Kısafilm

Babam ve Oğlum

Mazoşizmin ne anlama geldiğini bilir misiniz? Acı duymaktan zevk alma durumu demektir. Amacım psikolojik terimler hakkında açıklamada bulunmak değil. Babam ve Oğlum, yönetmen Çağan Irmakın son uzun metrajlı filmi. Irmak, daha önce Bana Şans Dile (2001), Mustafa Hakkında Her Şey (2003) isimli filmlere de imza atmıştı. Ama hiçbiri, hedefi Babam ve Oğlum gibi on ikiden vurmamıştı…

BABAM VE OĞLUM

Senaryo ve Yönetmen: Çağan Irmak
Görüntü Yönetmeni: Rıdvan Ülgen
Müzik: Evanthia Reboutsika
Oyuncular: Çetin Tekindor, Fikret Kuşkan, Ege Tanman,
Hümeyra, Şerif Sezer, Binnur Kaya, Yetkin Dikinciler,
Özge Özberk
Yapım: Avşar Film / 2005

Mazoşizmin ne anlama geldiğini bilir misiniz? Acı duymaktan zevk alma durumu demektir. Amacım psikolojik terimler hakkında açıklamada bulunmak değil. Babam ve Oğlum, yönetmen Çağan Irmakın son uzun metrajlı filmi. Irmak, daha önce Bana Şans Dile (2001), Mustafa Hakkında Her Şey (2003) isimli filmlere de imza atmıştı. Ama hiçbiri, hedefi Babam ve Oğlum gibi on ikiden vurmamıştı. Yalnız buradaki hedefi öncelikle seyircinin bir çığ gibi artarak çoğalması açısından düşünmek gerekir. Yönetmenin önceki filmi Mustafa Hakkında Her şey de seyirciyi gişe açısından yakalamak gibi öne çıkan bir kaygısı da dikkati çekmemişti.

Irmak, yıllardır üzerinde çalıştığı ve belli ki iyi bildiği bir dünyayı bizim önümüze paylaşmak için taşımış.Ülkemizin kara deliklerinden olan 12 Eylül ihtilali ise filmin fonuna yerleşmiş. Ama Irmakın bence salt amacı seyirciyi kahkahayla güldürmek ya da gözyaşlarına boğmak değil. O kendi duyarlığı içinde bu karanlık dönemin yarattığı tahribatları kişilerin yaşamına değerek anlatmak istemiş. Fakat mazoşist halkımızın bunlarla ilgilenmek gibi bir derdi yok. O sinemaya kendi dünyasında yaşayamadığı göz yaşlarını akıtmak, çekemediği acıları çekmek için gelmiş. Perdede izlediğinin aslında bir sanat eseri olduğuyla da ilgilenmiyor. Tek derdi biran önce ağlamaya başlamak. Filmin ilk yarısı bittiğinde seyircinin konuştuğu tek şey neden hala ağlayamadığıydı. Yoksa yanılmışlar mıydı? Melodram yerine yanlışlıkla bir komedi filmine mi gelmişlerdi. Bu arada bazı orta yaş üstü ulema teyzeler sabırlı olmak gerektiğini, esas acı ve göz yaşının filmin sonlarına doğru başlayacağını açıklamaktaydılar.

Ne yazık ki ben aynı duygular içinde değildim. Salona biraz uzaklaşarak bakmaya başladığımı fark ettim. Çünkü ben filmde anlatılan fonu, tıpkı filmin ana kahramanı Sadık gibi gençliğimin en güzel olması gereken ama yaşanmamış yıllarında yaşamıştım. Seyirciler ağlaşıp dururken benim de o yıllar gözümde canlanmaya başlamıştı. 11 Eylül 1980 gecesi aile fertlerimden birinin evinde toplanmıştık. Ebeveynler yoktu. Biz kuzenler ve arkadaşlarımız vardı. Ülke bir barut fıçısı üzerinde oturmaktaydı. Sokaklarda her gün onlarca genç insan, ülkemizin değerli bilim adamları, sanatçıları, aydınları, gazetecileri öldürülüyordu.

Biz de o gece yapay da olsa bu havanın dışına çıkmanın telaşındaydık. Ama saatler gece yarısını bulduğunda, yüksek bir bürokrat olan bir arkadaşımızın babası, telefon açarak ihtilal olduğunu söyledi. Salondaki yapay neşenin yerini birden derin bir sessizlik aldı. Hepimiz üniversite öğrencisiydik ve günümüze egemen olan yüzeysellik içinde değildik. Televizyonun karşısına geçtiğimizde önce bir klasikle karşılaştık. Hasan Mutlucan kahramanlık türküleri söylüyordu. Sonrasında ise ihtilalin 5 kudretli adamı, televizyonlarının karşına sıralanmış halkımıza neden ihtilal yaptıklarını açıklamaya başlamışlardı. O geceden sonra kimsenin hayatı bir daha eskisi gibi olmadı.

Çağan Irmak, İzmir’in yakın çevresindeki tarım imparatorluklarından bir kasabada ağa olan Hüseyin Bey ile arayış içindeki oğlunun mücadelesi üzerine kurmuş öyküsünü. Sadık, Hüseyin Ağanın küçük oğlu ve tek umududur. İstanbul’a gidecek ve Ziraat mühendisi olduktan sonra geri dönüp işlerin başına geçecektir. Hüseyin Ağa, iyi niyetli ama yarım akıllı büyük oğlu Salimden beklenti içinde değildir. Ağalığının buyurganlığı ve babalığının korumacılığıyla engel olmaya çalışsa da Sadık İstanbula gider. Ama ziraat mühendisi değil, gazeteci olmak için. Hüseyin Ağa o andan itibaren oğlunu yaşamından silmiştir. Ne 12 Eylül ihtilalinin olduğu gece yarısı Sadık’ın karısının hastaneye gidecek araç bulamadıklarından park köşelerinde doğum yapması ve ölmesinden, ne de oğlunun gördüğü acımasız işkenceler ve yıkılmış yaşamıyla ilgilenmiştir. Sadık, annesini hiç tanımamış küçük oğlunu Fatma abla dediği sevecen bir kadının yardımıyla büyütmüştür. Ama bir gün İstanbulu bir daha dönmemek üzere terk ederler. Baba ocağına geri dönmüşlerdir. Hüseyin Ağa dışında herkes, annesi Nuran, abisi Salim, teyzesi Gülbeyaz ve diğerleri onu bağırlarına basarlar. Sadık kararlıdır. Babasının inadını kıracaktır. Onunla konuşmak ve bazı şeyleri anlatmak zorundadır. Bir gece eve içkili döndüğünde sarhoş cesaretiyle babasını konuşmaya mecbur eder. Gecikmiş ve bir daha gerçekleşmeyecek bir hesaplaşmadır bu. Çünkü Sadık ciğerlerindeki hastalık nedeniyle ölmek üzeredir ve aslında küçük oğlunu en yakınlarına emanet etmek için geri dönmüştür babasının evine.

Çağan Irmak’ın son filmi Mustafa Hakkında Herşey temiz bir işti. Ama ben izlediğim filmden bir şeylerin eksik kaldığı duygusuyla ayrılmıştım. Irmak’ın yönettiği dizi filmlerden salt Asmalı Konak ı zaman zaman izlemiştim. Atmosfer ve oyunculuk açısından yakaladığı başarıyı bence fonla uyumsuz klasik müzik takıntısı ve çoğu zaman neye hizmet ettiği anlaşılamayan ve bir türlü yerinde duramayan kamerayla zora sokuyordu. Hatta Asmalı Konak’ın, ülkemizde yanlış bir kamera estetiğinin yerleşmesine katkı yaptığını iddia etmek abartılı kaçmayacaktır. Şimdilerde seyrettiğim tüm televizyon dizilerinde neredeyse arada kıpırdamadan duran bir kameraya rastlamak bir mucize sayılabilir.

Çağan Irmak, Babam ve Oğlumda seyirciyi bolca ağlatarak onu yakalama başarını gösteriyor. Bu ilgi filmin tüm mesajlarını anlamaya dönük olmasa da. Irmak ele aldığı öyküyü işlerken başlarda tempoyu düşürse de, sağlam bir sinema dili kuruyor ve özellikle başarılı oyunculuklarla düzeyi yükselttiği bir sinema filmine imza atıyor. Özellikle Ege kasabasının yaşam tarzının iyi irdelenmesi veya özümsenmesi ve dialekt den, yöresel yaşamın inceliklerine kadar hiçbir detay sırıtmıyor. Bu başarıda başta Çetin Tekindor, Hümeyra ve kendini aşan bir oyunculuk çıkaran Yetkin Dikinciler’in büyük payı var. Aslında bu filmin en iyi oyuncusu küçük bir çocuk. Küçük Denizi oynayan Ege Tanman olağanüstü bir oyunculuk sergiliyor ve son derece gerçekçi bir tonlamada küçük bir çocuğun hayal ve acılarını başarıyla yansıtıyor. Filmin görsel dünyası ölçülü ve senaryonun gereksinmelerine görsel karşılıklar üretiyor. Zaman zaman gece görüntülerinde gündüz duygusu veren renkler ve ışık hakim olsa da. Filmin başarılı olan diğer bir yanı ise film müziği. Filmin gereksindiği duygusal majör tonları olabildiğince yükseltiyor ve iyi bir eşlik duygusu yaratıyor. Babam ve Oğlum, Çağan Irmak’ın filmografisinde, sıraladığımız özellikleri açısından dikkat çekici bir yapım ve ilgi gösterilip görülmesinin gerekli olduğunu düşündürten bir yapıt .

Bülent VARDAR

1961, Ankara doğumlu. 1983 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü, Sinema-TV-Fotoğrafçılık Ana sanat Dalı'ndan mezun oldu. Aynı üniversitede Yüksek Lisans, Marmara Üniversitesi'nde Sanatta Yeterlik yaptı. 1989 yılında yaptığı “Gemi Adamları”, 1991 yılında yaptığı “Geleneksele Dönüş” (TRT 2, İZ TV), 2002 yılında yaptığı “Zührap Usta” (CCN TÜRK) adlı belgesel filmleri yönetmiştir. 2000 yılında Beta Yayınevi tarafından basılan “Sinema ve Televizyon Görüntüsünün Temel Öğeleri”, “20.YY’ın Son Beş Yılında Türk Sineması” (2015), “Sinemada Ses ve Müzik”, “Yaşama Sarılmış Bir Serüven Tuncel Kurtiz (2010), “Ediz Hun” (2012) ve “Bir Sinema Arkeoloğu Burçak Evren” (2012) isimli kitapları bulunmaktadır. Sinema konusunda pek çok film eleştirisi ve makalesi bulunan Vardar, ayrıca film, reklam filmi, televizyon yapımı ve reklam/tanıtım fotografı alanında görüntü yönetmenliği ve aydınlatma tasarımı çalışmaları; Ferhan Şensoy'un "Varsayalım İsmail" dizisinin Işık yönetmenliğini de yapmıştır. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Sinema-TV Bölüm Başkanlığı, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürlüğü ve Okan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı olarak görev yapmış ve halen Beykent Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema (TR) Bölüm Başkanı olarak çalışmaktadır. [ Bütün Yazılar ]

Yukarı SB
error: Content is protected !!