Festivalde Hukuk Paneli…
15. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali kapsamında düzenlenen “İşgalin Hukuku mu, Hukukun İşgali mi?” adlı panelde, yönetmen Gözde Kural ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Arş. Gör. Deniz Baran, işgal olgusu, uluslararası hukuk, savaşın sivil halk üzerindeki yıkıcı etkileri ve sinemanın bu alanlardaki tanıklık rolü üzerine kapsamlı bir tartışma gerçekleştirdi. Panelin moderatörlüğünü İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Aslı Tunç üstlendi. Deniz Baran, işgal hukuku, insancıl hukuk ve insan haklarının savaş dönemlerinde devam eden geçerliliği çerçevesinde Gazze, Afganistan, Ukrayna ve Sudan gibi coğrafyalarda yaşanan ihlallerin hukuki karşılığını anlattı. Uluslararası sistemdeki yaptırım eksikliği, BM Güvenlik Konseyi’nin kilitlenmesi ve mahkemelerin yavaş işleyen yapısı da tartışmanın önemli başlıkları arasındaydı. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yavaş işleyen sürecine rağmen, verilen ara kararların bile küresel kamuoyu açısından önemli bir etki yarattığını belirtti.
Festivalde Afganistan’da oğlunu arayan bir kadının hikâyesini anlattığı filmi Cinema Jazireh gösterilen yönetmen Gözde Kural, ağır yıkım alanlarında sinema üretmenin zorluklarını aktararak savaşın toplumda bıraktığı görünmez tahribat, ev fikrinin kaybı, ahlaki çürüme, kadınların yok edilen hakları ve radikal ideolojilerin etkileri üzerine konuştu. Kural, filmlerin çoğu zaman “kayıt tutma”, tanıklığı görünür kılma ve kolektif hafızayı diri tutma işlevi taşıdığını vurguladı. Kural, Afganistan’da radikal grupların yükselişinden Taliban’ın gelişine, kadın haklarının çöküşünden iç savaş dönemlerinin sosyolojik dönüşümüne kadar pek çok süreci kişisel gözlemleriyle aktardı.
Panelde sinemanın, özellikle işgal ve kriz bölgelerinde, yalnızca bir sanat formu değil aynı zamanda belgeleme, kayıt tutma ve görünür kılma aracı olduğu vurgulandı. Bu tür filmlerin uluslararası kamuoyunda güçlü empati yarattığı belirtilirken katılımcılar, sanatın ve hukukun birlikte var olmasının, işgal altındaki halkların uzun vadeli adalet arayışında vazgeçilmez bir rol oynadığını ifade ederek paneli tamamladı.
Festivalde açılış töreninde Sinema Onur Ödülü alan ve uzun metraj film yarışmasının jüri başkanı Çinli yönetmen Wang Xiaoshuai, 2001 Berlin Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü Gümüş Ayı kazanan Beijing Bisikleti / Beijing Bicycle filminin öncesinde izleyicilerle bir araya geldi. Xiaoshuai, filme dair “Bu film 2000’lerde çekildi. Yapıldığı dönemde Çin’de sansürden geçemedi. Filmin sansürden geçememe sebebi ise muhtemelen hiç tahmin edemeyeceğiniz bir şey. 2000 yılında, 21. yüzyılın başında, Çin’de Beijing’in modern ve kentsel bir şehir olduğu düşünülüyordu. Modern, büyük bir metropol. Ama ben filmde modern binaları, gökdelenleri göstermedim, bu da problem olarak görüldü. O dönemde Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne katılım süreci de devam ediyordu. Bu nedenle filmin yurt dışında gösterilmesi hâlinde, Çin’in iyi yansımayacağını düşündüler. Bir de filmde genç bir çocuğun bisiklete kasksız binip ellerini bırakma sahnesini göreceksiniz. Bu da yasak bir durumdu. Film o sırada Berlin Film Festivali’ne seçilmişti. Ya Berlin Film Festivali’ne gidecektik ya da sansür nedeniyle bunu reddedecektik. Sonunda Berlin’e gitmeye karar verdik. Bu da yeni bir “kural bozma” oldu ve ben yine cezalandırıldım. Film bugüne kadar Çin’de hiç gösterilmedi. Önceki filmlerimin çoğu gibi bu film de gösterilemedi. Berlin’de ödül kazandıktan sonra Çin’deki basın ödüle hiç yer vermedi. Oysa iki oyuncumuz da Berlin’de En İyi Genç Oyuncu ödülünü kazanmıştı. Fakat tüm haberler sansürlendi. Çin’de kimse filmin Berlin’de ne yaşadığını bilmiyordu. İşte bu yüzden bizim kuşağımız sansüre karşı mücadele eden bir kuşaktı. Umarım filmler ve sanatçılar istedikleri şeyi özgürce üretebilir. Bugün yeni filmim Above the Dust yine Berlin’de gösterildi ve hâlâ Çin’de sansür sürecinden geçemedi. Ama önemli olan, istediğini yapabilmek ve seyircinin filmi özgürce izleyebilmesi,” dedi.
1998’den bu yana Cannes Film Festivali Eleştirmenler Haftası’na seçilen ilk Hollanda yapımı Sazlıkta Cinayet / Reedland gösterimi sonrasında yönetmen Sven Bresser izleyicilerin sorularını yanıtladı. Torununa şefkatle bakan bir büyükbabanın, geçimini saz keserek sağladığı yerde küçük bir kızın cesedini bulmasıyla başlayan ve kara film öğelerini doğaüstü kötücül bir güç gibi kullandığı coğrafi faktörlerle birleştiren yönetmen filme dair; “Hafızama çok derin şekilde kazınmış ama doğduğum yerde artık var olmayan bir manzara söz konusuydu. Bu tuhaf hisle aynı tür manzarayı bulmak için bir arayışa çıktım. Ve onu Hollanda’nın kuzeyinde buldum. O noktadan sonra bazı fikirler filizlenmeye başladı. Manzara filmin tüm atmosferini belirliyor diyebilirim. Ardından çok ilginç bir karakter ve çözülmesi gereken bir gizem var… Benim için filmler genellikle belirli görüntülere bağlı birkaç güçlü hisle başlar. Asıl mesele şu: Suça ortak mısın, yoksa sadece tanık mı? Bu soru hem karakterin kendisine hem de çevresine yönelttiği bir soru hâline geldi. Benim için film, cinayeti kimin işlediğiyle ilgili değil. Asıl gizem, bu şiddet eyleminin adamın günlük hayatını, çevresini ve iç dünyasını nasıl zehirlediği. Filmde aradığım şey hep bu tür bir kafa karışıklığıydı. Basit bir çiftlik filmi gibi. Ama sonra bu portreye beklenmedik bir şekilde şiddet sızıyor ve bambaşka bir filme dönüşüyor. Bu da beni filmin temel sorusuna getiriyor: Kötülük dışarıdan mı gelir, yoksa içeriden mi?” dedi.
Uluslararası Altın Terazi Kısa Metraj Film Yarışması gösterimleri yapıldı. Yarışma filmlerinden Yönetmen Dilan Toftik büyüme, göç ve hafıza temalarını iç içe geçiren, kişisel bir hikâyeden yola çıkarak Türkiye’nin yakın tarihine güçlü bir tanıklık sunan ilk kısa filmi Sîtav gösterimi sonrasında “Yaşadığımız coğrafyada savaş gerçekliğinin çocuklara nasıl etki ettiğini ortaya çıkarmak istedim. Her birimiz aslında bu savaş coğrafyasında yetişen çocuklardık, çocukluğumuz bu savaş gerçekliğinde geçti. Buna karşı nasıl bir direnme pratiği geliştirdik, onu açığa çıkarmak istedim bu filmde. Birazcık böyle bir fikirle bu filmi çektim,” dedi.
Suriye istihbaratının kullandığı bir hapishanede politik bir tutsağın gözünden izleyiciyi şiddet dolu bir rejimle yüz yüze getiren Benim Adım Umut / My Name Is Hopefilminin gösterimi sonrasında Suriye kökenli Finlandiyalı yönetmen Sherwan Hajiizleyicilerle buluştu. Aki Kaurismäki’nin ödüllü filmi Umudun Öteki Yüzü / The Other Side of Hope filminde başrollerden birini üstlenen, Tarek Saleh’in her ikisi de Cannes’da yarışan Cennetten Gelen Çocuk / Boy From Heaven ve Türkiye’de çekilen Eagles of the Republic filmlerinde oynayan Sherwan Haji “Aslında oyunculuktan yönetmenliğe geçiş çok da doğal bir süreç, buna iten de hikâyeler. Finlandiya’da yaşıyorum, ama nereden geldiğimi sorduklarında Suriye’den geldiğimi söylüyorum ve bana hemen orada neler oluyor diyor. Bu soruyu cevap vermek çok zor. Aslında beni bu filmi yapmaya iten de bu soru oldu diyebilirim, başlangıç noktamdı. Bu yüzden bu filmi yaptım. Umarım cevap vermişimdir,” dedi.
Kübalı ve Brezilyalı yönetmenler Aria Sánchez ve Marina Meira’nın 2025 Locarno Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandıkları Temel Eğitim / Primary Education gösterimi sonrasında yapımcısı Julia Marco izleyicilerin sorularını yanıtladı. Marco, kadınların çocukluktan itibaren susturuluşunu sembolik bir hikâyeyle anlatan filme dair, “Filmin yönetmenleri çok özgün bir atmosfer olmasına çok dikkat ettiler ve bu dünyaya ait görünmeyen bir dünya yaratımı üzerine çalıştılar. Bir şekilde gizemli görünen bir yapı kurmak istediler, insanların ülkesinde ve bulundukları mekânlarda ne kadar soyutlandığını gösterebilecek atmosfer yaratımına dikkat edildi filmde,” dedi.
Distopik bir evrende baba-kız ilişkisi üzerinden itaat ve isyan kavramlarını Kırıkuzakçalar adlı filmiyle tartışmaya açan yönetmen Batınay Ünsür filme dair “Biz filmi 2023 senesinde yazıp, çektik. 2023’te hepimiz çok sıkıntılı bir süreçten geçtik, deprem oldu. Çıkış noktası biraz orası oldu. Çevremde birçok kişi burada kalmak ve kaçıp gitmek arasında kalmıştı, ikilemdeydi. Ben de bu tip olayları arka plana alıp, baba kız arasına geçen bir hikâye çekmek istedim. Başımıza bir sürü şey geliyor ama en çok etkilenen genelde hep o çekirdek yapı oluyor. Biraz oradan başladı,” dedi.





