Kısafilm

kelimelik-mektuplar

Elli Kelimelik Mektuplar

Yönetmen: Emir Khalilzadeh

elli-kelimelik-mektuplar
Elli Kelimelik Mektuplar

Görüntü Yönetmeni: Ahmet Bayer

Senaryo: Nevin Şahin

Oyuncular: İlhan Şeşen, Gizem Karaca, İlker Kızmaz, Tekin Temel, Derya Alabora

Müzik: Yücel Hacıoğulları

Yapım Yılı ve Süre: 2021/119 dk.

Ülkemizin demokrasi tarihi, özellikle Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı sonrasında eski silah arkadaşlarının siyasi yol ayrımlarına girmeleriyle, günümüze değin oldukça çalkantılı bir geçmişi barındırır. Özellikle Osmanlı İmparatorluğunun çöküşüyle içine girilen kaos ve parçalanması için her türlü planın uygulamaya sokulduğu bu vatan topraklarında, halkın her kesiminden gelen büyük fedakarlıklarla kazanılan bağımsızlık savaşı ve akabinde kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti bir ulusun şahlanış destanına en güzel örneklerden birisidir. Ancak bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün önünü açtığı ve modern demokrasilerin olmazsa olmazı çok partili yaşam, özellikle CHP’nin tek parti döneminden sonra partiden ayrılan muhaliflerin kurduğu Demokrat parti ve bu partinin önemli bir halk desteğiyle iktidara gelmesiyle farklı bir ivme kazanmıştır.

Kimi toplum kesimlerince tutkuyla desteklenen ancak diğer bir kesimin şiddetle karşı çıktığı bu dönem, yine bazılarına göre acımasız bir ihtilal ve karşıtlarınca devrim kabul edilen 27 Mayıs 1960 darbesiyle sona ermiş ve halen tartışmalı olan yargılamalar sonrasında, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve Demokrat Parti Genel Başkanı Adnan Menderes, Demokrat Partili bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edilmiş, Atatürk’ün silah arkadaşı Türkiyenin üçüncü ve ilk sivil Cumhurbaşkanı Celal Bayar yaş haddi nedeniyle idam edilmekten son anda kurtulmuştur.

Emir Khalilzadeh’in yönettiği ve İlhan Şeşen, Gizem Karaca, İlker Kızmaz, Tekin Temel ile Derya Alabora’nın oynadığı Elli Kelimelik Mektuplar, Adnan Menderes hükümetlerinde Bayındırlık, Ulaştırma ve Milli Eğitim Bakanlığı yapmış, siyaseten önemli işleri gerçekleştirmiş, 27 Mayıs darbesi sonrası Yassıada’ya gönderilen dönemin Bayındırlık Bakanı Ahmet Tevfik İleri’nin tutuklanmasından ölümüne kadar olan dönemi anlatıyor. Filmin yapımcılığını Boğaziçi Film Festivalini de düzenleyen İstanbul Medya Akademisi üstlenirken, filmi, TRT ve Kültür Bakanlığı da desteklemiş. Sadık Yalsızuçanlar’ın “Vefa Apartmanı” kitabından uyarlandığı belirtilen ve darbe sürecini Tevfik İleri ve ailesini öne çıkartarak anlatan “Elli Kelimelik Mektuplar”, mahkeme ve yargılama sürecini ve yine yargılamanın devam ettiği 15 ay boyunca Demokrat Partili politikacıların yaşadıklarını kendi üslubuyla anlatırken, öyküye paralel gerçekleşen ve mutlu sona ulaşan imkansız bir aşk hikayesini de usulca öyküye iliştiriyor. Filmin adı, askeri otoritenin 100 kelimeyle sınırlandırdığı tutuklu mektuplarını eziyet için elli kelimeye indirmesinden esinlenerek belirlenmiş.

Gece evinde Birinci Boğaz Köprüsü projesi üzerinde çalışmakta olan Bayındırlık Bakanı Tevfik İleri, 27 Mayıs darbesinin gerçekleşmesiyle evinden gözaltına alınır. Ordu yönetime el koymuş, hükümetin tüm önde gelen isimleri gözaltına alınmaktadır. Gözaltı sürecinde basınla ve avukatlarıyla irtibatları kesilmiştir. Hem gazeteciler hem de avukatlar her imkanı kullanarak tutuklananlardan haber almaya çalışmaktadır. Yassıadaya nakledilen Demokrat Parti ileri gelenleri bu süreçte mesnetsiz iddialarla yüzleşecek, hak etmediğine inandığı kötü muameleye tabi olacaktır. Tesadüfen gazeteci oğlunu ve sevdiği kadın olan, ancak kendisini protesto ederek tutuklu bakanın avukatlığını üstlenen asistanını korumak isteyen İhtilal yanlısı akademisyen Belkıs Türkkan (Derya Alabora), herşeyin göstermelik olduğunu, kalemin kırıldığını itiraf edecektir. Bakan Tevfik İleri Milli Birlik Komitesinin Yassıada mahkemelerinde yargılanarak idama mahkûm edilecek ancak cezası ömür boyu hapse çevrilecektir. Yargılamanın ardından Kayseri bölge cezaevine yollanan İleri, Yassıada sürecinde bozulan sağlığı nedeniyle hastalanacak ve 31 Aralık 1961 günü vefat edecektir.

Kuşkusuz bu tarzdaki dönem filmlerini beyaz perdeye taşımanın büyük maliyetleri var. Ayrıca sinema endüstrisinin temel gereksinimlerini halen karşılamamış bir ülkenin film üretmekteki en büyük zorluklarından bazıları, dekor, objeler, araçlar, dönemi yansıtan kostüm ve benzeri aksesuarların üretilmesi oluyor. Kişisel olarak bu konularda halen önemli açıklar bulunduğu düşüncesindeyim. Filmin tarihe geçmiş mekanı Yassıada ve buraya ulaşımı sağlayan geminin dahi gerektiğince canlandırılmasında sorunlar olduğu hemen fark ediliyor. Çakaralmaz bir fotoğraf makinesinin yakaladığı önemli kareleri, kendim dahil binlerce liralık objektif ve donanımla yakalayamayan bizler, doğrusu fotoğraf bilgimizi gözden geçirmeliyiz. Bu noktada filmden bazı sahnelerin dizi amacıyla çekildiği ancak sinema filmi olarak montajlandığı hissi öne çıkıyor. Böyle bir dönemi yansıtan bir öykünün titizlikle kotarılmış bir senaryoya dayanması da olması gerekenlerden. Cuntaya destek veren Anayasa Profesörü Belkıs Türkkan karakterini canlandıran Derya Alabora görece dikkate değer bir performansa imza atarken, tüm karakterlerde, genelde sinemadan çok dizilere yakın düşen bir oyunculuk performansı izleniyor.

İstanbul Medya Akademisi, bu alanda eğitim vermenin avantajlarını da kullanarak, ilk uzun metrajlı filmlerinde oldukça riskli ve iddialı bir projeye imza atmış. Filmin dramatik kurgusu, bir melodram kıvamında seyirciyi etkisi altına alırken, bu türün olmazsa olmazı dönem canlandırmaları, dizilerin ötesine geçemiyor. Basın gösterimi sonrası kısa bir konuşma yapan İstanbul Medya Akademisi Başkanı Ogün Şanlıer, aslında bu projenin bir dizi olarak düşünüldüğünü ancak daha sonra film haline getirmeye karar verdiklerini ifade ederken, başta İlhan Şeşen ve Gizem Karaca filmin medyatik unsurları olmaktan ileriye geçemiyorlar. Özellikle bakan Tevfik İlerinin avukatı olarak öne çıkan karakterlerin inandırıcılığı olmak gerekiyor. Yassıada’nın Milli Birlik Komitesi destekli Mahkeme başkanı kıdemli hâkim Salim Başol ve başsavcı Altan Ömer Egesel’e cesaretle kafa tutan avukatları izlerken, aklımıza hemen amcalarıyla Grup Gündoğarken ve ş harfini s olarak telaffuz eden, güzel Türkçemize, sanırsam, atarlanmak, tabiikide gibi önemli! kelimeler kazandıran genç kardeşlerimiz geliyor. Bunlar altmışların Türkiyesi’nde olsa sanırım bayağı ilgi uyandıran noktalar olurdu. Filmin oyunculuk bakımından bize göre en önemli eksiklerinden birisi de bizzat merhum Başbakan Adnan Menderes’in canlandırılması, idamı ve filmde yer aldığı sahnelerin kompozisyonu. Filmin dramatik unsurlarını oldukça öne çıkaran Yönetmen Khalilzadeh bu noktada çok önemli bir fırsatı kaçırmış. Rahmetli Adnan Menderes’in yer aldığı Yassıada belgeselleri incelenirse bizzat merhum Menderes’in, bir yönetmen açısından çok zengin bir dramatik üslubu olduğu görülecektir. Bunun yerine bize göre çok daha zayıf kalan eklektik bir karakterle yetinilmiş. Özellikle idam sahnesinin kullanılış biçiminin de filmin dramatik kurgusuna katkı sağlamadığının altını dikkatle çizerken rahmetli Adnan Menderes’i saygıyla anıyoruz.

Yönetmen Emir Khalilzadeh’in, böyle önemli bir dönemi konu alan filminde, ne denli serbest kalarak kendi üslubunu filme yansıtabilmiş olduğunu bilemesek de, kişisel olarak, bu projenin oldukça gözden geçirilmiş olduğu hissine kapıldım. Görüş olarak bir filmin yalnızca yönetmenin eseri olmadığını yaşayarak bilenlerdenim. Ancak sinema tarihine damgasını vurmuş bütün önemli yapıtlar incelendiğinde, filmi öne çıkaranın aslında Yönetmenin sinema üslubu olduğu görülecektir. Bu nedenle ‘Elli Kelimelik Mektuplar’, bu noktada bize göre zayıf kalıyor. Ancak filmdeki bir repliği buraya taşımakta yarar var. ‘Kötülüğün kaynağı zalimin zulmünden çok iyilerin kayıtsızlığıdır’. Bu kayıtsızlığı yorumlamak da seyirciye kalıyor.

  • elli-kelimelik-mektuplar
  • elli-kelimelik-mektuplar
  • elli-kelimelik-mektuplar

Darbeler ve emir komuta zinciriyle yürütülmeye çalışan demokrasiler, yalnız ülkemizde değil tüm dünyada önemli kırılma noktaları yaratırken, arkalarında çok zor kapanacak yaralar bırakıyorlar. Politikacıların favori kelimeleri rövanşizm ve devri sabık gibi kavramlar her kesimden mağdurlar yaratıyor ve hem dünya barışına hem de ülkelerin halklarına büyük acılar yaşatıyor. Günümüzde tek dertleri, ekonomilerini güçlü tutmak, sınırlarını korumak ve kendilerini de mağdur eden çevre felaketlerine çözüm aramak olan gelişmiş batı ülkeleri ve bu ülkeleri yönetenler, Covid salgınının güçlü bir biçimde gösterdiği gibi, kendi yarattıkları ancak kontrol dışına çıkan bambaşka bir dünya düzeninin devasa bir çığ gibi herşeyi yutacağından habersizcesine hamasi söylemlerle zaman tüketiyorlar. Türkiyenin siyasal bir ayıbını konu alan, Emir Khalilzadeh imzalı Elli Kelimelik Mektuplar, çok dikkatli değerlendirilmesi gereken, siyasi tarihimizin böylesine travmatik bir dönemini, usta işi sayılamayacak sıradan ve kolaycı bir sinema diliyle özetlerken, sinema kuramına kayda değer bir katkı sunamasa da, bizlere, tüm bunları beyaz perdede hatırlatırken, yakın geçmişimize bir daha dönmemizi ve hafızalarımızı tazelememize imkan sağlıyor. Bu bağlamda özellikle rahmetli Birand imzalı Demir Kırat belgeseline ve yakın tarihimizde yer alan ve önemli dersler çıkarabileceğimiz bu travmatik döneme gözatmak faydalı olacaktır.

Hikmet Vardar

Yukarı SB
error: Content is protected !!