Kısafilm

Dunkirk

Akademi, Altın Küre ve BAFTA Ödülleri başta olmak üzere prestijli sinema ödüllerine aday gösterilen İngiliz Yönetmen Christopher Nolan, 2. dünya savaşının dönüm noktası sayılan olaylarından birisi olan ve hala nedenleri hakkında farklı yorumlar yapılan Dunkirk tahliyesini, özgün bir sinema diliyle kendi bakış açısına göre yorumluyor…

DUNKIRK

Yönetmen: Christopher Nolan

Senaryo: Christopher Nolan

Oyuncular: Fionn Whitehead, Tom Hardy, Cillian Murphy, Mark Rylance, Kenneth Charles Branagh, Harry Edward Styles

Görüntü Yönetmeni: Hoyte Van Hoytema

Kurgu: Lee Smith

Müzik: Hans Zimmer

Yapım Yılı ve Süre: 2017 / 106 dk.

Akademi, Altın Küre ve BAFTA Ödülleri başta olmak üzere prestijli sinema ödüllerine aday gösterilen İngiliz Yönetmen Christopher Nolan, 2. dünya savaşının dönüm noktası sayılan olaylarından birisi olan ve hala nedenleri hakkında farklı yorumlar yapılan Dunkirk tahliyesini, özgün bir sinema diliyle kendi bakış açısına göre yorumluyor. Kuşkusuz bu yorumu değerlendirmeden önce Dunkirk’de ne olduğunu açıklamakta yarar var. Tarihçilerin görüşleri bakımından ikiye ayrıldığı, bu dönüm noktası teşkil eden çekilme, modern çağın savaş yöntemlerine bir Hitler yorumu olan Blitzkrieg doktrini yani yıldırım savaşının neticesi olarak Alman orduları’nın Batı Avrupa’yı kısa sürede işgal etmesiyle, İngiliz ve Fransız kuvvetleri Manş denizi kıyısında sıkışır. Kuşkusuz bu hızlı geri çekilmenin arkasında motorize Alman birliklerinin hava desteğiyle hızla ilerlemesi kadar, bu savaşa hazır olmayan, siyasi nedenlerle kafası karışmış Fransızlar, güçsüz batı avrupa, baltık ve iskandinav ülkelerinin de direniş göstermekte zayıf kalmaları etkilidir. İngiltere başta olmak üzere son ana kadar Nazi Almanyası ile uzlaşma arayışındaki 1. dünya savaşı yorgunu Avrupa ülkelerinin, Hitler’in intikama yönelik askeri yapılanmasını yeterince değerlendirememeleri ve Bolşevizm tehlikesini daha öncelikli sayan sağcı politikacıların işbirlikçi tutumu, Nazi Almanya’sının Avrupaya egemen olması ve özgür dünya için büyük tehdit oluşturmasının önemli nedenleri arasındadır.

Film bir İngiliz mangasının Fransız barikatlarını aşarak sahile ulaşmaya çalışmasıyla açılıyor. Kuşkusuz gerilimi kusursuza yakın bir biçimde yansıtan Dunkirk sokaklarındaki can pazarı, ses efektlerinin güçlü bir şekilde desteklediği nereden ateşlendiği belirsiz mermilerle dramatik bir atmosfere bürünüyor. Nolan bir belgesel gerçekliğe yakın olmak kaygısıyla, adeta günümüzde körfez savaşıyla bilinirliği ve etkisi artan iliştirilmiş kamera ve muhabir olgusunu, sinematografinin temel kuramlarından bakış açısıyla bütünleştirerek ve 84C MoPic (Patrick Sheane Duncan/1989) filmindekine benzer bir ‘herşeyi bilen anlatıcı’ taktiği geliştiriyor. Ancak bu taktiğin Dunkirk kumsallarına ulaşılınca kısmen şekil değiştirdiğini, daha çok yorumsuz bir belgesel anlayışı ve Manş kıyısının doğal atmosferinden faydalanan ‘Art House’ anlatım tarzına dönüştüğünü görüyoruz. Kısıtlı diyalogların yer aldığı ve Hans Zimmer’in farklı müzik tasarımına dayanan bir sinema atmosferinde tüm detaylarıyla çaresizlik ve kıyımı izliyoruz. Bu durum her ne kadar saygın bir estetik anlayışın dışa vurumu olarak gözükse de, bunun, önemli ve gerçeklere dayanan 2. dünya savaşı epik öyküsünü, ne denli güçlü kıldığı ayrı bir tartışma konusu haline geliyor.

Özellikle İkinci Dünya Savaşı ve Vietnam konusunda çekilmiş örnekleriyle kıyaslandığında, Nolan imzalı Dunkirk daha çok sinema dramaturjisi’ne uygun olarak, estetik kaygıların öne çıkartıldığı ve dönemin gerçeklerine imkanlar oranında kamerayı yönelten bir belgesel gerçekliğe denk düşüyor. Örneğin Steven Spielberg’in Normandiya çıkarmasına iliştirilmiş bir kurtarma öyküsünü anlattığı Er Ryan’ı Kurtarmak ‘Saving Private Ryan’ gibi Akademi ödülleri’yle taçlanmış örneklerle kıyaslandığında, Spielberg’in de, bir bakış açısı ve belgesel sinema yöntemi izlediği, ancak seyirciyi ana öyküden koparmayacak biçimde birkaç yan öyküyü de filmine iliştirdiğini ve bunları başarılı bir biçimde bağladığını görüyoruz. Nolan’da bunu yapmaya gayret ediyor. Ancak yeterince başarılı olduğunu söylemek bizce abartılı olacaktır. Özellikle uçak saldırıları, it dalaşları, Manşı geçen teknelerdeki aksiyon içeren sahneler, tüm görsel potansiyeline karşın seyircide sınırlı bir etki yaratıyor. IMAX teknolojisi kullanılarak çekilen bu sahneleri görkemli biçimde seyretmenin tek yolunun da doğal olarak bu sistemi kullanan salonlar olacağı anlaşılıyor.

Film, Churcill’in muhtemel Britanya işgaline karşı kuvvetlerini korumak üzere, Dunkirk sahilinde sıkışan birliklerini kurtarmak üzere kapsamlı bir kurtarma operasyonu düzenlemek yerine, sivil tekneleri kullanarak kısıtlı hava ve deniz gücü yardımıyla yapılan bir gönüllüler tahliyesini anlatırken, Almanların, çembere aldıkları İngiliz ve Fransız askerlerini teslim almak üzere son hamleyi yapmak yerine, kumsala sıkışmış kuvvetleri havadan ve karadan bombalayarak yok etmeye çalışmalarını irdeleyen iki temel teoriden birisine daha yakın olduğu izlenimi uyandırıyor. Bilindiği gibi bazı kaynaklar, Dunkirk’deki imha operasyonunu kendisi ve Luftwafhe için görkemli bir başarıya dönüştürmek gayretindeki Goering’in ısrarları sonucu Hitler’in ilerleyişi durdurduğunu öngürürken, diğerleri ise bunun Britanya işgalini kolaylaştırmak üzere İngiliz kuvvetlerini zorunlu bir kurtarma operasyonuna mecbur bırakmak ve daha kapsamlı bir imha imkanı yaratmak üzere kullanılan bir taktik olduğunu savunuyorlar. Dunkirk, 2004 de Timothy Dalton’ın anlatımıyla, Simon Russell Beale, Benedict Cumberbatch gibi isimlerin rol aldığı filmle belgesel drama olarak BBC ekranlarına taşınmıştı. Ancak belgesellerde ve Dunkirk hakkında yapılan tüm filmlerde, Alman askerlerinin görüntülerine yer verilirken, Nolan’ın bundan kaçındığını ve Almanya’yı temsil görevini Luftwafhe Stukaları ve Messerschmitt bombardıman uçaklarına bıraktığını ve dolaylı olarak adeta Goering’e atfedilen yorumlara yakın durduğunu görüyoruz.

Normandiya çıkarmasının yapıldığı yerleri ve Atlantik Duvarı’nın bu bölgesini adım adım gezmiş, tarihe mal olmuş bu coğrafyada kasaba ve kentlerde dolaşmış, askeri mezarlıklar ve müzeleri ziyaret ederek çekim yapmış birisi olarak yorumlamak gerekirse, çıtayı yüksekte belirlemesine karşın, beklentilerimin aksine, Dunkirk benim için etkileyici bir film olmadı. 1998 yılının teknolojisine göre düzenlenmiş bir sinema salonu’nda ilk defa seyrettiğim zaman adeta koltuğa mıhlandığım ve soluksuz izlediğim Er Ryan’ı Kurtarmak filmi’yle kıyasladığımda, Normandiya müzelerinde anı eşyaları arasında halen DVD ve Blue Ray versiyonları satılan bu örnek filmin, Dunkirk’e kıyasla daha farklı bir anlatım gücüne sahip olduğunu belirtmeliyim. Kuşkusuz Tom Hanks gibi önemli bir oyuncunun başrolde yer aldığı, Matt Damon, Tom Sizemore, Vin Diesel gibi isimlerin başarıyla eşlik ettiği, Yönetim, Görüntü Yönetimi, Ses, Kurgu, Görüntü ve Ses efektleri dallarında Oscar ödülüne layık görülen bu filmde, Spielberg’in farklı ve aksiyona adeta seyirciyi de dahil ederek belgesele yakın duran yönetmenlik anlayışının rolüde büyük. Akıl Defteri (Memento) 2000, Kara Şövalye (2008), Başlangıç (Inception) 2010, Yıldızlar Arası (Interstella) 2014, gibi filmleriyle geniş kitlelerce benimsenmiş ve saygınlık kazanmış bir Yönetmen olan Nolan’ın, Dunkirk’de, benzer anlatım gücünü yakalayamadığı düşüncesindeyim. Ancak bu durumun, bir eksiklikten çok, Yönetmenin sinema anlayışına uygun bir yorum ve bilinçli seçim olduğununda altını çizmek gerekiyor.

Buna benzer bir değerlendirmeyi de Hans Zimmer’in müzik tasarımı için yapmak gerekiyor. Yönetmen Nolan’ın ‘Art House’ sinema kaygısı burada da etkisini gösteriyor ve bu tarihe mal olmuş epik öyküye, farklı bir sanatsal bakış açısıyla yaklaşıldığını destekleyecek ve filmi destekler biçimde yer yer deneysel sayılabilecek bir tasarımın öne çıktığını görüyoruz.

Bazı eksiklerine karşın, 2017 teknolojisiyle Dunkirk boşaltmasını beyaz perdeye özgün bir tarzda taşıyan bu filmin, günümüzdeki göçmen sorunları ve ekonomik krizlerden bunalarak bir tür yeni ırkçılık akımına kapılan avrupalı genç nesillere, 75 yıl sonra ırkçı yaklaşımların ve intikam peşinde koşmanın insanlığa ne denli ağır bedeller ödettiğini hatırlatması bakımından özgün bir örnek olduğunu belirtirken, Christopher Nolan’ın bir defa daha prestijli sinema ödüllerine aday gösterileceğini öngörmek gerekiyor.

Hikmet Vardar

Yukarı SB
error: Content is protected !!