G.O.R.A. BirUzayFilmi
İki yıldır çekim aşaması ve bir türlü bitmeyen çekim sonrası işlemlerine karşın en sonunda kült stand-up sanatçımız Cem Yılmaz’ın bir tek yönetmediği ama aslında her şeyi olduğu G.O.R.A., filme sahip çıkıp borçlarını da ödeyen BKM’nin büyük bir PR çalışması sonrasında en sonunda vizyona girdi. Cem Yılmaz kıvrak zekası, allah vergisi yetenekleriyle ülkemizin bütün zamanlarının en komik adamı…
G.O.R.A.
BirUzayFilmi
Yönetmen: Ömer Faruk Sorak
Senaryo: Cem Yılmaz
Oynayanlar: Cem Yılmaz, Özge Özberk, Ozan Güven, Şafak Sezer, Rasim Öztekin, Özkan Uğur, Erdal Tosun, İdil Fırat, Cezmi Baskın
Görüntü Yönetmeni: Veli Kuzlu
Müzik: Ozan Çolakoğlu
Sanat Yönetmeni: Bahattin Demirkol
Özel Efekt Süpervizörü: Kıvanç Baruönü
Yapım: Böcek Yapım/2004
İki yıldır çekim aşaması ve bir türlü bitmeyen çekim sonrası işlemlerine karşın en sonunda kült stand-up sanatçımız Cem Yılmaz’ın bir tek yönetmediği ama aslında her şeyi olduğu G.O.R.A., filme sahip çıkıp borçlarını da ödeyen BKM’nin büyük bir PR çalışması sonrasında en sonunda vizyona girdi. Cem Yılmaz kıvrak zekası, allah vergisi yetenekleriyle ülkemizin bütün zamanlarının en komik adamı. Bir stand-up gösterisini ya da her hangi bir performansını izlerken, bugüne kadar Cem Yılmaz’ın yaptığı esprilere güldüğüm kadar hiç kimsenin esprilerine gülmediğimi anımsıyorum. Hatta Cem Yılmaz’ın yerelliğin sınırlarının ötesinde bir mizah ustası olduğunu iddia etmek de abartılı kaçmayacaktır.
G.O.R.A., Cem Yılmaz’ın da belirttiği gibi isminin özel anlamı olmayan bir uzay filmi. Kız kardeşine sorduğu bir sorunun yanıtından esinlenerek bu ismi koymuş filmine. Fakat bu öyle bir film ki konusu ve esprileri itibariyle stilize dekorlar önünde sunulabilecek gibi görünmesine karşın, filmin yönetmeni Ömer Faruk Sorak’ın belirttiği gibi üç buçuk dakikalık bir jeneriği dolduracak kadar insanın çalıştığı ve gerçekçi olması için de hiç bir masraf ve emekten kaçınılmadan kotarılmış bir film izlenimi veriyor. Gençliğe adım attığım yıllarda Devekuşu Kabare topluluğunun sunduğu Astronot Niyazi oyununu anımsadığımda, uzaylılarla bizim ilişkimizin hem tiyatroda hem de Dünyayı Kurtaran Adam’la sinemada başladığına tanıklık edebiliriz. Bu arada Sadri Alışık’ın Turist Ömer serilerini de unutmamak lazım. Şüphesiz G.O.R.A.’nın teknik, estetik ve mizah seviyesi öncekilerle kıyaslanmayacak ölçüde yüksek.
Film tipik bir köylü kurnazı olan, halı ticareti ve turimzden para kazanan, turistik bir Anadolu kentimizin herşeyi bilen delikanlı karekteri Arif’in uzay takıntısı, sahte UFO görüntüleri yaratma çabası ve bunları bir kuruluşa yutturma girişimleriyle başlıyor. Sahte UFO yaratma girişimlerinde bir türlü başarılı olamayan Arif’in halı dükkanına müşteri gibi gelen uzaylılar, onu bir anda G.O.R.A. gezegenine ait olan bir uzay aracına ışınlıyorlar. Bu olay Arif’in ve G.OR.A. gezegenindeki yaratıkların da yaşamını değiştiriyor (Bir Türk dünyaya bedeldir). Arif önce uzaya geldiğini anlamıyor ve yapılanların bir oyun olduğunu düşünüyor. Fakat gerçeği kavradığında G.O.R.A.’lıların dünyanın her bölgesinden kendilerine tutsak edilmiş insanlar getirdiklerini farkediyor. Arif tutsak edildiği hapishanenin yemekhanesinde çalışan ve o da bir Türk olan Bob Marley Faruk ile tanışıyor. Bu arada G.O.R.A.’nın diğer önemli karekterleri Amir Tocha, karısı Mulu, Komutan Logar, Kuna, Prenses Ceku, Robot 216, Garavel, Rendroy ve Tihula da Arif’in yaşamına bir şekilde etki ediyorlar. Bu etki aslında karşılıklı bir etki. Arif kıvrak Türk zekasıyla ve cehaletinin de katkısıyla, komutan Logar’ın, Amir Toşa’nın güzel kızı Prenses Çeku’yla evlenebilmek için G.O.R.A.’nın başına musallat ettiği ateş topunu yok ediyor. Bu süreçte, cehaletine karşın başarıyı elde etmiş ve para kazanmış pek çok Türk genci gibi üstün bir güven duygusuyla başrolünü Bruce Willis’in oynadığı 5.Element filminin içeriğinden ödünç alınmış beş temel elementi kendine göre yorumlayarak (su, ateş, toprak, tahta) kullanan Dünyalı ve Türkiye’li Arif, G.O.R.A. gezegenini tehdit eden ateş topunu imha ederek bir anda evrensel bir kişilik olduğunu kanıtlıyor ve G.O.R.A.’lılar tarafından kahraman ve milli damat ilan ediliyor. Şüphesiz arkası çorap söküğü gibi geliyor ve Arif lazer ışını üzerinde yaptığı muhteşem el peşrevini Amerikan uzay sinemasının hizaya gelmesine katkı sağlayacak bir söylemle taçlandırıyor.
Film aslında başarılı görsel efektleri ve Antalya Stüdyoları’nın olanaklı ortamında kurulmuş olan dekorlarına karşın seyircinin görkemli bir atmosferde gerçekleştirilen bir Cem Yılmaz stand-up gösterisi izlediği duygusundan sıyrılamamasına neden oluyor. Başka insanların ne hissettiği hakkında genelleme yapmak doğru olmasa da en azından ben de yarattığı duygu bu yönde gelişti. Aslında hepimiz bütün şatafatlı PR’ına, medyanın başköşesinde yer tutmasına karşın bilinçaltımızda bir uzay filmi seyretmekten çok, Cem Yılmaz’ı seyretmeye gidiyoruz. Sinema yazarı Uğur Vardan’ın da belirttiği gibi “G.O.R.A. baştan sona bir Cem Yılmaz şovu”. Bu arada Ozan Güven, Rasim Öztekin ve Özkan Uğur’un da oyunculuk başarılarını vurgulamak gerekiyor. Sanırım G.O.R.A. filmini ve baş karekteri Arif’i tanımlayabilecek en özlü yaklaşım çağdaş bir Turist Ömer macerası olduğudur. Sadri Alışık’ın, Yeşilçam’ın altın dönemlerinde yarattığı Turist Ömer tiplemesi, döneminde çok tutmuştu ve sokaktaki büyük küçük herkes Turist Ömer’in kötü kopyaları olarak gezmekteydi. Aslında Cem Yılmaz’da Sadri Alışık’ı ve Turist Ömer tipini sevdiğini gizlemiyor. Bu bağlamda yapılabilecek bir değerlendirmeyle Cem Yılmaz’a haksızlık da yapmamak gerekir. Çünkü o kendi tipolojisi içinde Turist Ömer gibi şablon bir karekter yaratmıyor ve G.O.R.A.’da da beş ayrı karekteri canlandırıyor. Bu karekterlerin en azından ikisinde çok başarılı bir performans da yaratıyor. Burada Turist Ömer’le kurulmaya çalışılan bağlantı ise, Cem Yılmaz’ın toplum nezdinde Sadri Alışık gibi kabul edilmiş bir komedyen/oyuncu olması ve zamanında Turist Ömer filmlerinde yapılmış absürd denemelerin çağdaş versiyonlarını üretmesinden kaynaklanıyor. Diğer yandan Cem Yılmaz kendisiyle Alin Taşçıyan’ın yapmış olduğu bir söyleşide, “G.O.R.A.’ya absürd denebilir mi sorusunu, benim mizahım absürd değil…Uzay gemisinden dünya görülüyor, adam cep telefonuyla konuşuyor. ‘Amerikan başkanı dahil herkesi harekete geçirin, uzaylılar tarafından kaçırıldım’ diyor. Bu gerçek olabilir, bunda hiçbir absürdlük yok. Absürd olan telefonun çekmesi mi? Çekip çekmediğini nereden biliyoruz ki? Siz olsanız dünyayı öyle görseniz haber vermek istemez misiniz” diyerek yanıtlıyor.
G.O.R.A., daha önce de yinelediğimiz gibi uzun bir maceradan sonra beyazperdede seyircinin karşısına gelebilmiş bir film. Filmin bu aşamaya gelebilmesi için yaklaşık beş milyon dolar para harcanmış. Antalya Film Stüdyoları’nda film için özel setler kurulmuş ve özellikle reklam dünyasından yetişmiş pek çok yetenekli, bilgili ve deneyimli insan filmin başarısı için biraraya gelmişler. Filmin özel efektleri de vizyona girdikten sonra oldukça gündem teşkil etmeye başladı. Kimileri efektlerin belli olduğunu, dekorların dekor koktuğunu filan söyledi. Şüphesiz bu tür tartışmaların arkası kesilmeyecektir. Ama Sezar’ın hakkını Sezar’a misali özellikle görsel efektlerde uluslararası bir standartın tutturulduğunu söylemek filme torpil yapmak anlamı taşımayacaktır. Uğur Vardan’ın da dediği gibi ” efektler sırıtmıyor, uzay gemileri tıpkı elin oğlunda olduğu gibi ağır ağır, etkisini hissettirerek geçip gidiyor, ışıklandırması, renkleri yerli yerinde, ışın kılıçları da sorunsuz”.
Filmin gizli kahramanı ve diğer önemli bir figürü ise yönetmen Ömer F.Sorak. Kendisini daha çok çektiği reklam filmleri ve kliplerden tanıyoruz. Sorak sinemayla olan flörtündeki ilk ciddi gişe başarısını Yılmaz Erdoğan ile ortak yönettiği Vizontele ile yakalamıştı. Ömer Faruk Sorak’ın kompleksiz, kendine güvenli ve ille ben de yönetmen olayım diye üstelemeyen Cem Yılmaz ile gerçekleştirdiği bu ikinci bütün zamanların en ilgi çekici Türk filmi, şimdiden Asmalı Konak’ın ilk üç gün rekorunu kırarak sinemalara 772 bin 19 izleyici çekti. Yeni hedefi ise Vizontele’nin tüm zamanların en çok izlenen Türk filmi (3 milyon, 308 bin 97) rekorunu kırarak bu ünvanı ele geçirmek. Bize de hem bu ünvan mücadelesine katkıda bulunmak hem de görülmesi gereken bir filmi gidip izlemek kalıyor…
Bülent VARDAR