Bir Ustanın Ardından: David Lynch…
1970’lerde kısa filmler çekerek başladığı sinema kariyerini, “Silgi Kafa” (Eraserhead) filmi ile taçlandırdı. Silgi Kafa için beş yıl boyunca takıntılı bir şekilde çalışan Lynch’in filmi, neredeyse gösterilmeyecek kadar kişiseldi… Diğer yandan filmin dağıtımcısı Ben Barenholtz’un çabalarıyla da film kült mertebesine taşındı ve azımsanmayacak bir seyirci desteği de sağladı.
Teknik bir buluş olan sinemanın, sanata evrilmesinde tıpkı bir bina yapar gibi büyük sanatçıların tek tek üst üste koydukları tuğlalar etkili olmuştur. Bu ustalar arasında geçtiğimiz günlerde vefat eden yönetmen David Lynch, sonsuzluğa intikal ederek yerini aldı.
AYRIKSI FİLMLERİN YÖNETMENİYDİ
Ayrıksı filmlerin yönetmeni David Lynch, filmlerinin atmosferini anımsatan küçük bir Amerikan kasabasında doğmuştu. Araştırma merakına sahip bilim adamı babasının, sabit olmayan yaşamı ve sürekli bir eyaletten diğerine taşınması nedeniyle David’in çocukluğu da göçebe bir yaşam içinde geçti.
Çeşitli sanat okullarında eğitim alan David Lynch, Pensilvanya eyaletinin Philadelphia şehrinde şiddeti de içeren bir varoş bölgesindeki sanat okuluna da gitmiş ve bu okulda aldığı eğitim, onun başyapıtlarından birisi olarak tanımlanacak “Silgi Kafa” (Eraserhead-1977) filmini yaratmasına da ilham kaynağı olmuştu.
David Lynch genç bir yaşta, 21 yaşında oyuncu Peggy Lynch ile evlendi ve bu evlilikten doğan kızı Jennifer Lynch de, armutun dibine düştüğü gibi babasının yolundan ilerleyip yönetmen oldu. Diğer yandan Lynch’in duygusal yaşamında gelgitli bir ilişki yaşadığı oyuncu Isabella Rossellini öne çıkmıştı.
KISA FİLMLERLE BAŞLAYAN SİNEMA KARİYERİ
1970’lerde kısa filmler çekerek başladığı sinema kariyerini, “Silgi Kafa” (Eraserhead) ile taçlandırdı. Silgi Kafa için beş yıl boyunca takıntılı bir şekilde çalışan Lynch’in filmi, neredeyse gösterilmeyecek kadar kişiseldi… Diğer yandan filmin dağıtımcısı Ben Barenholtz’un da çabalarıyla film, azımsanmayacak bir seyirci desteği sağladı ve kült mertebesine ulaştı.
David Lynch, en kişisel ve özgün çalışmalarının başında tanımlanabilecek ve artık bir klasik olarak kabul edilen “Mavi Kadife”yi (Blue Velvet) 1986’da çekti. 1984 yılında çektiği ve ticari başarısızlığa uğrayan “Dune” ise, bilim korku sinemasının önemli yapıtlarından biri olarak kabul edilir. Dune’un yaşadığı ticari başarısızlığı ve ortaya çıkan krizi aşmasında Mavi Kadife, Lynch için telafi edici oldu. Filmin tedirgin eden atmosferini yaratmada, görüntü yönetmeni Frederick Elmes’in kurduğu görsel dünya kadar; sıradaşı karakterleri ve özellikle efsanevi Blue Velvet film müziği leit motivi, etkisini hala günümüzde de sürdüren büyülü bir çekicilik yaratıyor bu filmle ilgili…. Mavi Kadife, insanoğlunun bilinçaltı derinliklerindeki dehlizlere, sinema sanatının olanaklarıyla başarılı karşılıklar üreten bir David Lynch başyapıtı olarak klasik tanımlamasının da altını dolduruyor.
Lynch, alışık olunmayan ve toplumsal yaşamın labirentlerinde dolaşan karakterlerini, ana akım sinemanın anlatım kalıplarını kimi zaman alıntılayarak yansıtsa da; kendine özgü kişisel dünyasını dışa vuran öykülere duymuş olduğu ilgi, 1997 yapımı “Kayıp Otoban” (Lost Highway) ile de ivme kazanmıştı. Fil Adam (Elephant Man-1980), ötekileştirilmiş karekterlere duyduğu ilgiyi odak noktası yaparken, öykülerini anlatmada bir atmosfer yaratma ustası olduğunun doruk noktalarından da birisiydi.
Mulholland Çıkmazı (Mulholland Drive-20001) ise onun yaratıcı öykü anlatma becerisini milenyumun başlangıcında öne çıkaran bir yapıt olmuştu. Mulholland Drive’da, bir araba kazası sonrasında hafızasını yitiren Rita, Hollywood’a umut bağlayan ve henüz film endüstrisinin sahte vaatleriyle lekelenmemiş ve film sektöründe çalışan teyzesi Ruth’un evinde kalan iri gözlü Betty, Los Angeles’ta devam eden bir macerada ipuçları ve cevaplar aramaya başlarlar. Betty, bu süreçte Rita’nın gerçekte kim olduğunu keşfetmesine yardım etmeye çalışır. Lynch’in usta işi anlatımıyla Betty ve Rita’nın ortak hikayeleri birleşmeye ve gerçeküstü nitelikler kazanmaya başlar, ancak bu gerçeküstücülüğün yönü tartışmasız bir şekilde geriye doğru ve ileriye doğru değildir. Filmin giderek büyük usta Michelangelo Antonioni’nin Blow Up filminden esintiler taşıdığını belirtmek abartı sayılmamalı. (1)
CANNES’DA EN İYİ YÖNETMEN!
Mavi Kadife’yi takip eden karanlık ve şiddetle bezeli bir yol filmi “Wild at Heart” (1990) ise, David Lynch’in, 54. Cannes Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülüne uzanmasına da olanak sağladı. 1990 David Lynch için uğurlu bir yıldı. Onun beyazperdeye uyarladığı gerçeküstü bir dizi olan Twin Peaks (1990), kült mertebesine ulaşıp büyük bir seyirci kitlesi edinmişti. Bunu takip eden komedi türündeki dizisi “On the Air” (1992) ise aynı başarıyı yakalayamadı.
ÇOK YÖNLÜ SANATÇI KİMLİĞİ
Pek çok büyük sanatçı gibi Lynch da, çok yönlü sanatçı kişiliğiyle çizgi romanlar çizmiş ve besteci Angelo Badalamenti ile multimedya sahne etkinlikleri de tasarlamıştı. Bu önemli yönetmen başka büyük yönetmenler gibi, filmlerini ilk kez izleyen sinema tutkunlarını adeta çarpmış ve sinemayla kendilerini ifade etmelerine motivasyon aşılamıştı. Yeni bir şey söylemenin giderek zorlaştığı, sıradanlığın küresel anlamda her yeri ele geçirmeye başladığı günümüz dünyasında, yaratıcı bir sinematografik öykünün nasıl anlatılabileceği açısından da zihin açıcı önermeler sunan David Lynch gibi ustalara anlaşılan giderek daha fazla hasret kalacağız.
KAYNAKÇA
(1) Plot: Mulholland Dr. 2001, IMDb.