradanmış gibi başlasa da, cazip, yakışıklı ve bekar Christian, Anastasia için ayırdığı 10 dakikalık süreyi uzatır ve randevularını iptal eder. Anastasia ise o güne kadar ilgisini çeken bir erkek bulmadığı için kimseye yüz vermemişken, soğuk bakışlı ama yakışıklı Grey’in çekim alanına kendini kaptıracaktır.
İnsanoğlu gezegenimiz üzerinde başladığı macerasında, bilimsel çerçevede pirimat olarak tanımlanmaktaydı. İlkel komün toplumu sonrasında avadanlıkların bulunmasıyla ortaya çıkan “artık değer”, köleci toplum düzeninin ortaya çıkmasına, iktidar ilişkisinin ve eşitsizliğin başlangıcına zemin teşkil etti; günümüzde ise bu ilişki çığrından çıktı. Günümüz dünyasında çift kutupluluk da ortadan kalktığından bu yana, dünyanın egemen sistemi neredeyse tümüyle kapitalizm oldu ve bu bağlamda iktidar ilişkisi daha düzeyli veya vahşi olmak üzere insanlararası ilişkilerin zeminindeki iktidar ilişkisini de etkiledi. Geri kalmış ülkelere de kalkınma modeli diye yutturulan vahşi soslu kapitalizm sadomazoşizm laboratuarını, sıradan insanların yaşamları üzerine bina ederken, gelişmiş ülkelerin “düzeyli kapitalizmi”, servetin paylaşılması olgusuna Marx’dan günümüzde Piketty’ye karşın adil çözümler aramasına karşın, “düzeyli kapitalistlerin” tatminsiz bireyinin laboratuvarı, malikanelerindeki pornografik zevklerinin tatmin odalarında sadomazoşizmin eğlence aracına dönüştü.
Grinin Elli Tonu filminden, satır araları okumalar ve sembolik yansıtmalar, metaforik anlam üretimi beklemek eşyanın tabiatını zorlamak olur. 20.yy’dan başlayarak günümüz dünyasında da başat olan popüler kültürün ifade araçlarının en önemli unsurlarından olan şiddet, seks, giderek pornografi, sinemada, televizyonda, internette ve edebiyatta da yer buldu. Henry Miller ustanın Sexus, Plexus, Nexus ve edebiyat sanatının erotizm sınırları içinde gezinen diğer yapıtlarını dışarıda bırakarak olguya baktığımızda, günümüz insan ilişkilerinde üretilen şiddetin bilinçaltı güdülemeleriyle de, popüler kültür ürünlerinin görüntü ve yazı alanında da pornografi üretir hale gelmesini çok yadırgatıcı bulmamak lazım. Çünkü sanat bir meta haline geldiğinden bu yana, piyasa ekonomisinin kriterleri üretimde geçerli olmaya başladı.
Grinin Elli Tonu filminin Anastasia’sı romantizme açık, yakışıklı prensini arayan sıradan ölümlülerin arayışlarına yakın, romantik tonlamalarda, giderek erotizmin sınırlarında sunulmaya yakın bir genç kız olabilecekken, Christian’ın sert dünyasında “sevişilmeyen” fakat “becerilen” bir pornografi objesi olmaya nasıl ve neden dönüşmeyi kabul eder? Yönetmen Jonhson’dan, sinema dilinin incelikleri bağlamında karşılıklar üretmesini beklemek sözkonusu olsa, Grinin Elli Tonu bir başyapıt olabilirdi. Aynı isimli romana bağlı kalınarak çekilmiş film, psikoanalitik çözümlemeleri zekice satır aralarına yerleştirmeye çalışsa, sanırım bugünkü box office rakamlarını yakalayamazdı. Bu bağlamda ise, Christian’ın sorunlu bir geçmişi, aslında uyuşturucu kullanan bir fahişenin oğlu olması ve evlat edinildiğine ilişkin bazı sırlar, biraz flu olarak deşifre edilir filmde. Bu açıklamaların seyirciyi tatmin ettiğini ve Christian’ın sadomazoşist taleplerine neden oluşturduğunu yönetmen Johnson yeterli bulsa da, Anastasia için yeterli olmuyor ve Christian’ın kendisine cinsel şiddet uygulayarak tatmin olduğunu fark ettiğinde, genç kadının erkeğin çekim alanından hızlıca çıktığını görüyoruz. Filmin finalini oluşturan bu sahne karşısında “so what” şeklinde soru soran seyirciye ise, E.L.James’in aynı adlı üç ciltlik romanının ikinci cildinin uyarlamasını beklemek kalıyor.
Yıllar önce İzmir’de üniversite eğitimim sırasında, Fransız yönetmen, yazar, senarist ve Yeni Roman Akımı’nın temsilcisi Alan Rob-Grillet’nin, başrollerinde Jean-Louis Trintignant, Philiphe Noiret ve Slyvia Kristel’in (namı diğer Emmanuel) oynadığı Atesle Oyun (Le Jeu avec le feu-1975) filmini izlemiştim. Ben ve bir kaç arkadaşım filmin yaratıcısının kimliğini bilerek özellikle filme gitmiştik. Fakat salonun ezici çoğunluğunu oluşturan erkekler, Grinin Elli Tonu Filmini mastürbasyon yapmak için izleyen 33 yaşındaki Meksika’lı kadın gibi salondaki yerlerini almışlardı ve filmin ilk yarım saati dolduktan sonra yönetmene ve Slyvia Kristel’e söverek salonu terketmişlerdi. Gri’nin Elli Tonu, günümüzün nispeten daha medenileşmiş ve çeşitli yollarla ürkütülmüş insanları için, sinema salonunda her ne kadar bir mastürbasyon aracı haline gelmese de, yüzeyselliğin ve vasatın sularından kurtulamıyor. Filmden geriye ise grinin asal malzemesi siyah ve beyaz kalıyor. Filmin artı yanlarını ise biçim ve bu bağlamda estetize edilmiş görüntüleri oluşturuyor. Biçim, sinefiller için bir renk paleti işlevi taşıyor ve filmin gri tonlarını da içeriyor. Diğer yandan film müziklerinin sinema sanatı açısından, filmin artı yanlarından olduğunu belirtmek gerekir.
Bülent Vardar