Kısafilm

Cep Herkülü Naim Süleymanoğlu

Cep Herkülü: Naim Süleymanoğlu

Hayat Van Eck
Cep Herkülü Naim

Yönetmen: Özer Feyzioğlu

Senaryo: Barış Pirhasan

Oyuncular: Hayat Van Eck (Naim Süleymanoğlu), Yetkin Dikinciler (Süleyman Süleymanoğlu), Selen Öztürk (Hatice Süleymanoğlu), Gürkan Uygun (Enver Türkileri), İsmail Hacıoğlu (Mehmet Tunç), Barış Kıralioğlu (Turgut Özal), Levent Ülgen (Can Pulak)

Görüntü Yönetmeni: Martin Szecsanov

Kurgu: Mustafa Presheva

Müzik: Fahir Atakoğlu

Yapım Yılı ve Süre: 2019/141 dk.

Dönemin Bulgaristan Lideri Todor Jivkov’un zorunlu ‘Bulgarlaştırma’ politikaları doğrultusunda, ülkedeki Türk asıllı müslüman azınlığa yönelik eylemler, kökleri Osmanlı-Türk Harbi (1877-1878) ve Balkan Savaşları’na (1912-1923) dayanan ve 1960’lı yıllara dayanan ve 10 yıllık dönemlerle alevlenen bir asimilasyon hareketinin devamı olarak tarihe geçmiştir. Bulgar siyasetinin ülke sınırları içerisinde yaşayan Türk kökenli müslüman azınlıktan kurtulabilmek üzere başvurduğu yöntemlerin başında ‘zorunlu asimilasyon’ ve ‘zorunlu göç’ gelmiştir. 12 Eylül sonrası yeniden toparlanmak çabasındaki Türk siyasetine kendine özgü yöntemlerle damgasını vurmuş Turgut Özal’ın, sürpriz biçimde dahil olduğu ve başarılı bir siyasi propaganda haline getirdiği bu süreç, Naim’in uluslararası başarılarıyla taçlanarak, Bulgaristan’daki Türk azınlığın sorunlarını dünyaya açmış, belki de Jivkov’un düşlediği biçimde sonuçlanarak, Türkiye’ye bir göç dalgası oluşturmuştur. Günümüzün Avrupa Birliği üyesi Bulgaristan’da bazı hakların kısmen geri alındığı ve bu durumun Türkiye’de yaşayan Bulgar göçmeni vatandaşlarımıza fırsatlar sunduğunu da hatırlatmak gerekmektedir.

Yönetmen Özer Feyzioğlu, Barış Pirhasan’ın senaryosunu yazdığı Naim filminde, bu sürece ve şampiyon halterci Naim Süleymanoğlu’nun ve ailesinin Türkiye’ye tamamen ilticasıyla sonuçlanan olaylara, kamerasını, biyografi, kurmaca film ve popüler sinemanın kuramsal kalıplarını harmanlayarak çeviriyor. Milli duyguları şahlandıran, dramanın kodlarını cömertçe kullanarak bu sürecin duygusal yönlerini beyaz perdeye güçlü bir biçimde aksettirmeye çalışan bir sinema anlayışının öne çıktığını görüyoruz. Popüler sinema anlayışıyla değerlendirilecek olursa, bu anlayışın belli ölçülerde başarılı olduğunuda kabullenmek gerekiyor. Ancak bir biyografiden çok kurmaca film kalıplarına yakın düşen Naim’in iltica süreci gibi detayların, ne denli gerçeği yansıttığı sorusu havada kalıyor.

Halter sporuna yeteneği tesadüfen dikkat çeken küçüm Naim Süleymanov, Sofya’nın talimatları doğrultusunda başarı kazanmaya çalışan yerel antrenörlerin dikkatini çeker. Ancak yaşı küçüktür ve Naim bu sporla ilgilenmemektedir. Yerel antrenör Enver Türkileri’nin çabaları sonucu küçük Naim yaşı büyültülerek halter sporuna başlatılır. Başarıları dikkat çeken ve Bulgaristan halter Milli Takımına seçilen Naim büyük başarılara imza atar ve Bulgaristan’ı uluslararası alanda başarıyla temsil eder. Devlet politikası gereği, demirperde ülkelerinde çok değerli olan otomobil ve ev gibi imkanlara kavuşan, ayrıcalıklar kazanan Naim, Todor Jivkov’un uygulamaya başladığı zorunlu ‘Bulgarlaştırma’ politikaları doğrultusunda doğduğu yer Kırcaali’de yaşanan baskılar, Türk isimlerinin Bulgar isimleriyle değiştirilmesi ve uygulanan abluka nedeniyle kendisini baskı altında hissetmekte ve bu duruma kendince çözüm aramaya çalışmaktadır. Bulgar Milli Takımı’nın Avustralya turnesinde karşılaştığı Türkler, ona aradığı fırsatı bulmakta yardımcı olacak, Bulgar gizli servisinin tüm çabalarına karşın Türkiye’ye iltaca etmesinde ve Bulgaristan’daki Türk azınlığın varolma mücadelesini dünyaya anlatmasında yardımcı olacaklardır.

 

 

Öncelikle ikinci dünya savaşı sonrası zorunlu olarak sosyalist blokta yer alan Bulgaristan Romanya gibi ülkelerin, sporu ülke propagandası olarak görmeleri Olimpiyat ve spor tarihine geçmiş birçok önemli sporcunun önünün açılmasını sağladı. Devlet tarafından görece önemli imkanlar sağlanan bu sporcular ülkelerini uluslararası arenada başarıyla temsil ettiler. Ancak kominizmin katı uygulamaları ve küreselleşen yeni dünya düzeninin önlerine çıkardığı büyük fırsatlar bunlardan bazılarının iltica etmesi sonucunu doğurdu. Bu noktada hemen aklımıza gelen isimlerden birisi, 1976 yaz olimpiyatlarında 10 üzerinden 10 puan almış ve jimnastiğin popülerleşmesinde büyük katkısı olan Rumen Jimnastikçi Nadia Elena Comaneci’dir. Olimpiyat Altın madalyasını alan en genç insan ünvanını halen koruyan bu isim de, ülkesinde hem ailevi nedenler hem de devletin katı uygulamaları sonucu büyük sorunlar yaşamış, Amerikalı bir sporcuyla evlenerek hayatını düzenlemiştir. Kominist sistemin değişmesiyle ülkesinden ve jimnastikten kopamayan Komaneci Romanya Jimnastik Komitesi Onursal Başkanlığını da yürütmüştür. Bu sporcuyla 1981 yılında Amerika’da düzenlenen ‘Nadya’ turundan Romen hükümeti büyük gelir elde etmişti. Comaneci 1989 yılında Amerika’ya iltica etmiştir.

Teknik olarak Naim, belli noktalarda kaygısı olan, iyi niyetli, ancak sınırları olan bir film. Öncelikle Türkiye ve Bulgaristan’da film için önemli destekler sağlandığı anlaşılıyor. Ancak bu durum sinema endüstrisinin kalesi halindeki ülkelerin imkanlarıyla kıyaslandığında, özellikle, özel efektler, dönem canlandırmaları ve mekanlar bakımından sınırlı kalıyor. Bu detayların, dünya sinemasını yakaladığını iddia eden bir sektör için hala büyük bir handikap halinde olduğunu hatırlatmak isterim. Film milliyetçi duygulara gerektiğince hitap etmekten geri kalmıyor. Ancak bu durum, böylesine önemli bir sporcuyu anlatırken, klip tadında görüntü ve müziklerle kısmen gölgelenirken, filmin günümüz konjonktürüne de göndermelerde bulunmak amacı taşıdığını anlıyoruz. Bu nedenle verilen mesajlar ve doğal olarak alt metinlerde okumalar yaptığımızda sinematografinin yönetmenin öncelikli kaygısı olmadığı anlaşılıyor. Fahir Atakoğlu’nun özellikle miksleri bakımından kalite dalgalanması yaratan müzik seçimleri genelde yerinde sayılabilir. Ancak bu önemsediğimiz müzisyenin daha iyi bir işe imza atabileceği beklentimizi de hatırlatmamız gerekiyor. Özellikle rahmetli Ayten Alpman’ın dillerde uzun yıllar yer bulmuş ve duyguları şahlandırmış ‘Memleketim’ şarkısı bir televizyon yapımı için çok iyi bir seçim olarak düşünülse de, bunun, Naim Süleymanoğlu’nu anlatan bir biopic’de yerine oturmadığını düşünüyoruz.

Yakın siyasi tarihimizde etkisi olan ve özellikle dönemin başbakanı Turgut Özal tarafından son derece başarılı bir siyasi gösteri haline getirilen bu sürecin gerektiğince dikkatle ele alınmadığı da kolaylıkla anlaşıyor. Öyküsü bakımından bu denli önemli bir döneme denk düşen filmin tanıtılmasına gösterilen özenin, özellikle bazı bilgilere gösterilmediğinide hemen anlıyoruz. Dikkatli gözler ve bilgili zihinler bunları kolaylıkla anlayacaktır. Ancak ekranlardaki yarışma programlarında en basit bilgilerde tökezleyen, joker ve seyirci hakkı kullanan genç nesillerin Türkiyesi’nde, bunların daha çok spekülasyon meraklısı blog yazarlarının dikkatini çekeceğini de kolaylıkla tahmin ediyoruz. Ancak ‘Cep Herkülü’ olarak da adlandırılan sporcunun, filme konu olan yaşam kesitiyle alakalı bazı bilgilerdeki yanlışlar, filmin ciddiyetine gölge düşürüyor. Özellikle Amerikalılarla olan diyaloglar filme adeta bir şaka gibi yansımış. Dünya çapındaki şampiyon sporcunun yaşamının bir kesitini konu alan biopic için bunların olmaması gereken detaylar olduğunu hatırlatmak gerekiyor.

Teknik detayları bakımından çekincelerimiz olsa da, Cep Herkülü: Naim Süleymanoğlu filmi, popüler kültüre fazlasıyla hitap eden ve tür bakımından değerlendirildiğinde sektörel şartlarda başarılı sayılabilecek bir örnek haline geliyor. Naim rolündeki Hayat Van Eck, ‘Daha’ daki başarısını tekrarlayarak sahici bir performansa imza atarken, Naim Süleymanoğlu’na olan benzerliğide dikkat çekiyor. Naim’in annesi rolündeki Selen Öztürk, babası rolündeki Yetkin Dikiciler ve antrönürü Enver Türkileri rolündeki Gürkan Uygun öne çıkan oyuncular. Ancak Turgut Özal ve yakın danışmanları adeta karikatürize karakterler haline geliyor. Bu rollere seçilen oyuncuların da çok iyi bir seçim olmadığı kanaatindeyiz. Sanat sineması kalıplarına gönül vermiş birisi olarak değerlendirdiğimde, bazı kaygıların filmin önüne geçtiğini ve sinematografı kuramının gereklerine yeterince uyulmadığını kabullenmek gerekiyor. Ancak bitiş jeneriği o filme imza atanların ve filmde ter dökenlerin künyesi olduğundan, özellikle benim gibi set tozu yutmuşlar tarafından dikkatle incelenen bir bölüm olsa da, bu filmde de olduğu gibi artık kıymet verilmediğini üzülerek izliyoruz. Filmin bence en önemli detaylarından olan, gerçek Naim Süleymanoğlu ve ailesine ait görüntülerinin bitiş jeneriğiyle kurgulanması, Eypio’nun Naim bestesinin nakaratları ve fotoğrafların yarattığı duygusal atmosfere karşın, teknik olarak başarısız kalmış ve jeneriği okunmaz hale getirmiş.

Spor denilince futbolu anlayan, özellikle Olimpiyatlarda, belli spor dalları dışındakilere ilgi duymayan bir topluma, halter sporunu hatırlatan ve önemli başarılara imza atmış dünya şampiyonu bir sporcunun yaşamından belli kesitlerle değinen Naim, zaman zaman hayli öne çıkan dramatik atmosferi ve artık günümüz kuşaklarınca çok hatırlanmayan öyküsüyle bizleri 80’li yıllara geri götürerek hafızamızı tazelerken, genç sayılabilecek bir yaşta vefat eden Naim Süleymanoğlu’nu anmak için iyi bir fırsat haline geliyor.

 

Hikmet Vardar

 

  • Cep Herkülü - Naim
Yukarı SB
error: Content is protected !!