Kısafilm

DAHA

Yönetmen Onur Saylak’ın ilk uzun metraj çalışması DAHA, iç burkan mülteci sorununu farklı bir perspektifle seyirciye sunuyor…

DAHA

Yönetmen: Onur Saylak

Senaryo: Onur Saylak, Doğu Akay, Hakan Günday

Oyuncular: Ahmet Mümtaz Taylan, Hayat Van Eck, Tuba Büyüküstün, Pervin Bağdat, Tankut Yıldız, Turgut Tunçalp.

Görüntü Yönetmeni: Feza Çaldıran

Kurgu: Ali Aga

Müzik: Uygur Yiğit

Yapım Yılı ve Süre: 2017/115 dk.

Ülkemizde büyükşehirlerin caddelerinde görmeye başladığımız Suriye plakalı lüks araçlarla farkındalık oluşturan göçmen meselesi, Suriye’deki iç savaşın kızışması ve amansız bir hale gelmesiyle büyük insanlık dramına yol açtı. Suriyeli varlıklı kesimin görece sorunsuz atlattığı bu süreç, sıradan ve yoksul insanlar için bir göçmen dramı haline dönüştü. Her yolu kullanarak Avrupa sınırlarına dayanan Suriyeli göçmenler, gerek sosyal gerekse siyasal bakımdan bir çok soruna neden olurken, bu durumun faturası Türkiye’ye çıkarıldı. Bu satırları yazmadan önce çevre yolunda araç kullanırken gördüğüm, soğuk ve egzoz gazı dolu bir ortamda, yoğun trafik arasında dilenen küçük kız çocuğu, bu dramın ülkemize yansıyan ve artık kanıksanan yüzünü bir defa daha sergiliyordu. Yurtdışında ve ülkemizde düzenlenen festivallerde ödüllerle ve övgüyle karşılanan yönetmen Onur Saylak’ın ilk uzun metraj çalışması DAHA, bu içburkucu sürecin bir yönünü farklı bir perspektifle seyirciye sunuyor.

Özellikle televizyon dizileri ve sinemada canlandırdığı egzantrik karakterlerle ilgi çeken başarılı oyuncu ve yönetmen Onur Saylak, ilk uzun metraj denemesinde, bu yakıcı, dramatik ve adeta sosyal medyanın sabitlenmiş başlığı gibi sürekli yerini koruyan sorunun farklı ve bildiğimiz, ancak tanık olmadığımız bir yönüne kamerasını çeviriyor. Hoyrat, şiddet dolu ve vicdansız karayolu nakliyecisi Ahad (Ahmet Mümtaz Taylan), bir insan kaçaklığı şebekesinin baş aktörüdür. Birlikte yaşadığı eğitim görmek hayalindeki yeniyetme oğlu Gaza (Hayat Van Eck), bu kirli ticarette kendisine yardım etmekte, ayak işlerini görmektedir. Tarlalarda teslim aldıkları Suriyeli mültecileri, ıssız bir bölgedeki deponun kötü koşullardaki bodrum katına taşıyarak saklamakta, tekne sahipleri ve yerel otoriteyle iş birliği yaparak, para karşılığında bu çaresiz insanları Yunan adalarına geçirmektedirler. Ancak gözüne kestirdiği kadın kaçaklarada tecavüz eden Ahad, bir çocuğun ölümüne neden olur. Tanık olduğu dram, yaşadıkları ve babasının hoyrat baskısı sonucu hayalleri yok olan Gaza, yaşamın gerçekleriyle acımasız bir ortamda yüzleşecek ve sonunda kendi yolunu çizerek, babasının bırakmak zorunda kaldığı yerden bayrağı devralacaktır.

Filmde, yönetmen Onur Saylak’ın magazin medyasına özel hayatları nedeniyle sık sık konu olan eşi oyuncu Tuba Büyüküstün’ünü de Ahra rolünde görüyoruz. Kendisine yeni bir hayat sağlamak için her tavizi vermek zorunda kalan Suriyeli güzel Ahra rolündeki Tuba Büyüküstün, sinemanın görselliğe dayalı bir sanat dalı olduğunu bizlere bir defa daha hatırlatıyor. Kısa ve az sayıda diyaloğun olduğu rolüne karşın yer aldığı sahneler filmin görselliğine ve dramatik atmosferine özellikle katkı sağlıyor.

Sinematografik olarak, sinemanın tarihe geçmiş örneklerinden bazı sahneleri çağrıştıran, kadrajlar, kamera açıları ve görsel kompozisyon yaratılsa da, bu durumun film için bir eksiklik oluşturmadığını, daha çok belgesel bir gerçekliğe yaklaşan ayrı bir atmosfer yarattığını belirtmek abartılı olmayacaktır. Adeta polis kamerasıyla çekilmiş hissi veren bazı sekanslarda, filmin başarılı kurgusal bütünlüğüne katkıda bulunuyor.

Onur Saylak imzalı DAHA, toplumumuzun belli kesimlerine yönelik sosyal okumalar yapmamıza da imkan tanıyor. Günlük hayatta her yerde karşılaştığımız, haber bültenlerinin değişmez ögesi haline gelen toplumsal şiddetin köklerinin nerede aranması gerektiğini ve aslında bu sorunun esas kaynağının aile olduğunu başarılı bir biçimde beyaz perdeye yansıtıyor. Ayrıca benzer kesimlerde 70’li ve 80’li yıllarda arabesk müziğin üstlenmiş olduğu işlevi, günümüzde rap müziğinin gerçekleştirdiği düşüncesindeyim. Film bu görüşümü destekleyen bir bakış açısı geliştirmeye imkan sağlıyor.

Batı ülkelerinin iki yüzlü tutumları ve ülkemizin bu durumu aşmak üzere değişkenlik gösteren silbaştan Suriye politikaları nedeniyle, daha insani politikalarla aşılabilecek sığınmacı sorunu, büyük şehirlere kontrolsuz olarak yayılan, en kötü işlerde düşük ücretlerle çalışan, insan kaçakçıları elinde istismar edilerek ve ölüm riskini göze alarak Avrupaya geçseler dahi, 21. yüzyılın Avrupası’nda sefalet içerisinde yaşamaya çalışan, dışlanan ve her türlü mafyanın eline düşerek istismara uğrayan bu insanların yaşadıkları dramlar kadar, özellikle Avrupa ülkelerindeki aşırı sağcı göçmen karşıtı politikacıların her seçime damga vurmaları sonucunu da doğurdu.

Suriye iç savaşı, karmaşık siyasi görüntüsü yanında, bu coğrafyada güç sahibi olmak peşindeki süper devletler, destekçileri ve terör örgütlerinin Arap baharı adıyla başlayan, ancak nasıl bir bahar olduğunu anlamakta hala güçlük çektiğimiz kirli bilek güreşinde ayrı bir safhayı oluşturuyor. Ancak her savaşta olduğu gibi yine olan insanlara ve özellikle kadın ve çocuklara oluyor. Bu sorunun ne denli acımasız bir noktaya geldiğini bizler küçük Aylan’ın Ege kıyısına vuran cesedinin iç parçalayıcı görüntüsüyle idrak ettik. DAHA, bu sorunu diğer detaylarıyla başarılı bir sinema atmosferi yaratarak beyaz perdede açıklıyor.

Yönetmen Onur Saylak bir ilk film olarak kaygısı olan ve mesajını seyirciye gerektiğince aktaran, başarılı bir yapıma imza atmış. Bu noktada filme konu olan Daha (2013) romanının yazarı Hakan Günday’ın da hakkını teslim etmek gerekiyor. Sinematografik olarak bir başyapıt olmasa da, özellikle siyasi ve sosyal söylemleriyle Berlinale’de Altın Ayı alan, Taxi (Jafar Panahi-2015) ve Denizdeki Ateş (Gianfranco Rosi-2016) gibi yapımlarla kıyaslandığında hiçbir eksiği bulunmadığını ve aynı oranda başarı şansının olduğunuda özellikle hatırlatıyorum. Bir adım daha öne giderek, eğer seçilmiş olsaydı, yabancı film Oscarları için dahi şansı olabileceğini belirtmek bir abartı olmayacaktır.

Doğru yolu seçerek okumak için kaçarken yakalattığı ve öldüresiye dövdüğü oğluna, Suriyeli güzel Ahra’yı kastederek, ‘bak o yaşamak için her bedeli ödemeye hazır, ya sen ne bedel ödedin’ diye soran Ahad, bu sözleriyle her türlü insani hakkın gözardı edildiği ve insan gibi yaşamanın dahi bir bedeli olduğu ortadoğu coğrafyasının genel karakterini bizlere bir çırpıda özetliyor. Özellikle Suriye gibi, bir ailenin diktatoryal yönetimi altında kişiliğini ve bu kirli savaşla herşeyini kaybetmek noktasına gelmiş bir toplumun çaresizliği ve ezilmişliğini, finale doğru etkisi zayıflasa da, başarılı bir sinema diliyle ve sarsıcı biçimde seyirciye aktaran ‘Daha’, bu dönemin ilgiyle izlenen ve övgüye değer yapımlarından.

Hikmet Vardar

Yukarı SB
error: Content is protected !!