Kısafilm

Görüntü Yönetmeni: Giovanni Fiore-Coltellacci

Festivalden Gösterimler

EDMOND

Yönetmen: Alexis Michalik

Senaryo: Alexis Michalik

Oyuncular: Thomas Solivérès, Olivier Gourmet, Tom Leeb, Lucie Boujenah, Mathilde Seigner, Clémentine Célarié, Igor Gotesman

Görüntü Yönetmeni: Giovanni Fiore-Coltellacci

Kurgu: Anny Danché, Marie Silvi

Müzik: Romain Trouillet

Yapım Yılı ve Süre: 2019 / Renkli / 109’dk.

Festivalin açılış filmi olarak da seçilen, Edmond, dramaturg, oyuncu ve oyun yazarı Alexis Michalik’in, Molière ödüllerini de alan, aynı adlı gişe rekortmeni oyununun, sinema uyarlaması. Senaryosunu yazdığı filmi kendisi yöneten Michalik, yazdığı oyunlardakine benzer biçimde hareketli, doğaçlamalara ve oyuncuları öne çıkaran bir filme imza atmış. Kendisi de bir deneyim sunan Edmond’un kahramanı, Michalik gibi şöhrete kavuşan genç bir yazar.

1897 Yılında, ‘Belle Epoque’ döneminde Paris’te geçen film, yaratıcılık problemi yaşayan ve maddi sıkıntılar içindeki yazar Edmond Rostand’ın dönemin tanınmış oyuncuları Sarah Bernhardt ve Constant Coquelin’in ısrarıyla, çekici ve güzel bir kostümcüye duyduğu platonik ilgiyle kaleme aldığı, büyük bir tiyatro ve sinema klasiği haline dönüşen, Cyrano de Bergerac’ın yaratılma sürecini anlatıyor. Dramaların iş yapmadığı ve komedinin öne çıktığı bu dönem, genç yazarın, genelev işletmecisi iki kafadarın metreslerini baş rolde oynatması şartıyla yapımcılığıni üstlendiği

Başarılı bir dönem canlandırması olan ve özellikle mesleki deneyimlerine dayanarak yazdıkları senaryolara film çeken her yönetmenin

EŞ ANLAMLILAR-SYNONYMS

Yönetmen: Nadav Lapid

Senaryo: Nadav Lapid, Haïm Lapid

Oyuncular: Tom Mercier, Quentin Dolmaire, Louise Chevillotte

Görüntü Yönetmeni:Shaï Goldman

Kurgu: Era Lapid, François Gédigier, Neta Braun

Yapım Yılı ve Süre: 2019/123 dk.

Bu yıl Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı kazanan Nadav Lapid’in otobiyografik ve politik eleştirel unsurlar içeren önceki filmlerine kıyasla sarsıcı bir giriş sahnesiyle açılan filmi, politik alt metinler içeren ve yorumlanması İsrail’in geçmiş birkaç on yıla damga vurmuş ortadoğu politikaları ve dünyanın bu politikalara karşı tepkilerini iyi anlamış olmayı gerektiren, bu ve benzeri politikalara yaklaşımları bakımından avrupalı stereo tiplere yönelik kendine özgü alaycı bir üslup geliştiren ve kişisel politik kaygıları olan bir sinema yorumu. Ülkesindeki

Her milletten göçmenin hedef noktası haline gelen Fransa ve bu ülkenin özellikle Kuzey Afrika’daki sömürgeci geçmişinin bir sonucu olarak giderek güçlenen ve akıl almaz terör eylemlerine kadar uzanan olaylar ışığında, özgün bir özeleştiri yapan bu İsrail filminin Berlin’de elde ettiği başarıyı da dikkatle değerlendirmek gerekiyor. Kotarmaya çalıştığım bir belgesel için karış karış gezdiğim ve çekim yaptığım toplama kampları, Normandiya çıkarma bölgesi ve özellikle Alman askeri mezarlıklarında çok dikkat çeken bir uygulama bulunmaktadır. Fransadaki ‘La Cambe’ başta olmak üzere İkinci Dünya Savaşı sonrasında düzenlenen Alman askeri mezarlıklarının anı defterlerinde not düşülmüş ‘bu size ders olsun’ kıvamndaki yazılara adeta cevap vermek istercesine asılmış büyük duvar posterlerinde, İsrail’in, günümüzde, Filistin başta olmak üzere Ortadoğu’da estirdiği savaş rüzgarlarının altı çizilerek ‘Yahudileri katlettik diyerek bizi kınadınız ama bakın günümüzde neler oluyor’ söylemi ve bu söylemi destekleyen fotoğraf ve yazılar en dikkat çeken ögeler oluyor. Son yıllarda Berlinale’de Altın Ayı kazanan filmlerin, sinema sanatı ve dramaturjisinden çok siyasal ve sosyal söylemleriyle öne çıktıklarını da özellikle hatırlatmak gerekiyor.

Kendisini adeta kimliksiz bir hale getiren ülkesini terk ederek Paris’e gelen ve kendi kimliğini ararken Fransız arkadaşının sevgilisiyle anlamsız bir ilişkiye giren kahramanımızın baş karakteri olduğu film, İbranice konuşmayı reddeden ve kendisini Fransız kültürü ve toplumu içerisinde ifade etmeye çalışan eski bir İsrail askerinin arayışlarına odaklanıyor. Yeni sinema akımlarına uygun bir sinematografi anlayışıyla sallanan bir kameranın takibinde, Paris’in lüks bir bölgesindeki boş apartman dairesine sığınan Yoav, burada kişisel eşyalarının kaybolduğunu fark eder. Apartmanda oturanlara yaptığı çağrılara cevap alamayan, küvette uyuya kalan, çıplak ve üşümüş Yoav (Tom Mercier), Emile (Quentin Dolmaire) ve Caroline’in (Louise Chevillotte) onu bulduğu küvetten kaçar. Yaşadığı gönül kırıklıkları ile ülkesi İsrail’den, her şeyiyle benimsemeye karar verdiği Paris’e taşınmıştır. Etnik kimliğinden uzaklaşmak, bir Fransız gibi yaşamak ve hatta bu ülkede ölmek istese de çifte kimliği onu rahat bırakmayacaktır. Yönetmen Lapid, kazandığı Altın Ayı’yı filmin kurgusunda da çalışan, “en yakın sanatsal ortağım” dediği ve hayatını yakın zamanda kaybeden annesi Ara Lapid’e ithaf etmiş. Kuşkusuz bu filme destek sağlayan İsrail makamlarının da, bir çifte durumla karşı karşıya kaldıkları ve özellikle ülkelerini her platformda savunmakta gösterdikleri fanatiklik boyutundaki tepkilerine karşın özellikle ‘Foxtrot’ filmi nedeniyle yaşadıkları sıkıntıları bu filmde tekrarlamak istemedikleri anlaşılıyor. Bu noktada Lapid, Samuel Maoz imzalı Foxtrot, (2017) filmine kıyasla, daha ölçülü ancak sanat sineması kalıplarını kullanarak kaygısını seyirciye aktaran bir filme imza atmış. Yönetmen önceki filmlerinde otobiyografi ve politik eleştirilere yer verse de, son filmi ‘Eşanlamlılar’ da, tüm bunları belki batı ülkelerine de üstü örtülü eleştirilerde bulunarak baş karakteri üzerinden seyirciye aktarıyor. Eşanlamlılar, yaşadığımız coğrafyanın neden huzurlu olamadığını farklı bir bakış açısıyla beyaz perdeye yansıtıyor.

HANGİ KADIN – WHO YOU THINK I AM

Yönetmen: Safy Nebbou

Senaryo: Safy Nebbou, Julie Peyr

Senaryo: Özgün Yapıt: Camille Laurens

Oyuncular: Juliette Binoche, François Civil, Nicole Garcia, Charles Berling, Marie-Ange Casta, Guillaume Gouix

Görüntü Yönetmeni: Gilles Porte

Kurgu: Stéphane Pereira

Yapım Yılı ve Süre: 2018/101 dk.

Üç Renk: Mavi (1993 Krzysztof Kieślowski), İngiliz Hasta (1996 Anthony Minghella), Binlerce Kez İyi Geceler (2013 Erik Poppe) gibi filmleriyle bende iz bırakmış Fransız kadın oyuncu Juliette Binoche, belki ilerleyen yaşının da etkisiyle, kadın kimliğinin öne çıktığı ve zamanın acımasız döngüsünde günümüz kapitalist yaşam tarzının getirdiği yalnızlığın altını kuvvetle çizen rollerde daha fazla karşımıza çıkar oldu. Erotik sahnelerin öne çıktığı ve kişisel olarak başarısız bulduğum Claire Denis imzalı 2017 yapımı İçimdeki Güneş, bende, bu çekici kadının son yıllardaki ruh haline yakın düşen karakterleri canlandırdığı izlenimi bırakmıştı. Bu izlenimim Hangi kadın da daha da kuvvetlendi. Kuşkusuz yaşam devam ediyor ve yaşlanıyoruz. Geniş toplum kesimlerince benimsenmiş şöhretlerin, bu süreci daha zorlu bir şekilde yaşadıklarını ve doğal olak bu tarzdaki rollere de çok uygun bir ruh halinde olduklarını anlamak gerekiyor.

Fransız yönetmen ve oyuncu Safy Nebbou’nun ödüllü yazar Camille Laurens’in aynı adlı romanından uyarladığı ve dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nde gerçekleştiren ‘Hangi Kadın’, Binoche’un sahici performansıyla öne çıkıyor. Günümüzde toplumun her kesimini etkisi altına alan sosyal medya çılgınlığına dramatik bir bakış açısıyla yaklaşan film, genç sevgilisini sosyal medya üzerinden kontrol etmek üzere çekici ve genç bir kadının fotoğrafını kullanarak sahte facebook hesabı açan ellili yaşlardaki iki çocuk annesi, akademisyen Claire’in, bu görüntülerle platonik ilişkiye girdiği genç arkadaşıyla yaşadığı dijital iletişimi başarılı bir sinema diliyle yansıtırken, gençlik, güzellik gibi kavramların günümüz ilişkilerini nasıl yönlendirdiği ve insanları çaresizliğe sürüklediğini, Binoche’un etkileyici performansıyla seyirciye aktarıyor.

Trajikomik bir bakış açısıyla sanal dünyada kurulan ilişkileri ve bu ilişkilerin insanların yaşamına olan etkilerini de Fransız toplumu özelinde mercek altına alan film, Binoche’un performansıyla öne çıkıyor. Özellikle sanal dünyada farklı yaş grupları arasında kurulan ilişkilerin dramatik boyutunuda öne çıkaran ve her şeyin görüntüye endeksli olduğu ve ne olduğunun değil nasıl göründüğünün önem kazandığı modern yaşamda, gerçeklerle yüzleşmenin yıkıcı etkilerinin altı çizilirken, bu etkinin farklı yaş gruplarında daha da derin izleri olabileceği öne çıkartılıyor. Zaman zaman eğlenceli sahneleriyle dikkat çeken ancak özellikle belirli yaşlara erişmiş insanları düşündürecek diyalog ve sahneleriyle hüzünlendiren film, sosyal medya çılgınlığı ve sanal dünyanın gerçek yaşamı nasıl etkileyebileceğine de belli bir yaş grubunun bakış açısıyla değiniyor.

Yukarı SB
error: Content is protected !!